Bin Selman’ın dokunanı yakan iktidarı
Cidde, Büreyde ve Riyad’daki hapishanelerin doluluktan artık patlama seviyesine geldiği biliniyor. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın âdeta bir operasyon havasında yürüttüğü muhalif sesleri ezme siyaseti, 2017 yılında pek çok âlim, düşünce insanı, akademisyen, yazar, hukukçu ve aktivisti kapsayan tutuklama dalgası ile kendisini gösterdi. Bir yıl sonra, 2018 yılında canice işlenen Cemal Kaşıkçı cinayeti ise bu zulmün üzerine âdeta tüy dikti.
Geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan’da yaşanan bir hâdise, ülke dizginlerinin elinde olduğu ve döneminde çok sayıda skandalın gerçekleştiği Veliaht Prens Muhammed bin Selman idaresindeki yönetimin ne kadar da toleranssız olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. İslam’ın ilk mescidi olma özelliğine sahip olan Kuba Mescidi imamı Şeyh Sâlih el-Muğâmisî’nin attığı bir tweet sebebiyle bulunduğu mevkiiden uzaklaştırılması bu toleranssızlığın son örneklerinden birini meydana getirdi. Muğâmisî her ne kadar attığı tweeti silmiş ve sonrasında özür mesajı yayınlamış olsa da bu, imamlık yaptığı camiden uzaklaştırılması ile neticelenen durumunda bir değişiklik yapmadı. İslâmî İşler, Davet ve Rehberlik Bakanı Abdüllatîf Âl eş-Şeyh’in yeni tayiniyle Kuba Mescidi imamlığına Süleyman er-Rahîlî getirilirken, Muğâmisî de resmî Twitter hesabından “Kuba Mescidi İmam Hatibi” sıfatını kaldırdı.
Özür Dilese De Nafile
Muğâmisî’nin sonradan kaldırdığı tweeti, sanıldığının aksine ne yönetime bir tenkid getiriyor, ne de ülkenin iç veya dış politikasını eleştiren bir ifade içeriyordu. Muğâmisî sadece Suud hapishanelerinde yatanların affını talep etmiş, gayet de uygun bir üslûb kullanmıştı. Tweetinde dünyayı kasıp kavuran ve Suudi Arabistan’da da bir hayli şiddetli hissedilen korona salgınından kurtuluş için üç maddelik bir tavsiyede bulunan Muğâmisî, “dua ve istiğfar ile Allah’a sığınmak” ile “fakir ve yolda kalmışlara yardım”dan sonra eklediği “mahkûmların hatalarının affedilmesi” sözüyle başına belayı almış oldu. Muğâmisî daha sonra özür mahiyetindeki tweetinde, hafif suçlar sebebiyle yatan mahkûmlara uygulanacak genel affı kastettiğini, ülke aleyhine kötü niyet besleyen ağır suçluları kastetmediğini ifade etse de artık nafile...
Bin Selman’ın Meddahı
Bilindiği gibi bugün hapishanelerinde muhalif pek çok ismin bulunduğu Suudi Arabistan’da, aralarında Selmân el-Avde, Nâsır el-Ömer, Ivaz el-Karnî, Ali el-Ömerî gibi pek çok İslam âlimi ve akademisyenin de yer aldığı nice isim, sindirme politikasının mağduru olarak uzun zamandır zindanlarda ömür tüketiyor. Buradan bakılınca Muğâmisî’nin isimlerini saydığımız muhalifleri kastetmediğini söylemek çok da güç olmayacaktır. Zira yönetime muhalif olmanın suç teşkil ettiği, sahibini rahatlıkla zindana yollayabildiği Suud’da, böyle bir ismin Kuba Mescidi imamlığına gelmesi mümkün değil. Muğâmisî, tam aksine Veliaht Prens Bin Selman’ın yılmaz bir müdâfii, Suud ailesinin meddahı olarak hayli maruftur. Twitter hesabının kapak resminde Kral Selman ile Veliaht Prens yer almaktadır.
- Üstelik Muğâmisî’nin meddahlığı bununla da sınırlı değildir. 2018 yılında çıktığı bir televizyon programında Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda öldürülmesini Hâlid b. Velîd’in Mâlik b. Nüveyre’yi öldürmesine benzetmesi sosyal medyada büyük bir infial meydana getirmişti.
Rejimin Adamı Olmak Yetmedi
Bilindiği gibi Hâlid b. Velîd (r.a), Hz. Ebûbekir (r.a)’in görevlendirmesiyle Ridde Olayları’nın bastırılmasında önemli faaliyetler yürüten bir isim olur. Fitneyi bastıran bu büyük kumandanın öldürdüğü kişilerden biri de Mâlik b. Nüveyre’dir. Ebû Katâde’nin de aralarında bulunduğu bir grup sahabi bu şahsın öldürülmesine itiraz ederken, Hz. Ebûbekir de Hâlid b. Velîd’i bir nev’i savunma yapmaya zorlar. İşte Muğâmisî de Kaşıkçı’nın ölümüyle neticelenen yaşananları Hâlid b. Velîd’in durumuyla izah etmeye çalışarak akıl almaz bir benzetmede bulunmuştu. Hâlid b. Velîd’in nihayetinde ictihad hakkına sahip biri olarak bir tercihte bulunmuş, Hz. Ebûbekir’e verdiği izah sonrasında da mazereti kabul görmüştür. Verilen misal yanlıştır. Dalkavukluk yaparak Bin Selman’ı aklama çabası bile Muğamisi’yi kurtaramamıştır. Bu hadise; Suud yönetiminin, kendisine gönüllü olarak boyun eğenlere bile müsamaha göstermediğine, yeri gelince bozuk para gibi harcadığına ibretlik bir delildir.
Hapishaneler Tıka Basa Dolu
Suudi Arabistan’daki hapishanelerin fikir suçluları ile dolu olması 2015 yılında Suud tahtına oturan Kral Selman ile başlamış bir süreç değil. Daha önceki dönemlerde de hapishaneye atılan çok sayıda isim, yıllardır devam etmekte olan tutukluluklarını hâlâ sürdürüyor. Mesela
- ■ Hükümet aleyhine yayın yaptığı gerekçesiyle tutuklanan ve neredeyse 30 yıldır tutuklu bulunan Şeyh Suûd el-Kahtânî,
- ■ Körfez Savaşı’nda Amerika’ya yardım etmesi sebebiyle hükümeti eleştiren ve 1994 yılında üç çocuğuyla birlikte tutuklanan Şeyh Velîd es-Sünânî,
- ■ Efendimize (s.a.v.) yapılan karikatür hakareti dolayısıyla verdiği hutbede Danimarka Elçiliği’nin kapatılmasını isteyen ve 2005 yılından beri tutuklu bulunan Şeyh Hâlid er-Râşid bu isimlerden sadece birkaçı.
Susmak Da Kurtarmıyor
Önceki dönemlerde aleyhte konuşanlar hapishaneye atılırken, Bin Selman döneminde konuşmasa bile muhalif damgası yiyen herkes hapishanelere tıkılıyor. Bu tür mahkûmların bulunduğu Cidde, Büreyde ve Riyad’daki hapishanelerin doluluktan artık patlama seviyesine geldiği biliniyor. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın âdeta bir operasyon havasında yürüttüğü muhalif sesleri ezme siyaseti, 2017 yılında pek çok âlim, düşünce insanı, akademisyen, yazar, hukukçu ve aktivisti kapsayan tutuklama dalgası ile kendisini açıkça gösterdi. Bir yıl sonra, 2018 yılında canice işlenen Cemal Kaşıkçı cinayeti ise bu zulmün üzerine adeta tüy dikti.
Duruşmalar Gizli Yapılıyor
Duruşmaların genel olarak gizli yapıldığı ülkede, oldubittiye getirilen vak’alara da sıkça rastlanılıyor. Hatırlanacağı üzere Selmân el-Avde, Ivaz el-Karnî, Ali el-Ömerî hakkında Suudi Arabistan Savcılığı idam talebinde bulunmuş, duruşmaları belki de o dönemde oluşan uluslararası baskı sebebiyle ertelenmişti. Bir tweetinde Suudi Arabistan ile Katar arasında yapılacak barıştan duyacağı memnuniyeti dile getiren ve bunun akabinde hemen derdest edilen Selmân el-Avde, aralarında Suud yönetimine darbe teşebbüsü de dâhil 37 suç ile itham ediliyor.
Saçma Sapan İthamlar
- 2017’deki tutuklamalar kapsamında alınan Ali el-Ömerî ise aralarında “kraliyet toprakları içerisinde gizli bir terör örgütünün hedeflerini gerçekleştirmek için bir gençlik teşkilatı kurma” suçlamasının da olduğu 30 itham ile suçlanıyor.
Aynı şekilde yine 2017’de tutuklanan Ivaz el-Karnî’nin tutuklanmasına sebep olarak Katar’a duyduğu sempati gösterilirken, benzer ithamlarla o da suçlanıyor. Bu üç isim hakkında yapılan saçma sapan ithamların hedefi belli: Darağacı. Bu durum, Suudi Arabistan’daki otoriter yönetimin “dokunursan yanarsın” tehdidini açıkça ortaya koyuyor.
Sonu Gelmeyen İşkenceler
Hapishanelerde uygulanan işkence iddiaları ise başka bir problemi meydana getiriyor. Suud hapishanelerinde bulunan düşünce suçlularının durumunu takip eden, oradaki insanlık dışı uygulamaları uluslararası kamuoyuna taşıyarak gündem haline getirmeyi amaçlayan Mu’tekali’r-re’y (Düşünce Suçluları) isimli sosyal medya platformunun Ali el-Ömerî’ye uygulanan işkence ile alakalı aktardıkları Arap medyasında da bir hayli yer bulmuştu. Buna göre 2019’un ilk aylarında 15 ay kadar hücre cezasına çarptırılan Ali el-Ömerî’nin üzerinde sigaralar söndürülür, kendisine elektrik verilir ve ağır bir şekilde darp edilir. Vücudunun neredeyse her yerinde ciddi yaralar ve yanıklar oluşur. Ivaz el-Karnî’nin de sağlık sorunları yaşadığına dair bilgiler kulağımıza geliyor. Suudi Arabistan’daki işkence konusu, çözülmesi gereken bir mesele olarak uluslararası kamuoyunun önünde duruyor.