Amerikan emperyalizmi: Yahudi gücünün zaferi ve geleceği
Amerika kelimenin tam anlamıyla emperyalizmin ta kendisidir. Yeni, liberal bir emperyalizmdir bu. O yüzden emperyalizmin tarihinde paradigma değişiminin adı ve adresidir. Görünür-görünmez yönleriyle gerçek emperyalizm, Amerikan emperyalizmidir. Amerikan emperyalizminin doğasına ve özelliklerine geçmeden önce, Amerika'yı doğuran tarihî arka plana biraz yakından bakmakta yarar var.
İzini sürmemiz gereken suâl şu: Amerika nedir, nasıl bir ülkedir, neyi temsil eder, neden bizim bölgemize yerleşmiştir, Amerika'yla nasıl mücadele edebiliriz ve bölgemizden çekip gitmesini nasıl sağlayabiliriz?
Öncelikle şunu söylemek gerekiyor burada: Amerika, hem Batı hegemonyasının şekli, hem de Batı uygarlığının niteliği bakımından Avrupa'dan farklı bir aşamayı temsil ediyor.
- Amerika kelimenin tam anlamıyla emperyalizmin ta kendisidir. Yeni, liberal bir emperyalizmdir bu. O yüzden emperyalizmin tarihinde paradigma değişiminin adı ve adresidir. Görünür-görünmez yönleriyle gerçek emperyalizm, Amerikan emperyalizmidir.
Amerikan emperyalizminin doğasına ve özelliklerine geçmeden önce, Amerika'yı doğuran tarihî arka plana biraz yakından bakmakta yarar var.
Vestfalya barışı ve Avrupa dünya düzeni
1618-1648 yılları arasında yaşanan, Almanya'nın nüfusunun yarısının telef olmasına yol açan Otuz Yıl ya da Din Savaşları, dünya tarihinin kaderini değiştiren bir sürece işaret eder.
- 1648 yılında imzalanan Vestfalya Barışı, ulus-devlet imparatorluklarının doğmasını sağladı. Avrupa içinde prenslikler arasında yüzyıllardır süregelen boğazlaşmaları sona erdirdi. Avrupalıların hem dünya coğrafyasına yayılmalarını, sömürgecilik ve emperyalizm çabalarına soyunmalarını hızlandırdı, hem de 1945 yılına kadar sürecek Avrupa Dünya Düzenini kurmalarını sağladı.
Avrupa'da Kilise tam ortadan ikiye parçalandı. Adına “büyük şizma / parçalanma” denen bu süreç, politikanın tanrılaştırılmasına yol açtı. Her şey politikanın vesayeti altına girdi.
Bu süreç, İngilizlerin gerçekleştirdikleri ama ikincisinden itibaren Amerikalıların gerçek boyutlarıyla hayata geçirdikleri sanayi devrimleriyle birlikte yerle bir oldu. Bu kez politikanın ve her şeyin, ekonomi tanrısının boyunduruğu altına girdiğini görüyoruz.
Sonuçta Avrupa Dünya Düzeni, iki kanlı paylaşım savaşından sonra birdenbire çöktü! Hem de Avrupa gücünün zirvesine ulaştığı bir zaman diliminde.
Amerikan emperyalizminin gelişi...
Avrupa'nın yerini 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren üretim ekonomisini yaygınlaştıran, ulus egemenliğini aşındıran, Amerikan ulus-üstü tecrübesi aldı.
Böylelikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki süreçte postfordist ekonomi yani tüketim ekonomisi, küreselleşmenin yegâne dünya düzeni olmasıyla sonuçlandı.
Küreselleşme, Amerikan hegemonyasının öteki adıydı. Bütün sınırları yıkan, şirketlerin, sivil toplum kuruluşlarının, çıkar çevrelerinin gücüne güç katan, ulusal egemenlik biçimlerini aşındıran ve kendi hukukunu evrensel hukuk diye dayatan Amerikan emperyalizminin öteki adı.
iki Amerika ve küresel çatışmanın ayak sesleri...
En azından, iki Amerika var o yüzden.
- • Birincisi, küreselcilerin Amerika’sı: Yahudi şirketlerin ve çıkar çevrelerinin güdümündeki, CIA'yi kullanan Yahudilerin Amerika'sı bu. Clinton'lar, Biden'lar bu Amerika'nın çocukları. Derin Amerika bu: Müesses nizam.
- • İkinci Amerika, beyazların kontrolündeki, kendini vadetmek ve meşrulaştırmak için FBI'yı kullanan WASP'tan (Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan'lardan) oluşan ulusalcı Amerika.
Pariten ruhla Amerika'yı kuran, devâsâ bir kıtada yeni bir dünya hayallerine kapılan, bu hayallerini ancak Avrupa’daki teolojik, felsefî ve siyasî çatışmalardan uzak böylesine bâkir bir coğrafyada gerçekleştirebileceğini düşünerek yola koyulan İngiliz, İskoç, İrlandalı, Hollandalı, Fransız, Alman göçmenlerden oluşan Beyaz Amerika. Amerika'yı kuran Amerika. Trump, işte bu Amerika'nın çocuğu.
İki Amerika'nın çıkarları zaman zaman örtüşüyor olsa da alttan alta büyük bir çatışmanın yaşandığını bilmek gerekiyor.
Özlü bir şekilde söylemek gerekirse, “İngilizlerin” Amerika'sı ile Yahudilerin Amerika’sı bu. Ve çatışma hâlinde bu iki Amerika. Yalnızca Amerika içinde değil küresel ölçekte de.
Amerika’yı kuranlar, Avrupalı Protestan Beyazlar! Ama Amerika’yı Amerika yapanlar, kapitalizmin kalesi, hatta tapınağı yapanlar da Yahudiler!
Amerikan emperyalizmi: Yahudi gücünün zaferi
Yahudi beyninin merkezi, merkez üssü New York'tur! Belki de dünyada Yahudilerin en yoğun olarak yaşadıkları kent New York'tur. En yoğun olarak Yahudi nüfusuna sahip olması New York’un öyle basit, küçümsenecek ve geçiştirilecek bir olgu değildir.
Bundan daha önemli olgu şu: New York, Yahudi beyninin, zekâsının, gücünün merkezidir. New York'a Yahudiler hâkimdir. New York'a o yüzden zaman zaman “Jew York” da denir ki, “Jew”, “Yahudi” demektir. New York'a ve Amerika’yı Amerika yapan her şeye Yahudiler hâkimdir ve hükmeder: Amerika’nın finansına, ekonomisine, medyasına, akademyasına, Pentagon’a, silah endüstrisine, Silicon Vadisi'ne, Hollywood'una, popüler film ve müzik kültürüne Yahudiler yön ve çekidüzen verir.
New York'a Yahudiler hep New Jerusalem / Yeni Kudüs olarak bakmışlardır, hâlen de öyle bakarlar!
İki dünya savaşından sonra Yahudiler, Amerika’ya her mânâda sahip oldular: Amerika’yı içerden ele geçirdiler. Öncelikle kapitalizmin bayraktarlığını yapan bütün alanlarda öncülük yaparak...
Paraya, bilgiye, medyaya, popüler kültüre ve dijital teknolojiye hâkim olarak...
Bu beş alana hâkim olunca; ekonomiye, siyasete, hukuk sistemine, kültür hayatına da hâkim olmuş oldular. Sistemin sahipleri, müesses nizamın hem kurucuları hem de koruyucu-kollayıcıları oldular.
O yüzden Trump'ın başkanlığı döneminde inanılmaz baskı uyguladılar hâkim oldukları bütün medya organları vasıtasıyla. Yahudilere, özellikle İsrail'e pek az ABD başkanının verdiği büyük tavizler vermesine, kızını bir Yahudi’yle evlendirmesine ve en önemlisi ve ürkütücüsü de Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak resmen tanımasına rağmen. Evet, bütün bunlara rağmen sözüm ona demokrasinin en geliştiği ülke olarak pazarlanan Amerika’da, Yahudilerin kontrolündeki bütün medya organları tam mânâsıyla cehennem hayatı yaşattılar. Öyle ki, twitter, Trump'ın twitter hesabının görünürlüğünü, etkisini minimize etti, edebildi; “zararlı içerik” olarak sundu, sunabildi!
- Trump'ın seçilmesi, Amerika’daki Yahudi gücünü kurmak isteyen Amerika’yı kuran WASP'ın zaferiydi. Trump'ın başkanlığı, Yahudi sermayesinin Amerika'yı terk ettiği, Çin’e taşındığı bir dönem olarak tarihe geçecek. Kapitalizmin yer, yön ve el değiştirmesi olarak aynı zamanda. Atlantik’ten Pasifik’e, Batı'dan Doğu'ya doğru kayması, niceliğe dair bir eksen değişikliğinin gerçekleşmesi.
Yahudiler, elbette ki, Amerika’yı büsbütün terk etmezler, terk edemezler. Ama kapitalizmin eksen değiştirdiğini, Çin'e yerleştiğini, böylelikle hem ömrünü uzattığını, hem de Doğu'dan gelecek meydan okumaları içerden etkisiz hâle getirme imkânı yakaladığını görmek gerekiyor.
Postkorona sürecinde kaos ve Türkiye'nin medeniyet kurucu rolü
Tabii bu, kapitalizmin nihâî zaferi değil. Kapitalizm er geç çökecek. Kapitalizmi ancak insanı eşref-i mahlûkât olarak gören, mülkün sahibinin Allah olduğuna, dünya mülkünün insana ancak emanet olarak verildiğine inanan Müslümanlar durdurabilirler.
Tek şartla: Her bakımdan uzun soluklu bir fikriyat, külliyat ve medeniyet yolculuğuna çıkabilmeleri ve bu yolculuktan devşirdikleri meyveleri bütün insanlığa tattıracak kapsamlı, kuşatıcı bir hakikat medeniyeti fikri geliştirebilmeleri şartıyla...
Ayrıca postkorona süreci, büyük küresel krizlere ve çatışmalara, yıkımlara ve yeniden kurulma atılımlarına gebe...
Dünyayı önce büyük bir kargaşa bekliyor. Ekonomik kargaşa, öncelikle. Ardından siyasî ve sosyal hercümerçler gelecek bütün dünyada.
Bu süreç, bu büyük kriz ânı, yeniden kurulma zamanı olabilir insanlığın önünü açacak hakikat medeniyetinin. Yeniden toparlanma ve dünyayı, özellikle de mazlum dünyayı, halkları, coğrafyaları toparlama zamanı.
Büyük bir çatışmanın ayak seslerini yavaş yavaş işitiyor olmalıyız küre ölçeğinde... O yüzden Türkiye'nin, hem ülkede, hem medeniyet coğrafyamızda, hem de dünyada yaşananları iyi tahlil etmesi ve ona göre köklü ve güçlü stratejiler geliştirmesi gerekiyor...
Burada son olarak şu kadarını söylemekle yetineyim: Günlerdir Amerika seçimlerinin dünyanın kaderini değiştireceği yazıldı çizildi!
Evet... ‘ABD seçimleri, dünyanın kaderini değiştirecek’ denildi.
Oysa dünyanın kaderi, ABD, dünyanın yakasından düştüğünde, düşürüldüğünde değişecek!