Yediğimiz kuzu eti değil oğlak eti
Hiç evlenmemiş teyzem. Bakacak kimsesi de yoktu. Gençliğinde pek titizmiş. Gün içinde üç kere kıyafet değiştirir, çarşıdan pazardan gelen her şeyi yıkar temizler öyle dolaba koyarmış. Karpuz yıkanır mı? Teyzem yıkarmış.
Teyzem hastaydı. Teşhis edilen yedi, tahmin edilen on tane hastalığı vardı. Bizi en çok müşkül duruma düşüreni ise unutkanlığıydı. Çocuk gibi olmasının yanında unutkan oluşu onu idaresi zor bir hâle sokuyordu. Evden kaçmaya başlamıştı. Sabah kahvaltısını ediyor sonra vazife gibi kayboluyordu. Uzak mahallelerden bizi arayanlar oluyordu. Ancak o şekilde buluyorduk. Tanıdık eş dost herkes haberliydi. Sonunda bu kaybolmalarla baş edemeyeceğimizi anlayıp özel bir huzurevine yatırdık. Orada biraz daha toparlandı. Sanki daha bir sakinleşti. Belki ilaçların ve düzenli bakımın etkisi belki de kaçacak yer bulamayışının çaresizliği ile sükunet içindeydi.
Biz de biraz rahatlamıştık. Akıl ne büyük nimetti bir kere daha anlamıştık. Ölüsü olan bir gün delisi olan her gün ağlarmış. Biz de teyzemiz için her gün sıkıntı içindeydik. Hiç evlenmemiş teyzemin bakacak kimsesi yoktu. Gençliğinde pek titizmiş. Gün içinde üç kere kıyafet değiştirir. Çarşıdan pazardan gelen her şeyi yıkar temizler öyle dolaba koyarmış. Karpuz yıkanır mı? Teyzem yıkarmış.
Böylesi titiz olanlar çabuk yoruluyor. Hayatı bizim bildiğimizden beş kat daha yoğun yaşıyorlar. Bu yoğunluk çabuk yaşlanma ve herhâlde hastalık olarak vücuda fatura ediliyor. Teyzem yılların faturasını şimdi türlü çeşit hastalıkla ödüyordu.
Huzurevindekiler rutin işlere alışmışlar otomatik olarak gülümseyenler bile vardı içlerinde. Yaşlı ve bakıma muhtaçları ayırmışlar. Kendini idare edenleri ayrı bir binada tutuyorlar. Teyzem bazen kendine sahip çıkabiliyor bazen de çocuklaşıyordu. O zaman kaldığı yeri değiştiriyorlardı. Teyzem oda değiştirince ilk iş pencereyi açıyor. Odayı silip süpürmeye başlıyor. Başta müdahâle etmişler. Sonra doktor, "...karışmayın teyzemize." demiş. "Onun hastalığı karakteri olmuş artık. Bırakın nasıl rahat ediyorsa öyle yapsın."
Teyzem yaşadığı yere alıştı. Ama bir et sıkıntısı yaşadık ki evlere şenlik. Hadise şöyle oldu. Öğle yemeğinde çıkan eti teyzemin beğenmeyeceği tutmuş. Bana aşçıyı çağırın diye tutturmuş. Aşçı başta itiraz etmiş ama teyzemin inadı engin çıkmış. Aşçı gelmiş. Teyzem yemekteki etin oğlak eti olduğunu ama onlara kuzu eti diye yedirdiklerini söylemiş. Aşçı alttan alıp teyzemi idare etmek yerine, "... hayır efendim ben kuzu eti deyip oğlak eti yedirmem" demiş. Oğlaktı keçiydi derken teyzem fenalaşmış. Kolonyalar, tansiyon ilaçları ile teyzem kendine geldiğinde aşçı hâlâ söyleniyormuş. "Kuzu deyip de oğlak yedirecek kadar sahtekâr değilim ben efendim..."
Teyzem bizi aradı. "Çabuk gelin bir sahtekâr yakaladım." diyordu. Ben telaşlandım, hemen koştuk. Teyzem büyük bir hadise yakalamış gazeteci gibi heyecanlıydı. "Düşünebiliyor musunuz kuzu eti yerine oğlak eti yediriyormuş sahtekâr aşçı bize aylardır." diyordu. Ne diyeceğimi bilemedim. Sessizce dinledim. Sonra aşçıyı bulup onunla konuştum. Aşçı teyzemden daha çok hastaydı sanki. "Ben kuzu diye oğlak eti verecek kadar düşmedim." diye nara atıyordu. Tesis müdürü aşçının bağırtısını duymuş olacak ki yanında sekreteri ve güvenlik ile geldi. Aşçı aramızda bağırıyor. "Gerekirse bırakır giderim." diye tehdit ediyor. Müdür bey aşçı giderse yandık diye kıvranıyor. Mutfak personeli de gelince halka tamam oldu. Hep birlikte aşçının nutuk atmasını dinledik.
O gün aşçıdan dinlediklerim tesir etti herhâlde rüyamda oğlaklar kulağımı kemiriyordu. Telaşla uyandım. Durumu hanıma çocuklara anlatınca güldüler. Küçük kızım, "...oğlak ne baba?" deyince ben de başladım gülmeye. Hadise kapandı ama teyzem et yemedi. Balık ve yumurta ile protein verdiler. Teyzemin karnı tok, sırtı pek geçti aylar. Sonra duyduk ki aşçı ile tesisteki bir hemşire anlaşıp çoluk çocuğu ortada koyup kaçıp kaybolmuşlar. Herkes bunu konuşuyorken teyzeme gün doğmuştu. "Ben dediydim bu herif sahtekâr. Baksana karısını çocuğunu koyup hemşire ile kaçmış. Kim bilir o hemşireye neler yedirecek. Herhâlde kuzu eti diye dana eti verir zavallı hemşireye..." diyordu.
O olaydan altı ay sonra kaybettik teyzemi. Cenazede kuzu etli pilav verdik gelenlere. Şimdi ne zaman et yesem aklımda teyzem vardır. Et yedikçe rahmet okurum kendisine...