‘Beni buraya gömün’

Selami Yurdan'ın defin olayı bittikten sonra, birden yağmur yağmaya başladı. 84 günden beri yağmayan yağmur, akşama, hava kararana kadar devam etti. Bir daha da yağmadı.
Selami Yurdan'ın defin olayı bittikten sonra, birden yağmur yağmaya başladı. 84 günden beri yağmayan yağmur, akşama, hava kararana kadar devam etti. Bir daha da yağmadı.

‘Beyazıt’ta benim için cenaze namazı kılın’ diyordu. Terlikler almıştı ve ‘Bunları benim kardeşime götür’ demişti. ‘Sigaralarımı da içmeyin, onları Türkiye’ye geri götürün’ demişti. Herhalde kendisine malum olmuştu ki bu vasiyetlerde bulunmuştu. Yine vasiyeti gereği Travnik şehrinde bulunan, Osmanlı’dan kalma Hacı Ali Baba Camii mezarlığına gömdük. Defin olayı bittikten sonra, birden yağmur yağmaya başladı. 84 günden beri yağmayan yağmur, akşama, hava kararana kadar devam etti. Bir daha da yağmadı. Ümmete mübarek olsun.”

Ağustos ayı geldiğinde, Selami Yurdan yâdımıza bir başka düşer. Şehit olmadan önce, fazla gözümüze batmayan, öylesine tanıdığımız arkadaşlardan birisiydi Selami Yurdan. Bursa Özel Tip Cezaevi önünde, ağustos sıcağında... O ağustos sıcağını, hiç unutamıyorum.

Selami Yurdan
Selami Yurdan

O sıcak altında, cezaevi idaresi tarafından kasıtlı olarak cezalandırılan arkadaşlarına yapılan zulme engel olmak için gelen Müslümanların arasındaydı Selami…

Beyazıt meydanında sıcak, kavurucu güneş altında Bosna’da zulme maruz kalan Boşnak Müslümanlara destek gayesiyle toplananlar arasındaki Selami…

Sıcak, soğuk, kar, kış demeden, zor durumda olan Müslümanlara destek toplantılarının ve gösterilerinin olduğu tüm meydanlarda görebilirdiniz Selami’yi…

Bu sıcakta, birçok insan gibi evinin serin odasında kitap okuyabilir, tesbih çekip rabbine iyi bir kul olmak isteyebilir, pekâlâ böyle yapabilirdi Selami… Fakat böylesi bir tavır Selami’ye göre değildi.

O, Bosna’daki kardeşlerinin acısıyla ciğerleri dağlananlardandı. Bir yolunu bulup mutlaka Bosnalı kardeşlerinin acısını paylaşmalıydı… Çünkü uğruna ölünecek, her şeyin feda edileceği Yüce Kitap, şöyle diyordu:

  • “Size ne oldu ki Allah yolunda ve ‘Rabbimiz bizi şu, halkı zalim (olan) şehirden çıkar, bize katından bir koruyucu ver, bize katından bir yardımcı ver!’ diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz”

Bayram Doçe

Selami’nin ciğerini, bu buyruk dağlıyordu. Bosnalı kadınlar, çocuklar feryat ediyorlardı: "Nemali ko da nas spasi? (Bizi kurtaran yok mu?)”

Selami bu feryada bigâne kalmadı ve birkaç arkadaşıyla Bosna’nın yolunu tuttu. Önce Bulgaristan-Romanya-Macaristan yolunu denediler. Yugoslavya’ya giremediler. Dönüp Makedonya üzerinden, Arnavutluk’a ulaştılar. Gemiyle Split’e ulaşıp, karayoluyla Zenica üzerinden Travnik’e vardılar. Müslimanski Snage güçlerine katıldılar.

Şehit oluşunu, cephe ve yol arkadaşı Ufuk, şöyle anlatıyor:

  • “Yolculuk boyunca doğru dürüst konuşmamıştı. Sabah üçte yola çıktık. Saat on birde, cepheye yakın bir yere vardık. Orada bir gün dinlendik. Boşnaklar ilahiyi çok severler. “Bayram Doçe” diye bir ilahi var. Yunus Emre’nin, ‘Bayram Geldi’ ilahisini Boşnakçaya çevirmişler. Selami, oradaki çocuklara bu ilahiyi söyletiyordu. Bir saat falan onlara bu ilahiyi söyletti. Hatta şehit olduktan sonra, onu tanıyan çocuklar ‘Bu Bayram Doçe, Bayram Doçe’ diyorlardı.

“No Problem” Ufuk

Selami devamlı olarak “Arkadaş! Biz buraya şehit olmaya geldik” deyip, şu ayeti okuyordu ‘İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.’
Selami devamlı olarak “Arkadaş! Biz buraya şehit olmaya geldik” deyip, şu ayeti okuyordu ‘İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.’

İkinci günün gecesinde, saat üçte kaldırıldık ve cepheye gittik. Önümüzdeki sırada Boşnaklar vardı. 50-55 kişi civarındaydık. Oradan operasyona gittik. Saat 07.00 civarında operasyon başladı. Biz, operasyon sırasında ayrılıp Sırpların arasına girmişiz. Zaten nereye gittiğimizi, çıktığımızı bilmiyorduk. Selami devamlı olarak “Arkadaş! Biz buraya şehit olmaya geldik” deyip, şu ayeti okuyordu ‘İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.’

Dünya kelamı olarak sadece bir kere bana ‘Hadi Ufuk yürü!’ dedi. Bir yerden üç dört defa gidip geldik. Ben buna bir anlam veremediğim için ‘Niye böyle oluyor?’ dedim. O ‘No problem, Cihad-ı Fi Sebîlillâh’ diye cevapladı. O arada yanıma bir Boşnak gurubu geldi. İlerlenecekti. Selami, bana ‘Hadi Ufuk yürü!’ dedi. Söylediği son dünya kelamı bu oldu.

Selami Vuruldu

Ben onların arkasına geçtim. Benim önümde bir arkadaş, onun önünde de Selami vardı. Aramızda en fazla on metre vardı. Biz mevzi aldık. Üzerimize, sağ yani doğu tarafından, ateş ediliyordu. Bulunduğumuz yer ormanlıktı ve yerde, tam dört parmak kalınlığında kuru yapraklar bulunuyordu. Bastığımızda kayıyorduk. Ateşe devam ediliyordu. Önümüzde mayınlı bir bölge olduğunu önceden biliyorduk. Geriye doğru çekiliyorduk ki tam o sırada mayınlı bölgenin Sırp tarafından, bizim bulunduğumuz bölge, ağır silahlarla taranmaya başladı.

Tam o esnada ben Selami’nin tekbirlerini duydum. Selami vurulduktan sonra, arka arkaya 5 kere tekbir getirdi.

Daha sonra gördüğümüzde bir kurşunla vurulduğunu anladık. Kurşunu yedikten sonra, kalan son gücüyle beş defa tekbir getirdiği anlaşılıyordu. Yanımdaki arkadaş bana bağırdı ‘Ufuk! Selami vuruldu. Git onu al!’ Ben hemen yerimden fırladım. Vurulduktan sonra geriye doğru yamaçtan yuvarlanmıştı. Yanına ulaştığımda, yüzüstü yatıyordu. Karın boşluğundan tek kurşun yemişti. Kurşun, girdiği yerin tam arkasından çıkmıştı.

Ruhunu Allah’a teslim etmişti. Biz üzülmedik, bilakis sevindik. Ben Selami’yi aldım, geri hatlarımıza doğru götürüyordum. Arkamızdan yaylım ateşine devam ediyorlardı. Aramızdan yüzlerce kurşun geçiyordu. Etrafımıza havan mermileri düşüyordu. Yaprakların üzerinden kaya kaya gidiyorduk. Üzerimize sürekli olarak ateş ediliyordu. İki kişi, kol ve bacaklarından yaralanmışlardı. Ama şehit olmak sadece Selami’ye nasip olmuştu.

Son Sözü Tekbirdi

Selami’yi vasiyeti üzerine Travnik şehrinde bulunan, Osmanlı’dan kalma Hacı Ali Baba Camii mezarlığına gömüldü.
Selami’yi vasiyeti üzerine Travnik şehrinde bulunan, Osmanlı’dan kalma Hacı Ali Baba Camii mezarlığına gömüldü.

Daha sonra doktorlar, kurşun bacaklara giden ana damarı parçalamış, yoksa tek kurşunla ölmez, dediler. Saldırdığımız bir Sırp kasabasıydı. Sırplar da çok büyük kayba uğramışlardı. Selami bu şekilde şehit oldu. Konuşmadı, son sözü de tekbir olmuştu. Birçok arkadaş vardık. Fakat tek vasiyet eden O’ydu. Silahlı olarak fotoğrafının çekilmesini istemiyordu. Daha önce gömüleceği yeri göstererek ‘Beni buraya gömün’ demişti.

Ayrıca ‘Beyazıt’ta benim için cenaze namazı kılın’ diyordu. Terlikler almıştı ve ‘Bunları benim kardeşime götür’ demişti. ‘Sigaralarımı da içmeyin, onları Türkiye’ye geri götürün’ demişti.

Herhalde kendisine malum olmuştu ki bu vasiyetlerde bulunmuştu.

Selami'yi vasiyeti üzerine Travnik şehrinde bulunan, Osmanlı’dan kalma Hacı Ali Baba Camii mezarlığına gömdük. Defin olayı bittikten sonra, birden yağmur yağmaya başladı. 84 günden beri yağmayan yağmur, akşama, hava kararana kadar devam etti. Bir daha da yağmadı. Ümmete mübarek olsun.”