Eyvah çocuğum kitap okuyor!

Çocuklar özellikle okul öncesi yaş grubu, algı ve zihin dünyaları gereği, ekranlarda ya da kitaplarda gördüklerini eleştirel bir açıdan değerlendiremez.
Çocuklar özellikle okul öncesi yaş grubu, algı ve zihin dünyaları gereği, ekranlarda ya da kitaplarda gördüklerini eleştirel bir açıdan değerlendiremez.

Sıklıkla gündeme gelen çocuk kitabı içeriklerindeki olumsuz örnekler bize temel eksikliğin çocuğun algı, duygu ve düşünce dünyasını bilen uzmanlarla çalışılmaması olduğunu gösteriyor. Çocuk kitapları yayıncılığında kastettiğimiz uzman kişi editördür. Yayıncılık sektöründe maliyetlerin yükseleceği endişesiyle vasıflı bir editörle birlikte çalışılmadığında maalesef karşımıza sürekli gündemimize düşen türde niteliksiz, çocuğa uygun olmayan içerikler çıkmaya devam edecek.

Son günlerde gündeme gelen çocuk kitabı içeriklerindeki müstehcen ifadeler, aileleri dehşete düşürdü. Dijital dünyanın tek kurtarıcısı kitaba en baş eğitim metodu gözüyle bakan anne babalar, çocuklarına seçtikleri kitaplar konusunda savunmasız olduklarının farkında. Zira bir içeriğin basılı olması, özellikle çocuklar için “en doğru” kabul edilmesi için yeterli gelebiliyor. Aileler de çocuklarının zihinsel gelişimini kitaplar yoluyla tamamlayacağını düşünüyor.

Kübra Yiğitbaşı, yayınevlerinin çocuğun algı, duygu ve düşünce dünyasını bilen uzmanlarla çalışmamasını temel eksiklik olarak nitelendiriyor.
Kübra Yiğitbaşı, yayınevlerinin çocuğun algı, duygu ve düşünce dünyasını bilen uzmanlarla çalışmamasını temel eksiklik olarak nitelendiriyor.

Ama içerik yönünden denetimsizlik, çocukları bekleyen tehlikeleri gözler önüne serdi. M.Ü. İletişim Fak. Yayıncılık Yönetimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kübra Güran Yiğitbaşı’yla çocuğa yönelik içeriklerde nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiğini konuştuk. Yiğitbaşı, yayınevlerinin çocuğun algı, duygu ve düşünce dünyasını bilen uzmanlarla çalışmamasını temel eksiklik olarak nitelendiriyor. Bunun yanı sıra anne babaların da her kitabı kendi çocukları açısından değerlendirip, çocuklarının okuyacağı kitabı önce kendilerinin okuması gerektiğini tavsiye ediyor. “Eyvah çocuğum kitap okuyor” dememek için, anne babaların ve içerik sorumlularının denetim konusunda biraz daha dikkat etmeleri gerektiği konusu oldukça önemli.

Çocuklara yönelik içerik hazırlamak konusunda yeterince titiz değiliz. Aileler de yeterince dikkatli olamıyor çoğu zaman. Çocuk filmi, dizisi veya kitabı hazırlarken yayıncı veya yapımcıların dikkat etmesi gerekenler neler?

Öncelikle şu gerçeği hem yayıncıların, hem de ailelerin bilmesi, kabul etmesi gerek; her türlü medya içerikleri karşısında en savunmasız ve etkiye açık grup çocuklardır. Çocuklar özellikle okul öncesi yaş grubu, algı ve zihin dünyaları gereği, ekranlarda ya da kitaplarda gördüklerini eleştirel bir açıdan değerlendiremez.

Sıklıkla gündeme gelen çocuk kitabı içeriklerindeki olumsuz örnekler bize temel eksikliğin çocuğun algı, duygu ve düşünce dünyasını bilen uzmanlarla çalışılmaması olduğunu gösteriyor.
Sıklıkla gündeme gelen çocuk kitabı içeriklerindeki olumsuz örnekler bize temel eksikliğin çocuğun algı, duygu ve düşünce dünyasını bilen uzmanlarla çalışılmaması olduğunu gösteriyor.

Bu nedenle yayıncı ve yapımcıların hedef kitle çocuklar olduğunda çok daha hassas ve sorumlu hareket etmesi şart.

  • Sıklıkla gündeme gelen çocuk kitabı içeriklerindeki olumsuz örnekler bize temel eksikliğin çocuğun algı, duygu ve düşünce dünyasını bilen uzmanlarla çalışılmaması olduğunu gösteriyor.

Çocuk kitapları yayıncılığında kastettiğimiz uzman kişi editördür. Yayıncılık sektöründe maliyetlerin yükseleceği endişesiyle vasıflı bir editörle birlikte çalışılmadığında maalesef karşımıza sürekli gündemimize düşen türde niteliksiz, çocuğa uygun olmayan içerikler çıkmaya devam edecek. Görüntülü yayıncılık söz konusu olduğunda da ilgili yaş grubunun yaşına, algı seviyesine, duygu dünyasına ve gerçekliğine uygun içerikleri değerlendirebilen uzmanlarla çalışmak önemli.

Önce anne baba okusun

Anne babalar çocuklarına alacakları her kitabı okumak zorunda mı? Nasıl bir yol izlenmesi gerekiyor?

Çocuk kitaplarıyla ilgili pek çok yerden tavsiye alabilmeleri mümkünse de her ailenin çocuklarını yetiştirmede kendi öncelikleri biriciktir. Dolayısıyla denetim ya da rehberlik, adına ne dersek diyelim bunu kendi çocuklarını en iyi tanıyan kişiler olarak en önce anne babalar yapmalı. Müstehcen ya da çocuğa uygun olmayan tüm içerikleri dışarda bırakalım, çünkü onlar zaten genel olarak hiçbir çocuğa uygun değil.

Kübra Yiğitbaşı, çocuklarının okuyacağı kitabı önce anne babanın okuması gerektiğini tavsiye ediyor
Kübra Yiğitbaşı, çocuklarının okuyacağı kitabı önce anne babanın okuması gerektiğini tavsiye ediyor

Söylemek istediğimi şöyle bir örnekle detaylandırayım; mesela ölüm konusunda bir çocuk kitabı var. Ve çocuk ölümü algılayabilecek bir yaşta bile olsa diyelim ki yakın dönemde travmatik bir kayıp yaşayan ve henüz bu konularda bir içerikle karşılaşmaya hazır olmayan bir çocuk söz konusu.

İşte burada aile kendi çocuğunu daha yakînen tanıdığından, çocuğun şu an için bu içerikle karşılaşmaya hazır olmadığını düşünüyorsa ölüm konusunu içeren kitapları tercih etmeyebilir. Sonuç olarak, her çocuk biriciktir ve uzmanların tavsiyelerinin yanı sıra ailelerin, çocuklarının dünyasına uygun olanı tercih edebilme hakkı ve sorumluluğu vardır. Bunun en iyi yolu da onlara önerecekleri kitapları önce kendilerinin okumasıdır.

Neye göre, kime göre denetim

Denetleme mekanizması nasıl ve ne zaman devreye girmeli?

Bakıyorsunuz arkasında büyük sermaye gruplarının olduğu “nitelikli” olarak isim yapmış yayınevleri eşcinsellik ya da cinsiyet değişikliğini konu edinen kitaplara “çocuk kitapları” kategorisinde yer verebiliyor.

Çocuk kitapları yayıncılığında, bir içeriğin üretilmesi aşamasında pek çok meslek grubu sürece dâhil oluyor. Bir edebiyatçı, hayal dünyasından süzülen ve kaleme dökülen satırlarında çocuğun algı ve hayal gücünü harekete geçirmeyi, ona bambaşka dünyalar göstermeyi hedeflerken, bir psikolog ya da pedagog çocukların yaş dönemlerine göre algılayabilecekleri, şiddet, cinsellik gibi uygun olmayan içerikler, somut-soyut işlemler dönemi vb. açılardan değerlendirme yaparak çocuğun karşılaştığı içerikten zarar görmemesini temel mesele olarak görür.

Yetişkinlerin çoğu televizyon ya da diğer medya içeriklerini eğlenme amacıyla kullanırken, çocuklar dünyayı tanımak ve anlamak için kullanır.
Yetişkinlerin çoğu televizyon ya da diğer medya içeriklerini eğlenme amacıyla kullanırken, çocuklar dünyayı tanımak ve anlamak için kullanır.


Buna bağlı olarak da genellikle yazar, editör ve yayıncılar özgürce edebî içerik üretilmesine engel olunmaması talebiyle diğer uzmanların denetimine karşı çıkarken, genel olarak psikolog, pedagog ve eğitimciler hatta buna bazı aileler de dâhil olabilir, çocuğun zarar görebileceği endişesiyle içeriklerin denetiminden yanadır. Kısacası elbette temel bazı noktalarda (muzır neşriyat vb. gibi) devletin mekanizmaları devreye girer. Fakat esas olan ailenin kendi değerlerine, doğrularına, beklentilerine, önceliklerine ve kendi çocuğuna göre doğru tercihlerde bulunabilmesi ve seçme, denetleme, yönlendirme, eleştirme işlemini onların yapmasıdır diye düşünüyorum.

Öğretmen tavsiyesi ve şöhretlilere dikkat

Eğitimci boyutu da var bu işin. Bazı isim yapmış yazarlar, neredeyse bütün öğretmenler tarafından tavsiye ediliyor. Ama kitaplarına baktığınızda, bizim kültürümüze uymayan, ergenlik çağındaki çocukları olumsuz etkileyecek içerikler var. Bu durumda aileler kime güvenecek?

Kitap tavsiyeleri konusunda sosyal medyanın okuyucuya ulaşmada ciddi etkisini gözlemliyoruz. Özellikle çocuk yayıncılığı söz konusu olduğunda sosyal medyadaki fenomen olarak adlandırabileceğimiz anneler, öğretmenler, yazar ya da yayıncılar artık pazarlama ve tanıtım süreçlerinde önemli rol oynuyor. Kitap tavsiyelerini de bu bağlamda değerlendirebiliriz. Aileler ve eğitimciler, kendileri kitapları bizzat okuyup değerlendirmekte zorlandıklarında bu tip öneriler onların işlerini kolaylaştırmış oluyor.

Ancak sizin de belirttiğiniz gibi bazı tavsiyelerin neye göre kime göre doğru olduğu da tartışmaya açık olabiliyor. Bakıyorsunuz arkasında büyük sermaye gruplarının olduğu “nitelikli” olarak isim yapmış yayınevleri eşcinsellik ya da cinsiyet değişikliğini konu edinen kitaplara “çocuk kitapları” kategorisinde yer verebiliyor. Bu bakımdan alanda çalışmalar yapan, ticari bir çıkar gözetmeyen, kamu yararı için çaba gösteren sivil toplum kuruluşlarının değerlendirmeleri aileler için bir çıkış yolu olabilir kanaatindeyim.

Dijital ayak izlerimiz

Dijital çağın insanları olarak, değişen iletişim biçimleri, mesajlar, ihtiyaçlar, beklentiler gerek anne babaları ve gerekse gençleri etkiliyor. Dijital çağda çocuklarımızın kimlik ve davranışlarının şekillenmesinde medya mesajları mı daha etkili yoksa ebeveynleri mi? Ebeveynler bu konuya nasıl yaklaşmalı?

Aslında konuştuğumuz konu sadece izlediklerimiz ve maruz kaldıklarımızın bizleri nasıl etkilediği olmaktan çoktan çıkmış durumda. Dijital ortamda aramalarımızla, tıklama ve beğenilerimizle bıraktığımız izler yani dijital ayak izlerimiz; gözetlenmemize, şahsî beğenilerimizin ticarî olarak kullanılabilmesine ve gelecekte bizimle ilgili bir kanaat oluşmasına hizmet ediyor. Artık işe alımlar ve üniversite mülakatlarında adayları tanımak, nasıl bir sanal kimlik oluşturduğunu anlamak için dijital ortamdaki izleri takip ediliyor.

Demek ki, internet üzerinde kaybolan, silinen hiçbir şey olmadığını ve dijital ayak izlerimizin de gelecekte karşımıza her an çıkabileceğini bilmek, çocuklarımıza öğretmek çok büyük bir önceliğimiz olmalı. Bu da anne babalar olarak bizlere; bu mecraların kullanımını, mahremiyetimizi, güvenliğimizi korumayı öğrenme ve çocuklarımıza bu minvalde rehber olma sorumluluğunu yüklüyor. Aynı sorumluluk gençler için de geçerli tabii ki.

Fark edilme hazzı peşindeyiz

Youtube, Tiktok, Instagram gibi sosyal medyalar konusu ise anne babaların en büyük yarası. Bunlarla yaşamaya alışmak mı, yoksa toptan reddetmek mi? Her iki seçimi bekleyen sonuçlar neler?

Kabul etmeliyiz ki, anne babaların içinde bulunduğumuz çağda işleri gerçekten zor ve karmaşık. Ben de 3 çocuk annesi olarak yakînen tecrübe ediyorum. Her mecra gibi sosyal medya platformlarının da kullanımında dengeli ve ölçülü olmayı başarmak en önemli adım. Bunun için de görünenin ardındakini anlamaya çalışmak ilk yol. Yani soru sormak. Bu kadar kişiyi instagram kullanmak için motive eden şey ne, neden herkes görsellerini filtrelerle güzelleştirip paylaşmaktan hoşlanıyor?

  • Paylaşımlar yorum ve beğeni alınca neden bu kadar seviniyoruz gibi sorular sormak. Bunlar bizi görünmek, değerli hissetmek ve fark edilmek gibi temel ihtiyaçlara götürür. Biz de buradan yola çıkarak yoğun instagram paylaşım ve beğenilerine ihtiyaç bırakmayacak şekilde, kendi çocuğumuza değerli hissettirmeyi, onu fark ettiğimizi, onayladığımızı göstermenin yollarını arayarak işe başlayabiliriz.

Görünür olma tutkusuna yönelik olarak, algılardaki değişimi gösteren ilgi çekici bir araştırma şunu gösteriyor: 2011 tarihli bir araştırmaya göre, 9 ila 11 yaşındaki çocukların en fazla değer verdikleri özellik şöhret. Bu özellik 1997 yılında 15. sıradayken 2012 yılında 1 numaraya yükselmiş. Sanal âlem ve benliklerin paylaşımlar yoluyla gözler önüne serilmesi hakkında Bauman, “İfşa edilme korkusu fark edilme hazzı tarafından bastırılmaktadır” diyor. Sosyal medyada, fark edilme hazzı peşindeyiz.

Görüntülere karşı duyarsızlar

Bazı ‘özgür’ düşüncede olan insanlar da, çocuk veya gençlerin içerikten etkilenmeyeceğini, her şeyi bilmeleri ve görmelerinin onlara zarar vermeyeceğini, nihayetinde doğru yolu bulacaklarını söylüyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Medyanın izleyiciye etkisi her zaman ilgi çekici bir konu olageldi. Özellikle çocuk, televizyon ve şiddet önemli bir başlıktır. Etki konusunda özetle söylenebilecek şey, çocuklar izlediklerini yetişkinler gibi algılayamadığından medyadan farklı biçimlerde etkilenebilir. Yetişkinlerin çoğu televizyon ya da diğer medya içeriklerini eğlenme amacıyla kullanırken, çocuklar dünyayı tanımak ve anlamak için kullanır.

Özetle, medyada mâruz kaldıkları şiddet içeriklerinin etkisiyle şiddeti problem çözme aracı olarak görebilmeleri ve tekrar tekrar mâruz kaldıkları görüntülere karşı duyarsızlaşabilmeleri söz konusu. Medyadaki temsiller ve oluşturulan algılar, reklamlar ve tüketim tercihleri gibi konularda da belirgin etkiler bilinmektedir.