Yol hikayeleri: Suriye savaşın ortasında Halep’te bir gece
Çatışmaların ilk başladığı zamanlarda rejime muhalif oldukları için ağabeyi ilebirlikte tutuklandılar. Yıllarca hapis kaldılar. Sonra bir takasla ortanca oğlumkurtuldu. Takas sırasında bir rejim askeri cesedine karşılık oğlumu vermişlerdi.Ama o artık eski oğlum değildi. Beton hücrelerde kalmış ve işkence görmüştü.
Ben buradan hiç ayrılmadım. Neredeyse tüm komşularım gitti ama ben kaldım. Kalmak zorundaydım çünkü yardım etmem gereken insanlar vardı.
Her gün onlarca genç geliyor. Hepsiyle tek tek ilgileniyorum. Onları o halde görünce kendi çocuklarım aklıma geliyor. Burayı bırakıp gidemiyorum. Gelen gençlerin bir kısmı ağır yaralı oluyor ve bir kaç gün içinde ölüyor. Hayatta kalanlar ise biraz toparlandıktan sonra hemen gönderiliyor. Çünkü çalıştığım hastaneye günde yaklaşık elli yaralı geliyor ve yeterli yerimiz yok. Çatışmaların şiddetlendiği zamanlarda veya şehirler vurulduğunda çok daha fazla yaralı geliyor. O vakitlerde insanlar sıradan hastalıkları için hastanelere gitmiyorlar. Hastaneler baştan sona yaralılarla doluyor.
Hastanenin bir kısmı yerin altına inşa edildi. Çünkü hastaneler vuruluyor. Sadece hastaneler değil fırınlar ve pazar yerleri de vuruluyor. O yüzden her şeye hazır olmalıyız. Bazen gecenin bir vakti aniden kapım çalınıyor. Hastane uzak olduğu için önce evime geliyorlar. Ben sadece bir hemşireyim. Savaştan sonra acil durumlara müdahale edebilmek için eğitim aldım. Elimden geleni yapıyorum.
Bu benim en küçük oğlum. Zor yürüyor. Çünkü yakınında bir bomba patladı ve bacaklarından yaralandı. Diğer oğlum şuan yan odada ancak onu görmenize imkân yok. Sizi asla görmek istemez, tatsızlık çıkartır. Uzun zamandır böyle. Bazen elleri titriyor, bazen kendini tamamen kaybediyor. Henüz 21 yaşında ama artık normal biri değil. Onunla konuşamıyoruz.
- Ancak bu sığınaklar varil bombalarının etrafa saçtığı parçalardan yara almadan kurtulmak için yapılmıştı. Eğer bir Rus uçağı tarafından vurulursak saklandığımız sığınak mezarımız olur, diye anlatıyordu misafir olduğumuz bir evin sahibi. Rus uçaklarının attığı bombalardan kurtulmanın bir yolu yoktu.
Oysa Suriye’de gecelerin nasıl geçtiğine daha önce şahitlik etmiştim. Bundan iki yıl önce bir gece Halep’te kalmıştım. Eskiden banka olan bir yapının camla ayrılmış ofislerinden birinde, yere serilmiş minderin üzerine kıvrılıp uyumuştum. Terk edilmiş banka artık yerel bir ajansın iletişim merkeziydi. Suriye’de yaşananları dünyaya anlatmak için haber üretiyorlardı. Burayı seçmişlerdi çünkü sanayi bölgesi daha az vuruluyordu. Yine de gece boyu uçak sesleri ve bomba gürültüleri eksik olmadı. Bulunduğumuz binanın tepesinden geniş bir alanı görmek mümkündü. Savaş muhabiri Samet Doğan’la birlikte, gece karanlığında, binanın tepesinden şehri izlemiştik. Halep karanlığa bürünmüştü. Karanlığın ortasında nadiren ve aniden yanıp sönen ışıklar araçlara aitti. Sadece bir anlığına önlerini görebilecek kadar farları yakıyor sonra hemen söndürüyorlardı. Çünkü geceleri düşürülme tehlikesi yaşamadan uçan savaş uçakları hareket eden şeyleri vuruyordu. Halep şehri sakinlerinin akşama yakın saatlerde eve yetişme telaşı boşuna değildi. Tüm bunları bilmemize rağmen yine de bir seferinde geç kalmış ve akşam vakti yol almak zorunda kalmıştık. Yollarda çok nadiren araca rastlanıyordu. Şoför seksen kilometreyi bulan hızlara çıkıyor ve dakikada üç dört saniye farları yakabiliyordu. Kendimi ölüme hiç bu kadar yakın hissetmemiştim. O an, kaza yapma ihtimalimizin vurulma ihtimalinden daha yüksek olduğunu düşündüm.
Halep o günlerde sıcak çatışmaların yaşandığı bir yerdi ancak durum bu günkü kadar kötü değildi. Bir yandan çatışmalar devam ederken bir yandan çarşı pazarda hayat normal bir şekilde devam ediyordu. Harabeye dönmüş eski çarşıyı gördüm. Sokaklarını gezdim. Halep Emevi Camii’nin bir kısmı yanmış ve yıkılmıştı. Çatışmada zarar görmemesi için mücahitler bazı tarihi eserlerin etrafını kum torbalarıyla örmüşlerdi.
- Daha sonra Suriye topraklarını birçok kere ziyaret ettim. Türkiye-Suriye sınırındaki devasa kampların nasıl yavaş yavaş büyüdüğüne şahit oldum. Eskiden zeytin bahçelerinden ibaret olan düzlükler savaştan kaçanların sığınağı olmuştu. Önce zeytin ağacının gölgesine sığınan aile daha sonra bir çadır bulur orada yaşardı.
Esed rejimi, Rusya, İran, Hizbullah, ABD, PYD ve diğer müttefikler vurdukça insanlar sınırlara göç etti. Şehirler bombalandıkça çadır kentler büyüdü. Artık (sadece Suriye içinde) 300 bin kişi bu çadırlarda yaşıyor. Şehirlere düşen her bombayla birlikte yeni göç dalgaları başlıyor. Çadır kentler giderek büyüyor.
300 bin insan çadırlarda nasıl yaşar? Kışın soğuktan nasıl korunur? Bu kadar insan nasıl doyar? Çocuklar okula nasıl gider? Elektrik ve su nasıl sağlanır? Hastalar nasıl tedavi edilir? İnanın hepsi çok zor. Ama yine de bunun için çalışan insanlar var. Ancak niyetim bunları anlatmak değil. Türk halkının yardımlarını, yüzlerce kişiyle çalışan İHH’yı ve gıda depolarını, oradaki hayatı kendi gözlerinizle görmenizi istiyorum. Bu mümkün. Bir gün yola çıkın ve kamplara gidin. O insanlarla göz göze gelin.