Afrika kıtası Afrikalılara aittir
İngilizler, Fransızlar, Almanlar, Belçikalılar, Portekizliler ve İtalyanlar, on beş yıldan daha kısa bir sürede paylaştıkları Afrika'nın içlerine aç bir kurt gibi atıldılar. Afrika krallıklarına karşı yapılan çeşitli savaşların yanında kendi aralarında da çatıştılar, en önemlisi 1898'de Fransız-İngiliz Faşoda çatışması oldu.
Kasım 1884'ten Şubat 1885'e kadar düzenlenen Berlin Konferansı, Afrika'nın sömürgeleştirilmesini yönetecek kuralları düzenlemek için Şansölye Bismarck'ın girişimiyle düzenlenmişti. Afrika kıtası için sistematik bir rekabete giren Batılı emperyalist ülkeler arasındaki rekabet ve gerilim tehlikeli bir boyut almaya başlamıştı. Bu rekabete Almanya'yı da dahil eden Bismarck, özellikle büyük nehir havzalarına serbest ticari erişim (Kongo ve Nijer üzerinde dolaşma serbestliği, Kongo'nun "geleneksel havzasında" ticaret serbestliği) ve bir bölgeyi etkili bir şekilde işgal etme yükümlülüğü gibi kurallar getirmeyi amaçlamıştı.
İngilizler, Fransızlar, Almanlar, Belçikalılar, Portekizliler ve İtalyanlar, on beş yıldan daha kısa bir sürede paylaştıkları Afrika'nın içlerine aç bir kurt gibi atıldılar. Afrika krallıklarına karşı yapılan çeşitli savaşların yanında kendi aralarında da çatıştılar, en önemlisi 1898'de Fransız-İngiliz Faşoda çatışması oldu.
Sömürgeci paylaşım düzeni, bugün Afrika’da yaşanan etnik sorunların ortaya çıkmasının en büyük nedenlerden bir tanesidir. Batı, Afrika ülkelerine sınırlar çizerken sadece toprakları değil, aileleri ve akrabaları da bölmüş oldu.
Berlin’de kabul edilen hükümler başlangıçta Batı Afrika kıyılarını hedefliyordu. Bununla birlikte, kıtanın iç kısımlarının pay edilmesi açısından da kılavuz bir metin olarak esas alındı. Yine de Batılı güçler arasında menfaat çatışmaları sona ermedi. İngilizler ve Fransızlar alan hakimiyeti konusunda yer yer çatıştılar. Buna zaman zaman diğer Avrupalı sömürgeciler eklendi. Ancak sömürünün kabaca nasıl olacağının esasları yine de Berlin’de ortaya konmuş oldu.
Batı Afrika’dan bütün Afrika’ya
Berlin’de kabul edilen esaslar, Nijer havzasında dolaşım serbestliğini ilân ederken diğer yandan bölgeye hakim olan güçlere (üst havza için Fransa, aşağı havza için İngiltere) kendi kurallarını koyma imtiyazı vermişti. Bu durum diğerlerini de iştaha getirmiş, aslında sömürünün kıyıya yakın bölgelerle sınırlı olduğu Kongo Nehri havzasına Belçika kralı 2. Leopold el atmış, daha sonra hakimiyet alananı Kongo içlerine taşımaya başlamıştı. 1911 ile 1914 yılları arasında, Almanya ve Fransa tarafından Kongo ve Oubangui’ye iki erişim noktası çekilmesinin ardından Amerika Birleşik Devletleri, Kongo havzasının "tarafsızlaşma" ilkesini boşuna savunmuş ve netice gayrı resmi olarak konferansa katılan 2. Leopold un yararına olmuştu.
Genel olarak, konferansın sonundaki fiili kabuller ve sonraki yıllarda bunları tamamlayan anlaşmalar, sonraki dönem için tamamı sömürge bölünme kurallarını ortaya koymuş, böylece Sahra'nın güneyindeki Afrika'nın siyasi haritası hemen hemen belirlenmişti. Sınırların çizilmesinin Berlin Konferansı gündemine dahil edilip edilmediği meseleyi değiştirmez. Berlin 1885, Batılı emperiyalist güçlerin kendilerine bahşettiği sömürgecilik harekatının temel dayanağıdır. Gelecek yüzyıl için Batılı zihniyetin bir manada vaftiz babasıdır.
Paylaşım nasıl yapıldı?
Afrika kıtasının paylaşımı şu şekilde gerçekleşti. Berlin Konferansı sonunda sömürge sınırları çizildi. Her emperiyalist güç için siyasi ve ekonomik olarak etkin olacağı bir nüfuz alanı tanımlandı. Bu nüfuz alanının doğrulanması ise askeri işgal şartına bağlandı. Bu da Avrupa devletlerinin bizzat asker çıkarıp kıtayı kolonize etmesine yol açtı. Berlin Konferansı, Avrupalı beyaz adamın Afrika kıtasına askeri seferler düzenlemesinin mimarı oldu.
1890'larda, Afrika'nın tamamı müzakerelere konu oldu ve Batılılar arasında birçok ikili anlaşma imzalandı. Bu diplomatik kararlar, yeni sınırların tayininden sorumlu komisyonların gönderilmesiyle neticeye bağlandı. Ondokuzuncu yüzyılın sonu Fransa ve İngiltere arasında, özellikle de 1898'de Faşoda'da krizinde iyice açığa çıkan rekabeti gözler önüne serdi. Bunun neticesinde iki sömürgeci gücün etki alanlarını sınırlayan bir Fransız-İngiliz Sözleşmesi yürürlüğe kondu.
Yirminci yüzyılın başında, Afrika Avrupalılar arasında neredeyse tamamen bölündü: yalnızca Etiyopya ve Liberya bağımsız statüye sahipti. Ayrıca 1910 yılında özerklik kazanan Güney Afrika mevcuttu. Kıtanın geri kalanı çeşitli yöntemlerle tamamen sömürgeleştirildi. Mağrib bölgesinde (Tunus, Fas) hakimiyet alanını pekiştiren Fransa, Sahra altı Afrikasını da hızlı bir şekilde kolonileştirdi. Fransız Ekvator Afrikasında yerli halkı zorla çalıştıran sözleşmeli şirketlere büyük imtiyazlar bahşedildi.
Fransa, Afrika’daki kolonilerini iki federasyon altına toplamıştı. Senegal, Yukarı-Senegal, Nijer, Moritanya, Gine ve Fildişi Sahili’nden oluşan Fransız Batı Afrikası ile Gabon, Orta Kongo, Çad, Oubangui-Chari, yani günümüz adıyla Orta Afrika Cumhuriyeti’nden oluşan Fransız Ekvator Afrikası.
Bu bölgeler arasında sınırlar çizildi. Her koloni, başında Fransız bir komutanın bulunduğu bölgelere ayrıldı. 1830 yılında sömürge haline getirilen Cezayir ise doğrudan Fransa İçişleri Bakanlığı'na bağlanmış ve üç bölgeye ayrılmıştı. Almanya Namibya’yı, İngiltere ise Kenya’yı benzer şekilde sömürgeleştirdi. Birinci Dünya Savaşı sonrası, yenik ülke Almanya sömürge topraklarını kaybederek Afrika denkleminden çıktı. İngiltere ve Fransa başta olmak üzere diğer Avrupalıların da bir an önce çekip gitmesi dileğiyle...