‘İslam Birliği’ olmadan olmaz!
Aralarında mezhep farklılığı bile olsa, Hristiyanlar arasında din etkili bir motivasyon olmayı başarıyor. Bu başarıda, Avrupa İslam’a saldırırken Vatikan’daki merkezinden ‘eşcinsel evliliği meşrulaştırın’ açıklaması yapan Papa ve kilisenin ne kadar etkili olduğu bilinmez. Ama belki de asıl etki, söylediklerinde değil, söylemediklerindedir.
Ülke olarak 1998’de Öcalan’a sığınma teklif eden İtalya’yı tarihinde görmediği bir boykotla tanıştırdık. 2005’te Peygamber Efendimize (s.a.v) hakaret karikatürleri yayınlayan Danimarka ise, dünya çapında Müslümanlar tarafından büyük bir boykota uğradı. Fakat iki boykot da saman alevi gibi parladı ve söndü. İki ülke ekonomisi de, boykot yılını ortalamanın üstünde bir büyümeyle kapattı. Çünkü bir avuç ‘küfür ehli’ gerektiğinde birleşip tek yumruk olabiliyorken, ‘başsız’ kalan İslam dünyası çil yavrusu gibi dağılıyor.
- ABD’de 500 bin kadar Ermeni olduğu tahmin ediliyor. Farklı kaynaklar bu sayıyı 1.5 milyona kadar çıkarıyor. Rusya’da ise bu sayı 2 milyonu buluyor ama bu 2 milyonun çoğu Sovyetlerden kalma Ermenilerden oluşuyor. Fransa’da yaşayan Ermeni sayısı tam bilinmiyor. Değişik Fransız kaynakları bu sayının 250 bin ile 700 bin arasında değiştiğini iddia ediyor. Genel görüş ise ülkede, 80 bini Marsilya’da yoğunlaşmış toplam 400 bin civarında Ermeni yaşadığı yönünde. Fransa bu açıdan Rusya ve ABD’den sonra en çok Ermeni nüfusa sahip ülke konumunda.
ABD’deki Ermeniler ABD Başkanlarına sözde Ermeni soykırımını telaffuz ettiremedi ama onun dışında bugüne kadar ne istediyse aldı. Rusya’da ise Ermeni kökenli bir Dışişleri Bakanı, Azeri ve Ermeni mevkidaşlarına ateşkes imzalatacak güce ulaştı.
Fransa’da Ermeni krallığı hakim
Fransa’daki 400 binlik Ermeni nüfus, sahip olduğu siyasi ve diplomatik güç nispetiyle dünyanın en güçlü diasporaları arasında, ön sıralarda. Fransa’daki Ermeniler, diğer azınlıklara göre daha ‘sözünü dinletebilir’ bir pozisyonda bulunuyor.
‘Diaspora’ denilen müphem bir mefhumun elinde tuttuğu bu ‘güç’ nedeniyle Fransa devlet politikası da Ermeni azınlığa karşı her zaman pozitif ayrımcılık uyguluyor. Özellikle sanat alanında isim yapan Ermeniler sayesinde, Ermenilerin ülkedeki nüfuzu zaman zaman Fransızları bile gölgede bırakıyor.
Buradan hareketle, bugün Ermenistan’da yaşayan 3 milyonluk Ermeni’yi de sayarsak, dünyaya yayılmış yaklaşık 11 milyonluk bir Ermeni nüfusu olduğu tahmin ediliyor. Ama büyük bir lobisi olduğu empoze edilen bu Ermenilerin tüm dünyadaki nüfusu, aslında sadece Fransa ve Almanya’da yaşayan Müslümanların toplamına eşit.
Gücünün farkında olmayan milyonluk ordular
Bugün Avrupa’daki yaklaşık 65 milyon Müslüman’ın 5 milyonu Almanya’da, 6 milyonu ise Fransa’da yaşıyor. Fransa’daki Müslüman nüfusun yarısı Cezayir, Fas ve Tunuslu Araplardan oluşuyor.
Sadece Paris’teki Müslüman nüfus, neredeyse ülkedeki tüm Ermeni nüfustan fazla. Ülkede tahmin edilen ‘Türk’ sayısı ise 1 milyon. Bunların arasında Türkiye kökenli olmasına rağmen kendini bir Ermeni kadar Fransız sanan Türkler de sayıca az değil. Ama Türkiye ile gönül bağlarını koparmamış Türkler çoğunlukta. En azından biz onların çoğunlukta olmasını umuyoruz. Çünkü sayısal değerlerin önemi, böyle zamanlarda kendini gösteriyor.
Türkiye’nin işgal altındaki Karabağ için Azerbaycan’a verdiği destek nedeniyle ayağa kalkan Ermeniler, Vatikan dahil Hıristiyan devletlerin tamamında ve tabii ki İran’da Türkiye’ye karşı tavır alınmasını sağladı. Avrupa ülkelerinden Ermenistan’a birer birer destek açıklamaları gelirken, milyonlarca Avrupalı Türk’ten çok cılız sesler geldi. Güçlü sesler ise cılızlar kadar etkili olabildi.
Öte yandan bugün Avrupa, Müslümanlara açıktan savaş açmışken; bu haçlı operasyonunu Türkiye üzerinden ırkçı bir temele oturtmaya çalışırken, ortada çil yavrusu gibi dağılmış bir ‘Müslüman dünya’ duruyor. “Böyle bir ‘Müslüman dünya’ gerçekten var mı” tartışmalarına hiç girmesek bile, bu haçlı ordusunun başını çeken Fransa ve Almanya’da 10 milyondan fazla Müslüman’ın yaşadığı gerçeği insanı düşünmeye sevk ediyor.
Müslüman dünya neden sessiz?
Bu sorunun cevabı, ‘küfür nasıl tek millet olabiliyor?’ sorusunun cevabında yatıyor. Aslında akılcı ve geçerli bir nedeni olmasa da, İslam’a savaş açan Fransa ve Almanya bu duruma siyasi kılıflar uydurabiliyor. Fakat İslam dünyası direkt olarak kendisini hedef alan bu saldırılara sesini çıkarmak için geçerli bir mazeret bulamıyor. Fransa’da başlayan ve Avrupa’ya yayılan Peygamber Efendimize (s.a.v) hakaret maskeli haçlı uyanışı, Müslüman dünya tarafından öncelikli bir tehdit olarak görülmüyor. Çünkü çoğu zaten Haçlı ruhuyla ticari ve siyasi sıkı ilişkiler içinde. Pakistan ve Türkiye, savaşın bu cephesinde yine bayrağı taşıyan ülkeler oldular. Yemen, Filistin, Güneydoğu Asya, hatta İran ve Mısır’dan bile STK’lar Fransa’ya kınama açıklaması yaptı. Pek çok Müslüman ülke Fransız ürünlerini boykot etmeye çağırdı. Ancak devlet kimliğiyle Fransa’nın karşısına çıkan çok az ülke oldu. Hatta Suudi Arabistan ve BAE, Fransa’ya destek açıklaması yapıp Türkiye’yi boykota devam ediyor.
Hilafet sayımız bazı gerçekleri göstermişti
Hristiyan dünyası, İslam’a karşı belli bir motivasyonla hareket ediyor. Bunun yaparken de mutlaka bir ‘motive edicinin’ etrafında birleşiyor. Bir zamanlar kilise olan bu ‘motivasyon kaynağı’ artık kimileri için ırkçılık, kimisi için ticari başarı haline gelmiş. Ama gelinen son noktada aralarında mezhep farklılığı bile olsa, Hristiyanlar arasında din etkili bir motivasyon olmayı başarıyor. Bu başarıda, Avrupa İslam’a saldırırken Vatikan’daki merkezinden ‘eşcinsel evliliği meşrulaştırın’ açıklaması yapan Papa ve kilisenin ne kadar etkili olduğu bilinmez. Ama belki de asıl etki, söylediklerinde değil, söylemediklerindedir.
Müslüman dünyada ise böyle bir motivasyon yok. Irkçılık sadece kendi aralarında yapılıyor. Ticaret ise çoğu zaman Haçlılarla. Din konusunda zaten mezhepler bile kendi içinde kollara ayrılıyor. Kimsede bir bütünlük yok. Bu bütünlük için çağrı yapacak, Müslümanları tekrar bir bayrak altında toplayacak, toplanmak istemeyeni motive edecek bir kurumsal kimliğin yokluğu, ortadaki savrulmuşluğun sebebi gibi görünüyor.
- Gerçek Hayat’ın 1031. sayısı tam da bu konu üzerine yoğunlaşmış, Hilafeti tüm yönleriyle inceleyerek İslam Birliği için alternatif görüşler sunmuştu. Gelen tepkiler, daimi ve bizi o sayı ile tanıyan okuyucularımıza meramımızı anlatabildiğimizi gösterdi. Fakat hakkımızda yapılan suç duyurularının mahiyeti, Müslümanların bir araya gelmesi fikrine önce ‘Müslümanların’ itiraz ettiğini göstermesi açısından ‘motivasyon kırıcıydı’.
İtalya ve Danimarka boykotları
Türkiye, yakın tarihte iki büyük boykota sahne oldu. İlki, 1998’de PKK lideri terörist Abdullah Öcalan’a sığınma izni vereceğini açıklayan İtalya’ya karşı yapılmıştı. Tamamen millet bilinciyle başlatılan ‘İtalyan mallarına boykot’ çağrıları uzun süre devam etti. İtalyan araba ve elbiseleri sokaklarda yakıldı. Daha çok mal satmak için kendine İtalyan isimler koyan yerli mallar İtalyan olmadıklarını kanıtlama yarışına girdi. Milletin kenetlendiği bir boykot başlamıştı. O günlerde yapılan haberlere göre İtalya boykottan fazlasıyla etkilendi. Ancak hem 1998 hem de 1999’da yüzde 1,7 ortalama büyüme rakamlarını yakalaması, bize anlatılan haberlerin güvenirliğine gölge düşürdü.
2005’te ise bugünkü duruma çok benzer gelişmeler yaşanmıştı. Danimarka’da bir gazete, yine Peygamber Efendimize (s.a.v) hakaret eden 12 karikatür yayınlamış, Müslüman dünyada Danimarka’ya karşı tam bir birlik sağlanmıştı.
Hatta Suudi Arabistan bile o günlerde Danimarka’ya karşı boykotun tarafıydı. Sonuçta karikatürleri yayınlayan gazete hakkında soruşturma açıldı. Ve hepsi Danimarka yargısı tarafından aklandı. Danimarka’dan karikatürler için hiçbir özür gelmedi. Milyarlarca Müslümanı organize edecek bir üst akıl da olmadığından, boykot kısa zamanda unutuldu ve Danimarka ekonomisi o yıl yüzde 2,3, boykotun bir süre devam ettiği 2006’da ise 3,9 büyüme sağladı.