Abdülhamid’in suikast korkusu
Biri tahttan indirilen ve biri öldürülen iki seleften sonra padişah olan Sultan 2. Abdülhamid’in defalarca tahttan düşürülme tehlikesi, suikast korkusunu doğurdu. Sultan Abdülhamid’in karşı karşıya kaldığı suikast tehlikesini Doç. Dr. Abdülhamit Kırmızı Derin Tarih dergisinde okurları için değerlendirdi.
Sultan II. Abdülhamid gerek şehzadeliğinde, gerekse padişahlığının ilk yıllarında yerinde duramayan, çok gezen, “sosyal" bir kişiliğe sahipti. Cuma namazlarını özellikle farklı camilerde kılardı. Her fırsatta gemiyle Karadeniz Boğazına ya da Adalar açıklarına gidip yüzmeyi severdi. Fakat tahta çıkışının ikinci yılı dolmadan, 20 Mayıs 1878'de, Ali Suavi önderliğinde 150 kişinin teknelerle Çırağan Sarayı'na hücum edip V. Murad'ı tekrar tahta çıkarmaya girişmesi onun adeta karakterini değiştirdi. Bu başarısız darbe girişimi padişahı evhamlı ve şüpheci bir şahsiyete dönüştürdü.
Sarayına kapandı ve 31 yıl boyunca hiçbir vilayete gitmediği gibi, tören gereği gitmek zorunda olduğu belirli mahaller dışında kendisini şehirden de sakladı.
Kendisinin ve diğer hükümdar ailelerinin 19. asrın ikinci yarısında yaşadıklarına bakılırsa, Sultan Abdülhamid'in vehmini ve suikast korkusunu haklı görmemek mümkün mü?
Kısa zaman içinde tahttan indirilen ve biri öldürülen iki seleften sonra padişah olan Abdülhamid'in defalarca tahttan düşürülme tehlikesi ve suikast girişimi atlattığı biliniyor ki, en meşhuru 1905 yılındaki Cuma Selamlığı çıkışında yaşanan Bomba Vakası'dır. Ablası Seniha Sultan bile Çırağan'daki diğer ağabeyini tahta geçirmek için kendisini devirme komplolarına girişmişti.
Bu olaylar onu en yakın çevresine karşı sürekli tetikte ve şüphe içinde olmaya sevk etti. Tahttan indirildikten sonra dahi suikast teşebbüsleri oldu. Selanik'teyken muhafız zabitlerden Kürt Salim kendisine kurşun sıkmıştı. Beylerbeyi'ndeki zorunlu ikameti sırasında Mahmud Şevket Paşa'nın Abdülhamid taraftarlarınca bir hükümet darbesi maksadıyla öldürüldüğü vehmedilmiş, bu yüzden Enver Paşa, muhafızlardan birine en ufak bir şüphe durumunda öldürülmesi emrini vermişti.
Jön Türkler'in iktidara gelmeden önceki yıllarda sadece teşkilatlanmalarında değil, tasarladıkları eylemlerde de Avrupa'daki örgütlerden örnek aldıkları biliniyor. Mesela eylem yoluyla propaganda (propagande par le fait) düşüncesi, Mihail Bakunin ve Paul Brousse gibi anarşistler tarafından tam da Sultan Abdülhamid'in yaşadığı zaman diliminde savunulmuştur.
Anarşistler için eylemlerin en makbulü, hükümdarların öldürülmesi (regicide) idi. Bu yönde en şiddetli eylemleri “nihilist" olarak anılan Rus anarşistler yaptı.
1879'da Kharkov Valisi Prens Kropotkin vuruldu; 1880'de Çar'ın Kışlık Sarayı'nın bir kısmı havaya uçuruldu (8 asker öldü, 45 asker yaralandı). Eylemlerin en büyüğü koca Çar'ın öldürülmesiydi. Rusya'da “Mutlakiyetçiliğin Don Kişotu" olarak anılan I. Nikola'nın değil de, 1861'de serfliği kaldırarak adeta yepyeni bir Rusya kuran, bu yüzden “Tsar Liberator" (Kurtarıcı Çar) olarak bilinen, vilayet meclislerini kurumsallaştıran reformist ardılı II. Aleksander'in (kurtulduğu 4 suikasttan sonra) 1881'de katledilmesi, Sultan Abdülhamid'in reformlar konusundaki fikirlerini etkilemiş olmalıdır.
Kayzer I. Wilhelm 1878'de, Belçika Kralı II. Leopold 1902'de, İspanya Kralı ve eşi 1906'da suikasttan kurtulmuştu. İngiltere'de 1887'de Kraliçe Viktorya'nın altın jübilesinde İrlandalı teröristlerce hazırlanan suikast planı ortaya çıkarılmıştı. 1896'da İran Şahı Nasreddin Şah, 1898'de Avusturya'da Kayzer Franz Josef'in karısı İmparatoriçe Elizabet öldürüldü; 1900'de İtalya Kralı I. Umberto, 1908 Şubat'ında da Portekiz Kralı I. Carlos aynı akıbete uğradı. Bu cinayet furyasından sadece kraliyet aileleri etkilenmedi; Fransa Cumhurbaşkanı Marie François Sadi Carnot (1894) ve İspanya Başbakanı Canovas del Castillo da (1897) nasiplerini alanlar arasındadır. ABD tarihinde 4 başkan öldürüldü; çok bilinen Kennedy haricindekilerin 3'ü Abdülhamid yaşarken gerçekleşti. Abraham Lincoln 1865'te, James Abram Garfield 1881'de, William McKinley ise 1901'de öldürüldü. Nihayet Birinci Dünya Savaşı'nın bir veliaht suikastıyla tetiklendiği de unutulmamalıdır.
Kısacası, o çağda bütün hükümdarlar ve başkanlar suikast tehdidi altında yaşıyorlardı. Sultan Abdülhamid'in vehmini ve suikast korkusunu biraz da bu olaylar ışığında değerlendirmek gerekmez mi?