İran, tarihi bir seçime doğru gidiyor
Henüz alenen bir müzakere başlamış değil. İran’a karşı yıkıcı ambargolar da kaldırılmadı. Fakat enerji şirketleri yasakları görmezden gelmeye başladı bile. İran’ın Şubat ayında Çin’e günlük ortalama 478 bin varil petrol ve petrol ürünleri satışının Mart ayında 1 milyon varile yükseleceği tahmin ediliyor. Bu da Biden döneminin oluşturduğu olumlu havanın net sonuçlarından biri olarak görülebilir.
İran kimi zaman Karabağ savaşı sırasında sınır kapısını açık tutan tek ülke olarak Ermenistan’a askeri yardım götürülmesine izin vermesiyle; kimi zaman da Irak’ın Sincar şehrinde Haşdi Şabi gibi vekil örgütleriyle PKK’ya arka durmasıyla Türkiye’de gündeme giren bir ülke.
10. yılını geride bıraktığımız Suriye iç savaşından sonra, Türkiye’deki klişe İran yaklaşımı bir nebze kırılsa da hâlâ olduğu gibi bilinmiyor. Birkaç yıl önce Türkiye’nin önde gelen televizyon kanallarının birinde “Son Dakika” haberi olarak “İran’da yeni hükümet meclis seçimlerinde yeterli çoğunluk sağlanamadığı için koalisyonla kurulacak” cümlesini altyazı olarak görmüş ve “Nasıl olur da bu denli büyük bir medya şirketi İran’ın partili sistem olmadığını bilmez veya en azından haber servis edilmeden önce Türkçe Google arama motoruna şöyle bir bakmaz?” diyerek şaşırmıştım.
Fakat yıllar geçtikçe gördüğüm yanlışların yanında bu bile hafif bile kaldı. Ancak bir Farsça Atasözünün dediği gibi “Balığı ne zaman sudan tutarsan tut tazedir”. Şimdi İran’da en önemli gündem, Haziran’da gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimleridir. Öyle önemli bir hâdise ki, halkın iradesinin çok da kâle alınmayan İran’da bile gelecek yılların rotasını belirleyebilir.
Kim, nasıl seçilecek?
İran’da 18 Haziran’da eş zamanlı olarak Cumhurbaşkanlığıyla birlikte Şehir ve Köy Konseyi mahallî seçimleri ve Şura Meclisi ara dönem seçimleri ile Uzmanlar Meclisi ara dönem seçimleri de gerçekleşecek. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylık başvurusu 11-15 Mayıs’ta yapılacak. Anayasa Koruma Konseyi son adaylar listesini belirleyerek kimlerin yarışabilmesine karar verecek. Bu baraj zaten İran’da seçim standartlarının ne düzeyde olduğuna dair ipuçları vermiş oluyor. Yani İran’da genel olarak parti kapatma gibi bir konu hiçbir zaman gündeme gelmiyor zira sistem en ufak risk almadan kimlerin yarışabileceğine önceden kesin bir şekilde karar vermiş oluyor. Halk ancak seçilmişler listesinden kendi seçimini yapabiliyor.
- Seçime 24 saat kalana dek süresi olan seçim kampanyalarının en heyecanlı bölümü özel televizyon kanallarının yasak olduğu İran’da mecburen devlet kanallarında gerçekleşiyor. 18 yaşını doldurmuş 57 milyon 918 bin 159 seçmenin katılım oranı ise rejimin önündeki en hassas meselelerden biridir. Çünkü İran rejimi her ne kadar demokratik bir seçimle ciddi derecede mesafeli olsa da bu fırsatı dünyaya karşı meşruiyet propagandası olarak görüyor. Ancak gerçek rekabetin olmaması ve güç kavgasına girebilecek kısıtlı kutupların pratikte elde tutunacak bir sonuç elde edememesi halkı iyice sandık başına gitmekten soğutmuş durumda.
En son 2020’de gerçekleşen Şura Meclisi (Parlamento) seçimlerine ülke genelinde yüzde 42.5 katılım olmuş, bu da en düşük katılımlı seçim olarak kayıtlara geçmişti. Bu rakam Tahran’da yüzde 26’ya kadar düşmüştü. 2017 ve 2019 halk itirazlarından sonra artan genel memnuniyetsizlik, siyasi çözüme karşı duyulan umutsuzluk son ve bir türlü düzelmeyen ekonomik kriz halkın sandığa küsmesini beraberinde getirdi. Toplumun bu tarz protestosu endişe verici olsa da bilhassa muhafazakârlara güzel bir fırsat doğurmuş oldu. Hamaney’in en çok beğendiği meclis bu şekilde dizayn edildi.
Dört seçim bir arada
Yönetim toplumun rahatsızlığının farkında ve yıllardır seçime katılımı meşruiyet göstergesi olarak sunan İran, kendi silahıyla vurulmayı elbette istemiyor. Bu yüzden önümüzdeki seçimlere katılımı kalabalık göstermek için elinden geleni yapacaktır. Bir kere İran’da şeffaf bir seçim sistemi ve alternatif medya olmadığı için bu iş o kadar da zor değil.
- Öte yandan ilk defa dört seçimin aynı anda gerçekleşmesi ve özellikle de rant halkasına dahil olmak için yerel seçimlerin ilk adımı teşkil etmesi ciddi bir rekabeti beraberinde getiriyor.
Sistem meşruiyeti ve bir anlamda da güvenlik hassasiyetler dikkate alınarak katılımın yüksek olması istendiği kadar düşük olması da birilerinin işine geliyor.
Geçen seçimlerde muhafazakârların meclise girmesini kolaylaştıran en önemli faktörlerden biri de katılımın düşük olmasıydı. Çünkü katılımın düşük olması reformcuların oylarının düşük olmasını ve seçim mühendisliğinin daha kolay yapılmasını sağlıyor. Adeta talimatla sandığa giden muhafazakâr kitlenin kolay kolay seçim sandığından vazgeçmemesi bu cenahın en önemli avantajlarından biri olarak göze çarpıyor.
Memnuniyetsizliğin kritik seviyeye ulaşması halkın geleceğe yönelik umudu ve heyecanını daha da bilemiş durumda. Bu yüzden heyecanlı ve rekabetli bir seçim kurtarıcı da olabilir. Ancak uzun yılların birikmiş öfkesinin fırsat bulduğu anda patlayıp kontrolden çıkabilecek bir isyana dönüşme korkusu İran’ı zor bir ikilem arasında sıkıştırmış gözüküyor. Fakat reformcu kanadı temsil eden Ruhani’nin özellikle de ekonomi ve özgürlüklerle ilgili düşük performansı bir dezavantaj. Dolayısıyla Tahran, önümüzdeki seçimleri kazasız belasız, istediği şekilde en az hasarla atlatmaya odaklanacaktır.
Sürpriz olabilir mi?
İran’ın korkulu kâbusu Trump gidince Tahran-Washington arasında beklenen müzakere sürecine dair umutlar da ciddi derecede artmış oldu. Her ne kadar iki taraf masaya oturmak için ön şartlar ileri sürmüş olsalar da ABD tarafından yakılan yeşil ışık inkâr edilecek gibi değil. Henüz alenen bir müzakere başlamış değil. İran’a karşı yıkıcı ambargolar da kaldırılmadı.
- Fakat enerji şirketleri yasakları görmezden gelmeye başladı bile. İran’ın Şubat ayında Çin’e günlük ortalama 478 bin varil petrol ve petrol ürünleri satışının Mart ayında 1 milyon varile yükseleceği tahmin ediliyor. Bu da Biden döneminin oluşturduğu olumlu havanın net sonuçlarından biri olarak görülebilir.
Ayrıca İran’ın radikal Fars Milliyetçiliğine dayalı İranşehr düşüncesine ılımlı isimlerin ABD Dışişlerinde görevlendirilmesi Biden yönetiminin Hamaney’e yakmış olduğu yeşil ışık olarak okunuyor. Haziran ayında tıpkı Obama döneminde olduğu gibi bir anlaşmaya varılması İran için can simidi olabilir. Velâyet-i Fakih rejimi aklın yolu bir deyip Biden’in suyuna mı gidecek yoksa Hamaney’in inadıyla kumar masasına mı oturacak, bunu zaman gösterecek.
Ahmedinejad denklem dışı
Her ne kadar Türkiye’de ‘Amerika’ya kafa tutan adam’ olarak epey sempati toplamış olsa da eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, ülke tarihinde ABD ile müzakereye en istekli isim olarak bilinir. 2009’da hâlâ izleri geçmeyen siyasi kriz pahasına savunulan Ahmedinejad, ikinci 4 yılında devrim liderini pişman etmişti. Etrafındaki hemen herkesin ciddi yolsuzluklar yaptığı Ahmedinejad, kendine özgü kişiliğiyle gündemde kalmak için elinden geleni yapıyor.
İfşa mahiyetinde olan açıklamalarından tutun Michael Jackson’lı mesaj vermeye kadar gündeme gelmek için ciddi bir çaba sarf ediyor. Ancak Hamaney ile yıldızı barışmayan ilk Cumhurbaşkanı olarak rejim açısından pimi çekilmiş bomba vaziyetinde. Adaylığının kabul edilmesi bu nedenle uzak bir ihtimal olarak görünüyor.
Mevcut Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi ve Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf gibi isimler muhafazakârlar listesinde yer alırken reformcuların listesinde Ali Mutahhari, Abbas Ahundi ve Mohsen Mehralizade gibi isimler yer alıyor. Yaşı ve sağlık durumu göz önünde bulundurulduğu zaman Haziran’da seçilecek Cumhurbaşkanının Hamaneysiz bir süreçte ülkenin başında olması son derece muhtemel. Bu ihtimal, İran’ın çok önemli bir virajdan geçtiğini ortaya koyuyor. Her yerde, her zaman karşımıza çıkan İran, seçimler ile birlikte yeni gelişmelere gebe.