Kim bu saltanatın uğruna olmaz ki feda
Aslında Türkiye’de sadece barolar değil, Mimar ve Mühendisler Odası, Tabipler Odası gibi odaların da genlerinde terörist sevicilik var. Meslektaşlarının haklarını savunmak yerine teröriste ağıt yakar, saygı duruşunda bulunur, darbecileri alkışlar, öte yandan meşru hükümete parmak sallar, had bildirir. Kendileri gibi düşünmeyen meslektaşlarına ise hayat hakkı tanımazlar. Daha düne kadar başörtülü ve sakallı avukatlar barodan baskı görür, ruhsat alamaz, stajları engellenirdi.
Geçen hafta ‘savunma yürüyor’ pankartlarıyla 30 küsur baronun yürüyüşü gündeme düştü. Çeşitli illerden gelen baro başkanları, başkent Ankara’ya ulaşıp Anıtkabir’de atalarına şikâyette bulundu. Yürüyüş gerekçeleri, baro seçimleri ve yönetim şekillerini değiştirecek olan düzenlemeye karşı çıkmaları. Kanun düzenlemesiyle imtiyazlarını kaybedecek olmaları, başta İstanbul, Ankara, İzmir barosu olmak üzere birçok baroyu panikletti. Dertleri hiçbir zaman avukatların haklarını savunmak olmayan baro başkanlarının, kendi imtiyazlarını korumak için sarf ettikleri çaba görülmeye değerdi.
‘Türkiye’nin Kanburu odalar’ kapağıyla çıktığımız 1023. sayımızda, meslek odalarının işe yaramaz yönetimleri ve adâletsiz seçim sistemlerinden söz etmiş, hesap sorulmayan onca bütçeleriyle birlikte nasıl ülkenin kanburu haline geldiklerini anlatmıştık. Barolar da diğer meslek odaları gibi, eski Türkiye’de kendilerine verilen imtiyazlarla saltanatlarını sürdürüyor. Saltanatlarına dokunulduğunda ise ‘demokrasi ve savunma bağımsızlığı’ gibi söylemlerin arkasına sığınarak, perde arkasında milyonlarca liralık ekonomik rant ile siyasi ayrıcalıklarını kaybetme korkusuyla hareket ediyorlar.
Aidat ve her vekâletnameye yapıştırılan ‘baro pulu’ ile milyonlarca lira gelir elde ettikleri ve bu gelirleri nereye harcadıkları dahi bilinmiyor. En basit hesaplamayla avukat başı yıllık 451 TL aidat alan İstanbul Barosu’nun 47 bin üyesi bulunuyor. Sadece üyelerden baronun kasasına yıllık 22 milyon liraya yakın para giriyor.
Açılan her dosyadan da barolara 12 TL baro pulu ücreti alınıyor. İstanbul’da senede 100 bin civarında dosyadan 1 milyon 200 bin liraya yakın gelir elde ediliyor. Avukat desteğinin bile bakanlık tarafından karşılandığı bir düzende, baroların gelirlerinin kimin cebine gittiği bir muamma?
Çoklu Baro Korkuttu
Nisan ayında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın cuma hutbesindeKur’an-ı Kerim’deki zina ve eşcinsellik hükümlerini hatırlatması üzerine Ankara Barosu’nca linç edilmek istenmiş, böylece baroların toplumdan kopuk çarpık zihniyeti açığa çıkmıştı.
LGBT haklarını korumak adına yaptıkları açıklamada Ali Erbaş için, “Halkı ellerinde meşalelerle cadı diye kadın yakmaya davet etmesi kimseyi şaşırtmamalı” şeklinde üst perdeden ifadeler kullanılmıştı. Bu rezalet üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan oda, birlik ve barolarda seçim sisteminin değiştirileceği mesajını verdi. Çalışmaların sonucu olarak mevcut sistemdeki meslek kuruluşlarının tekelci ve dayatmacı anlayışlarına neşter vurmak için nisbî temsil ve barolarda çoklu baro önerileri geldi.
Çoklu baro sistemiyle gündeme getirilmek istenen ise, hali hazırda üye sayısı 5 binin üzerinde olan İstanbul, Ankara ve İzmir’i ilgilendiren bir konu. Buna göre üye sayısı 5 binin üzerinde olan illerde 2 bin üyenin imzasıyla birden fazla baro kurulabilecek. Böylece bir avukat, mevcut baro yerine aynı ilde örgütlü farklı bir baroya kaydolabilecek. Çoklu baro sistemine karşı olan avukatların gerekçeleri ise, baroları bölmeye yönelik bir hamle olduğu. Oysa yüzde 15’in oyunu alarak yüzde yüzü temsil etmenin, disiplin kurulundan, yönetim kuruluna kadar her kurulu belirlemenin adaletsizliği kimsenin umurunda değil.
Nisbî Temsili Bile Kabullenemediler
Hükümetin barolar başta olmak üzere meslek kuruluşlarının yapısı ve seçim sistemini değiştirmeye yönelik yasa tasarısı bu hafta meclis gündemine getirilmesi planlanıyor. Bu tasarıya göre nisbî temsil sistemi getirilerek, 47 bin üyeli bir baroyu 8 bin kişinin seçtiği bir başkan ve meclisin yönetmesindense, her grubun söz sahibi olması planlanıyor.
- Yaralara merhem olmasa da bir parça hoyratlığa engel olabilecek bu düzenlemenin de gelen tepkiler üzerine geri çekildiği söyleniyor. Nasıl bir saltanatsa, en ufak paylaşıma bile razı değiller.
Yasa teklifiyle TBB seçim sisteminde de değişiklik yapılarak, Birlik yönetiminin delegeler tarafından değil, baro başkanları tarafından belirlenmesi öngörülüyor. Mevcut sistemde TBB'nin olağanüstü genel kurula çağrılması için, 10 baro yönetim kurulunun kararı yeterliyken, yasa teklifi ile bu sayı 25 baroya çıkarılıyor.
Bir Sorun Çözücü Olarak Anıtkabir
Görüşmeler için meclise çağırılıp da gitmeyen baro başkanları, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'na da tepkili.
Yürüyüşe katılan baro başkanları Anıtkabir’de onları karşılayan Feyzioğlu’na tepkilerini, kolkola girip sırtlarını dönerek gösterdiler. Feyzioğlu’na gösterilen tepkinin sebebini ise, “baroların taleplerini dile getirmek yerine, iktidarın sözcüsü gibi davranıyor” şeklinde açıkladılar. Oysa Feyzioğlu Baroların sorunlarıyla ilgili karar mercileriyle sürekli görüşme halinde, üstelik çoklu baroya kendisinin de karşı olduğunu her fırsatta dile getiriyor.
Barolarla ilgili bu çalışma belirli bir olgunluğa eriştikten sonra AK Parti Grubu baroları davet edip tasarıyı tartışmak istemişti. Özellikle Ankara, İstanbul, İzmir baroları bu toplantıya iştirak etmedi. Bazı baro yönetimleri Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde Yargı Strateji Belgesinin açıklandığı toplantıya da ‘Külliyeye gitmeyiz’ gerekçesiyle katılmadı. Barolar kendileriyle ilgili sorunların çözümü için karar mercii olan meclise gitmeyerek, çözümü nerede arıyor olabilirler? Anıtkabir sorunlarının çözümü olacak mı?
Terörist Sevmek Genlerinde Var
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu ile bazı oda başkanlarının alıp veremediği, Feyzioğlu’nun sorunları diyalogla çözmek istemesi, diyalog için de hükümet yetkilileriyle görüşmesi. Müzmin bir muhalefet yöntemi olarak hükümetle görüşen herkesi itibarsızlaştırma politikası, barolarca da hız kesmeden uygulanıyor.
Avukatların sorunlarına çözüm ararken hükümetin sözcülüğünü yaptığını iddia ettikleri Feyzioğlu’na, teröristlere karşı durduğu için de tepkililer.
Savcı Şehit Mehmet Selim Kiraz’ın kâtiline beste yapan ‘Grup Yorum’un solisti Helin Bölek’in açlık grevi yaparken ölmesi üzerine, İstanbul Baro Başkanı ‘sadece türkülerini söylemek istiyordu’ diye ağıt yakmıştı. Feyzioğlu, “bu normal bir şey mi? İstanbul’un 48 bin avukatından kaçı buna ‘normal’ der. Savcıyı şehit edenler kahraman ilan edilmez” diyerek tepki gösterdi.
Aslında Türkiye’de sadece barolar değil, Mimar ve Mühendisler Odası, Tabipler Odası gibi odaların da genlerinde terörist sevicilik var. Meslektaşlarının haklarını savunmak yerine teröriste ağıt yakar, saygı duruşunda bulunur, darbecileri alkışlar, öte yandan meşru hükümete parmak sallar, had bildirir. Kendileri gibi düşünmeyen meslektaşlarına ise hayat hakkı tanımazlar. Daha düne kadar başörtülü ve sakallı avukatlar barodan baskı görür, ruhsat alamaz, stajları engellenirdi. Kendi içinde eşitliği, demokrasiyi sağlamaktan uzak olan baroların ‘demokrasi’ gibi boylarından büyük laflar etmeleri, haklı olarak bu mesleğin cefasını çekenleri rahatsız ediyor. Barolar yine hobi olarak yürüsünler tabi, ama artık kimseyi korkutamayacaklarını da bilsinler.