Vatan yahut Namık Kemal
Namık Kemal, hakkı verilmiş bir çabaydı. Belki büyük bir Türk şairi değildi ama hiç şüphesiz büyük şiirlerin şairiydi. ‘Vatan’ kelimesini belki Türk dilinde ilk o kullanmadı ama ‘vatan’ kelimesinin kullanılmasını o mümkün kıldı.
1
Adamımız Mustafa Asım Bey. Koniça eşrafından Abdüllatif Paşa’nın kızı Nesime Hanım’a bir gün demiş ki, “İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım.” Öncesi de var ama bizim için hikâye burada başlıyor.
Mustafa Asım Bey’le Nesime Hanım evleniyor ve o evlilikten ‘Mehemmed Kemal’ adını verdikleri bir çocuk geliyor dünyaya. Ne çocuk ama! 21 Aralık 1840’da… Bir Çarşamba günü, Tekirdağ’da.
2
Coğrafyayı dolaşırken büyür Mehemmed Kemal. Sofya günleri, Tekirdağ’da doğan bu küçük çocuğu ortaya çıkaracaktır.
Tanzimat’tan Meşrutiyet’e iki devrenin de doğrudan belirleyicisi oldu, pek çok fikriyle ve tavrıyla Cumhuriyetin hazırlayıcısı ve fikir babası oldu. Asıl vazifesi kalp olan bir mücadele adamıydı. Tutkuyla yaptı ne yaptıysa. Aşkla ve acemice.
Bir yıl kaldıkları Sofya’da özel dersler alır ve devrin önemli şairleriyle tanışır. Gayretini ve çalışkanlığını gören Şair Eşref, genç şaire bir mahlasname düzenler ve ona ‘Namık’ adını verir. Artık, Namık Kemal’dir. Sofya’da Niş Kadısı’nın kızıyla evlenir. Ve İstanbul’a geri dönerler. Birkaç yıl sonra 1859’da, hayatını etrafında yaşadığı dayanağı dedesini kaybeder. Tercüme Odası’nda işe girer. Galip Bey’le, Ziya Paşa’yla tanışması bu günlerdedir.
3
Beş yıldır İstanbul’dadır. Memurluk ve şiirin içinde geçer hikayesi. Bir gün elleri cebinde Beyazıt’ta Sahaflar Çarşısı’nda dolaşırken eline bir kitap geçer sergide. Çarpılır. Yazarıyla mutlaka tanışmalıdır. Gider ve Tasvir-i Efkâr gazetesinin kapısını çalar. Kapı açılır ve karşısında meşhur Şinasi gazetede taze bir çırak olarak çalışmaya başlar. Şiire yatkın olan kalemini burada nesre batırır. Birkaç yıl sonra gazetenin tanınmış önemli yazarlarından biri olmuştur bile. Şinasi, yurt dışına çıkmak zorunda kalınca gazete ona kalır. Ve çok daha iyi bir gazete çıkmaya başlar.
4
Sosyal ve siyasi meselelerin yanı sıra Türkçeye ve edebiyata ilişkin şeyler de yazar. Artık, her yazısı, memleket çapında yankı uyandırır. Sert ve sivri kalemi, hükümet ricalini de rahatsız eder. Sadrazam Ali Paşa çözümü, Namık Kemal’i Erzurum’a vali yardımcısı olarak atamakta bulur. Ama büyük yazarımız, Erzurum’a gidecek değildir. O sıralar Avrupa’da bulunan Mustafa Fazıl Paşa’nın davetine uyarak Ziya Paşa ile birlikte Avrupa’ya kaçarlar. M. Fazıl Paşa’nın desteğiyle Hürriyet gazetesini çıkarırlar. Yıl: 1867.
5
‘Hürriyet’ macerası kısa sürer. Fazıl Paşa, İstanbul’ca affedilir ve desteğini çeker. Ziya Paşa’yla sorun yaşarlar. Sıkıntılı günlerin ardından Ali Paşa tarafından affedilir ve 1870 yılında İstanbul’a geri döner.
Geçen üç yılda hukuk ve siyaset, ekonomi ve edebiyat, roman ve tiyatro üzerine çok yoğun çalışır. İstanbul’a, ‘yazmamak’ şartıyla gelmiştir. Ali Paşa’nın 1871’deki ölümüne kadar yazmaz. Sonra hemen İbret’i çıkarır. Tartışmalar yine başlar. Ve Namık Kemal, Gelibolu’ya tayin edilir. Burada verimli bir yazı dönemi olur. Evrak-ı Perişan’ın üç cildini burada yazar, Vatan Yahut Silistre’ye burada başlar.
6
İstanbul’a dönünce yine İbret’in başına geçer. Vatan Yahut Silistre sahnelenir. Olağanüstü ilgiyle karşılanır. İnsanlar sokaklarda Namık Kemal’in adını haykırır. Yalnız, hem oyunda hem de çıkan haberlerde Şehzade Murad Efendi’ye yapılan atıflar affedilmez. İbret kapanır ve Namık Kemal Magosa’ya sürgün edilir. Tam bu devrede artık milli bir kahramandır. 28 ay süren bu sürgününde pek çok eserini tamamlar.
- Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve V. Murad’ın tahta çıkmasıyla Magosa sürgünü sona erer. Çok yakın olduğu şehzade, artık padişahtır. İstanbul’a gelir gelmez padişahla görüşmek ister ama görüştürülmez. Zaten padişahlık da uzun sürmez. 3 ay sonra tahta II. Abdülhamid çıkar.
7
II. Abdülhamid’le birlikte Şuray-ı Devlet’e atanır. Kanun-i Esasi’yi hazırlayan ekip içindedir. Ama bir süre sonra Abdülhamid karşıtı bir komploya karıştığı için tutuklanır. Mahkeme tarafından sürgün yeri ve görevini seçmesine izin verilerek 1877’de Midilli Adasına gönderilir. Burada Osmanlı-Rus Harbi’nin üzüntüsüyle Vaveyla ve Vatan Mersiyesi’ni yazar. 1879’da Abdülhamid’in emriyle Midilli Mutasarrıfı olarak atanır. İtalyanlarla bazı sıkıntılar yaşar ama burada bütünüyle çalışmalarına odaklanır. Celaleddin Harzemşah’ı bitirir, II. Abdülhamid’e ithaf eder ve Nişan-ı Osmani ile taltif edilir.
8
Sekiz yıla yakın süre Midilli’de kaldıktan sonra Rumların şikâyeti üzerine buradan Rodos’a atanır. Burada coşkuyla Osmanlı Tarihi’ni yazmaya başlar.
İyi bir yöneticidir de. Midilli’de yirmi ilkokul, Rodos’ta bir idadi açtırır ve adanın Türk nüfusunu artırmak için gayret sarfeder. Çabaları, 1886’da II. Abdülhamid tarafından İmtiyaz Madalyası ile taltif edilecektir. Üç yıl sonra tekrar Sakız adasına tayin edilir. İkinci kez yakalandığı zatürreyi bu kez atlatamaz. 1888’de çekilip gider bu dünyadan. Ebüzziya Bey, padişahtan aldığı özel izinle cenazeyi Gelibolu’ya götürür ve Süleyman Paşa’nın türbesine defneder. Daha sonra II. Abdülhamid, planı bizzat Tevfik Fikret tarafından çizilen bir türbe yaptırtır Namık Kemal’e.
9
Namık Kemal, hakkı verilmiş bir çabaydı. Belki büyük bir Türk şairi değildi ama hiç şüphesiz büyük şiirlerin şairiydi. ‘Vatan’ kelimesini belki Türk dilinde ilk o kullanmadı ama ‘vatan’ kelimesinin kullanılmasını o mümkün kıldı.
Tanzimat’tan Meşrutiyet’e iki devrenin de doğrudan belirleyicisi oldu, pek çok fikriyle ve tavrıyla Cumhuriyetin hazırlayıcısı ve fikir babası oldu. Asıl vazifesi kalp olan bir mücadele adamıydı. Tutkuyla yaptı ne yaptıysa. Aşkla ve acemice. Hatalarını bile aşkla işledi. Ve o büyük sıfatı sonuna kadar hak etti: Vatan Şairi! Ruhu şâd olsun.