Ağızlara susturucu takacaklar
Açıklamalarımız toplumu korumak içindi, lakin birilerini her zaman olduğu gibi rahatsız etti. Paralı büyük gıda şirketlerinin güdümündeki bürokrasinin rahatsız olması normaldi. Pek çoğu gıda firmalarına danışmanlık yapan gıda bölümü akademisyenlerinin rahatsız olması da. Bundan rahatsızlık duyanlardan biri de FETÖ’cülerdi. Zira onların da Sürat Holding bünyesinde pek çok gıda yatırımı vardı. Ayrıca diğer gıdacılar da hortum alanına girmekteydi.
2012 yılında tuzlara akışkanlık sağlamak için eklenen ve Amerika başta olmak üzere pek çok ülkede yasaklanan E535 kodlu Sodyum Ferrosiyanür (Siyonit) adlı madde hakkında açıklamalar yapmıştık. Farklı zamanlarda farklı medya organları konuyu haberleştirdi. Haberi önemli kılan şey, bu maddenin bugün olduğu gibi o gün de Türkiye’de serbest olmasıydı ve ülkemiz mide kanserinde liderliğe doğru tırmanıyordu.
Açıklamalarımız toplumu korumak içindi, lakin birilerini her zaman olduğu gibi rahatsız etti.
Paralı büyük gıda şirketlerinin güdümündeki bürokrasinin rahatsız olması normaldi. Pek çoğu gıda firmalarına danışmanlık yapan gıda bölümü akademisyenlerinin rahatsız olması da. Bundan rahatsızlık duyanlardan biri de FETÖ’cülerdi. Zira onların da Sürat Holding bünyesinde pek çok gıda yatırımı vardı. Ayrıca diğer gıdacılar da hortum alanına girmekteydi.
Şaibeli bir alanda ceza oyunları ve dolayısıyla gayri meşru uygulamalar boldu. Devreye terör örgütünün Aksiyon’u girdi. 30 Nisan 2012 tarihli sayısında Zafer Özcan ismiyle bir haber çıkmıştı.
Haberi yazan Özcan, 08.03.2019’da Manisa’nın Akhisar ilçesinde düzenlenen FETÖ operasyonunda sahte kimlikle yakalanıp, tutuklandı. Muhakemesi devam ediyor. Söz konusu haber ise derginin 908. sayısının kapağı olmuştu.
Oldukça uzun olan haberin “Haberci neden siyanür sever” başlıklı bölümünde aynen şöyle yazmaktaydı: “Türkiye’de gıda güvenliği noktasında, sağlıksız üretim kadar medyanın olaya yaklaşımı da en önemli sorunlardan. Günümüzde internet ve sosyal medyanın yaygınlaşması, sürece katkı yapmak yerine bilgi kirliliğini artırıyor. Prof. Muhammet Arıcı, bu konudaki dertli isimlerden:
- ‘Diplomasız insanların hekimlik yapmaya kalkışmaları nasıl cezalandırılıyorsa, uzmanlık alanı olmadığı hâlde gıda konusunda doğru olmayan, halkı yanlış yönlendirici beyanda bulunan kişiler kanunlar karşısında sorumlu olmalıdır.’
Bazı medya organlarının ‘tüketiciyi aydınlatmak’ bahanesiyle kaos oluşturduğu tespitini de yapan Arıcı, başından geçen bir hadiseyi paylaşıyor: ‘Geçen günlerde bir televizyon kanalında, tuzun topaklanmasını engellemek için kullanılan potasyum ferrosiyanat adlı katkı maddesiyle ilgili haber vardı. Benden de konu hakkında bilgi aldılar. Haberci bu maddeye siyanür dedirtmek için çaba sarf etti. Ancak benim bu maddenin siyanürle karıştırılmaması gerektiğini ve toksik etkilerinin net olarak rapor edilmediğini beyan etmeme rağmen, bir şekilde bu GRAS statüdeki (genel olarak güvenli kabul edilen) katkı maddesini, tuzda siyanür tehlikesi başlığıyla anlatarak tüketicilere yanlış bilgi, üreticilere de maddi anlamda zarar vermiş oldular.’”
Bakınız: Gıdanın reytingle imtihanı
Görüldüğü üzere, mühendislik değil fıtrat, dolayısıyla da din ve tıbbın konusu olan gıda ve beslenme hususunda konuşma sansürü teklifi ilk olarak FETÖ’nün yayın organı Aksiyon’da dile getirilmişti. Daha sonra FETÖ’nün kapatılan Fatih Üniversitesinden akademisyenler de sık sık bunu dillendirdiler. Ne de olsa bürokrasi ve siyaseti etkileme güçleri vardı.
Teklifte Aydın İzi
Ancak MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelik operasyon ile dershane krizi patlak verdi ve gündemler değişti.
Şimdi ise konu AK Partili milletvekillerinin 24.06.2020 tarihinde verdiği teklifle yeniden gündemde. 34 maddelik teklifi milletvekillerinin hazırlaması imkânsız. İlk imza sahibi, Aydın Milletvekili Metin Yavuz. Kendileri aynı zamanda MKYK üyesi. Bakanlıkla, mesleği veya başka nedenlerle yüksek irtibatı bulunan aynı şehirden Rıza Posacı ise son imzacı. Aydın’dan Bekir Kuvvet Erim’in imzasının yanı sıra bizi şaşkına çeviren, Konya’nın iki hukukçu milletvekili Ahmet Sorgun ve Tahir Akyürek de bu sansür kanun teklifine imza atanlardan.
Baronların Kanunu
Hukukçu da olsa hiçbir milletvekilinin bu kapsamda bir torba kanuna imza atmasının mümkün olmadığını milletvekilleri ve gazeteciler çok iyi bilirler. Belli ki, teklifin sahibi Tarım ve Orman Bakanlığı. Hazırlık ise afili gıda firmaları ile aynı masalarda yemek yiyen, seyahatler eden bürokrasi tarafından yapılmış. Dolayısıyla bu taslak, uluslararası ve mahallî büyük gıdacıların talep ve baskıları ile tasarlanmış bir bomba.
Ömür Tükettim
Neden söz ettiğimizi izah etmezden evvel, niçin rahatsız olduklarını yazarsak, bu sansür kanunun neden çıkarılmak istendiğini anlamak daha kolay olacak. Öncelikle milletin sıhhat ve beslenmesi kimsenin umurunda değil. Yaklaşık 20-25 yılımı verdiğim gıda ve beslenme alanında memleketim ve dünyadaki şeytanlıkları bu fakirden daha iyi kimse bilemez. Bu hususta şaka değil, bine yakan makale ve 8 kitap kaleme aldım.
- Yüzlerce konferans verdim. Amerika’dan Çin’e, Avrupa’dan Türk Cumhuriyetlerine çok sayıda ülkeye seyahatler yaptım. Sayısını tam olarak bilmediğim kadar güçlü bir matbu ve dijital kütüphaneye sahibim. Ömrümün en verimli çağlarını verdim dersem yanlış olmaz.
‘Yiyecek Bir Silahtır’
Mücadelemizin tek amacı, gıdanın dünyanın en tehlikeli silahı olduğunu millete ve ümmete anlatmak.
- ● Çünkü dünyanın en azılı kurgucularından Henry Kissinger NSSM200 adlı Nixon’a verdiği rapordaki “Ziraat ve gıda bizim için tarım bakanlarına bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir. Petrolü kontrol edersen ulusları, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin. Yiyecek bir silahtır ve bizim müzakere çantamızdaki araçlardan biridir!” sözlerini,
- ● ABD Ziraat eski Bakanı Earl Butz’un “Gıda, pazarlık masasındaki en önemli araçlardan biridir. İnsanların size güvenip dayanmalarının, size bağımlı olmalarının ve bu şekilde sizinle işbirliği yapmalarının yolunu arıyorsanız, onları gıdaya bağımlı hale getirmek bana kalırsa mükemmel yöntemdir” cümlelerini,
- ● BM Gıda Programı Başkanı ABD Ziraat eski Müsteşarı Catherine Bertibi’nin, “Gıda güçtür! Onu davranışları değiştirmek için kullanırız. Bazıları bunu rüşvet olarak adlandırabilir. Özür dilemiyoruz!” çıkışını,
- ● Hz. Ebu Hureyre r.a. anlatıyor: Rasülullah s.a.v. buyurdular ki, "Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez" haberini,
- ● Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin Taha 81: “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin Tayyib olanlarından yiyin, bu hususta azgınlık etmeyin. Yoksa gazabım üzerinize iner...” emrini,
- ● Bill Gates Vakfı, Rockefeller Vakfı, Monsanto gibi gıda mafyasının “Fıtrî sistemin mülkiyetini yani hayatı ele geçirmek” amacını,
- ● Vandana Shiva’nın, “Fikri mülkiyet hakları ve patentler insan türü ile diğer türler arasındaki ve insan toplulukları içindeki ilişkileri yeniden organize etmektedir. Bitip tükenmek bilmeyen bir doğurganlığı sona erdirip kısırlık mühendisliği yapmasının temeli, çarpık mülkiyet hakları sistemidir. Bu sistemle çiftçinin en temel görevi suç haline getirilmekte, tescilli tohum kullanmaya zorlanmaktadır. Bu bağımlılıktır, yaşamın mülkiyet değiştirmesidir” uyarısı ve çok daha fazlasını bilip de susmak, yatmak, ikaz etmemek Müslüman’ın yapabileceği şey değildi. Biz de bu yolu tercih edip dişe diş mücadele ettik.
Elhamdülillah toplum uyandı. Fincancı katırları korkmaya başladı. Halk özellikle gençler, mahallî çareler aramaya koyuldu, bu da tedirginliklerini artırdı. Hakkımızda, eski bakanlar ve gıda dernekleri onlarca suç duyurusu ve Sinan Aygün gibileri tazminat davaları açtılar ve hepsini kaybettiler. Çünkü genç savcı ve hâkimler de olup bitenin farkındaydı. Televizyonlara çıkmamızı engellediler ama kitap ve makalelerimize güç yetiremediler.
Akademisyeni, bürokratı, siyasetçisi, gıda üreticisi, taşeron dernek ve odaları hep birden saldırdılar. Sadece bize mi, bu hususta az sayıdaki tıpçıya, gazeteciye, yazara, çizere, diyetisyene… En bilgililerden biri olan tıp profesörü pes etti ve beş yıldır suskun. Çünkü pek çok iftiraya mâruz kaldı. Şimdi hepimizi kanun yoluyla susturmak istiyorlar. Hem de FETÖ’cülerin fikri olan bir kanunla.
Güç Yetirebilirler Mi?
Elbette güç yetiremezler. Kanun değil onlarca kanun çıkarsalar, para değil başka cezaları koysalar da beceremezler.
Korona masalında olduğu gibi, ‘Gıda Bilim Kurulu’ kuracaklarmış ve bizi onun üzerinden susturacaklarmış. Susmazsak para cezası vereceklermiş. Çünkü biz, bilim putunun diliyle değil, hakikatin lisanıyla konuşmaktaymışız. Gıda şirketlerinin adamlarından başkası susmalı ve sadece onlar, İngiliz derin devletinin Chatham House’u ve tıpçıların en itibarlı yayın organı Lancet Dergisinin “bilimsel yayınların en az yarısı yalan” dediği bilim yalanlarını savunanlar konuşacakmış.
Bu kanun çıksa biz susar mıyız? Asla!
Ceza yazsalar susar mıyız? Asla!
Biz sussak Hakk susar mı? Asla!
Bu fikrin sahibi kimlerse, onlar küresel çetenin adamıdır.
Kanun Teklifi Ne Diyor?
Giriş metnine göre, gerekçeyi yazanların gözünü ‘kovid-19 oyunu’ açmış. Bu yüzden ziraat, hayvancılık ve gıda ile ilgili bazı kanunlarda değişiklik arzu etmişler. Hem de mahir bir vekil ki, tüm mevzuatı tepeden tırnağa tarayıverip bütün eksikleri birden görüvermiş. Demek ki, ilham gelmiş. Bu ilham perisi sayesinde ülkenin ziraat, gıda ve beslenme ile ilgili en mühim eksikliği, bizim gibi bilimsel olmayan kimselerin gıda hakkındaki konuşmasıymış. Ayrıca Rockefeller, Bill Gates, Rothschild, Bayer (Monsanto), Cargill, Walmart, Ross, McCain Foods gibi yapıların bilim putlarına aykırı konuşarak, Allah’ın emirlerini, Sünnet-i Seniyye’yi, kadim tıp ve beslenme öğretilerini, İbn Sina, İbn Haldun, İbn Şerif, er-Razi, Gazzalî ve diğer hekim ile ariflerin tayyibat ve “az adlı ilaçtan ye” emirlerini nakledenlerin sektöre verdiği zararları keşfetmişler...
Gıdalara radyasyon vermeyin, Amerikan halkını kanser yaptığı için 21 milyar dolar ödemek zorunda kalan Bayer (Monsanto)’in Roundup’ını kullanmayın, tohumla oynamayın, gıdanın mahiyetini bozmayın, alkol, domuz ve çoğu zararlı sentetik katkılar eklemeyin, israf yapmayın, toksik beslenmeyin gibi sözlerin söylenmesi artık yasaklanıyor.
Teklifin 30. maddesi, aykırı davranışlara 20 ila 50 bin lira arasında para cezası verilmesini istiyor.
5996 sayılı kanunda değişiklik öngören 28. maddeye göre, her türlü medya kuruluşu bu bilgileri yaydığında “yanıltıcı yayın” yapmış olacak ve cezalandırılacak.
- 29. maddeye ve RTÜK kanunda değişiklik öngören 31. maddeye göre, bu yayınlar halkı korku, endişe, güvensizlik ve toplumun tüketim alışkanlıklarını değiştirici olduğundan cezaya maruz bırakılacak.
Hâsılı Ayet-i Kerim’e ve Hz Peygamber (s.a.v.)’in beslenme biçimini anlatsanız da bilimsel olmadığından suç sayılacak.
Bütün dünyanın hocası olan İbn-i Sina’nın El-Kanun’undan örnekler verseniz, bilimsel bulunmadığı için cezalandırılacaksınız. Hem de tüm basın kuruluşları.
Bundan sonra Rockefeller’in adamları söyleyecek, biz uyacağız. Onlar emredecek, biz yapacağız. ‘Zeytinyağlı yiyemem amman basma da fistan giyemem amman’ diyecekler, biz zeytinyağını beş kuruşa onlara verip margarine yumulacağız. Yumurta kolesterol yapar diyecekler, biz süt tozu içeceğiz. Türk kahvesi değil ‘üçü bir arada’yı yudumlayacağız. Hamburger yiyip, kola içeceğiz. Onlar ‘GDO faydalıdır’ derlerse (ki diyorlar) bebeklerimizi onunla besleyeceğiz.
Bilimsel olarak maymundan, domuzdan veya leşten elde edip adı değiştirilmiş katkıları tavsiye edecekler, biz ise bunu eleştiremediğimiz gibi, Maide Suresi’nin 3. Ayet-i Kerimesini okuyup “ Murdar hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilmiş, boğulmuş, vurularak öldürülmüş, yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanarak öldürülmüş hayvanlarla, yırtıcıların yediği hayvanlar, dikili taşlar önünde boğazlanmış hayvanlar … size haram kılındı” bunlardan sakındıramayacağız.
- ÇAĞRI
- Son sözümüz, kıymetli Cumhurbaşkanımız ve muhtereme eşleri Emine Erdoğan Hanımefendiye. Bu tekliften haberiniz var mı bilmiyoruz. Lütfen müdahale ediniz. Vesselam!