Turgut Uyar şiiri: Tersine bir Yahya Kemal mükemmeliyetçiliği
Hem tutarlı hem tutarsızdır Turgut Uyar şiiri, tıpkı Yahya Kemal şiiri gibi.
Yahya Kemal şiiri tarihin mermer ve taşın işlenmesiyle oluşmuş mimarisini bir minare mükemmelliği ile işlemek ister. Turgut Uyar şiiri ise tersine bir Yahya Kemal mükemmeliyetçiliğinin örneği gibidir. Hızını ve gücünü İkinci Dünya Savaşı sonrası insanının önünde bir kuyu gibi duran dünyasının kuyusuna düşmekle -bu durum daha çok mutsuzluğa ve yoksulluğa açıktır- ve bu düşüşteki kapitalist sistem karşısındaki acemiliğinden alır. Acemidir ancak bu acemilik söylem düzeyinde şiirindeki insanına İncil ve daha çok Tevrat anlatılarının 50’ler dönemi insanına ustaca ve her zaman mükemmeliyeti gözeterek uyarlanmasını içerir. Ustamız acemilik derken acemiliğin -bu alemin- ustası benim demektedir aslında. Sözlerimi açayım isterseniz.
“Dünyanın En Güzel Arabistanı” kitabından itibaren bu şiirin peşinde koştuğu ustalık acemilikte mükemmeliyete ulaşma çabası olarak tanımlanabilir. Bu çaba psikosomatik bir durumdur. Hayatı boyunca en mükemmel şiiri aramasını acemilik perdesi ile örterken hedefine ulaşamadığı durumlarda accident prove diye adlandırılan kazaya yatkınlık tetikler. Bir paratoner olarak dünyada bulunma ve her türlü bela şimşeğini çekme özelliği beraberinde yalnızlığı ve mutsuzluğu içselleştirmeyi taşımakta ve şiir bu gerilimden bir 'kuyu' içi alacası ve karanlığından doğmaktadır. Kuyuya düşmek ve orada bulunmanın acemiliği mükemmel bir söyleyişle verilmelidir. Verilemediğinde kol çıkmaları, kırıklar hatta kalça kırıklarına varan kazaya yatkınlık devreye girer. Mutsuzluğunu ve yoksulluğunu kaybetmek bu şiir için bir kabus özelliğini -denize sırtına dönerek oturan bir adamın şiirinden bahsediyoruz- ve niteliğini taşır. Korktuğu başına gelir.
Tutarlıdır Turgut Uyar şiiri. Bu tutarlılığını uzun bir süre yani kısmi bir zenginlik ve konfora kavuşuncaya kadar sürdürmüş, paradoksal bir biçimde bu statüye ulaştığı dönem “Toplandılar” kitabının yayınlandığı döneme karşılık gelmiştir. Aynı zamanda tutarsızdır Turgut Uyar şiiri. Savaş sonrasının atmosferi ve vahşi kapitalizme karşı mutsuz ve kısmen nihilist duruşunun şiirindeki mükemmel acemiliği bir miktar mutlu oluş ve kısmi bir konfora ulaşmakla bozulmuştur. Bu durumu ideolojik angajmanlar ile aşmayı denemiş olsa bile -birkaç usta işi acemilik şiirini kotarsa da- “Toplandılar” kitabı bir tıkanmayı işaret eder denebilir. “Kayayı Delen İncir” kitabı ile bu tıkanmayı aşmayı denemiş, büyük oranda da başarılı olmuştur.
Tersine bir Yahya Kemal mükemmeliyetçiliğinin -en az yüz tane gösterilebilir- en güzel örneklerinden biri “Gülün Kanından” şiirinde görülebilir. Son dize öncesinde iliklerine kadar sinmiş bir Yahya Kemal siluetinin sesini hissedersiniz şiiri okurken. Şair bu durumu fark -fark ne kelime bence bilinçli olarak- ederek finalde acemiliğinin mükemmelliğine yeniden ulaşır. Hem tutarlı hem tutarsızdır Turgut Uyar şiiri, tıpkı Yahya Kemal şiiri gibi. Yahya Kemal, Sezai Karakoç'un tanımında olduğu gibi geçmişin heykel canlılığından ölüye bir canlılık kazandırmayı ummuş, Turgut Uyar bu canlılığı daha da eski bir geçmişten İncil ve daha çok Tevrat anlatılarından devşirdiği haller ile mutsuzluk, yoksulluk ve kapitalist modern sistem karşısındaki korkuyu bir alaşıma kavuşturarak -acemilikle elbet ustalık sisteme eklenmedir ona göre- elde etmeye çalışır. Bu yüzden Akçaburgazlı Yekta, Hz. Davut'un yaşadığı serencamın -Tevrat kaynaklı- izdüşümünde giderek mutsuzluğunu koyultur, yaşamakta amaç anlamsızlığa karşı çoğalmaktır ve yaşamak ve çoğalmak aşktan önce ve değerlidir. Çünkü dünyada ve evrende var olmak mutsuzluğun koyulaşmasına karşı böyle mümkündür. Bir çeşit karanlıktan aydınlık umma paradoksu. Bu noktada Uyar'ın matematik ve sibernetik ilgisi -Tomris Uyar ile Lucretius'un ‘Evrenin Yapısı’ kitabını çevirmişlerdir- anlaşılabilir ve açıklanabilir.
“Bir Şiirden” kitabında ele aldığı şairlere ve şiirlerine karşı gösterdiği hak bilir ve hoşgörülü tavır dikkate değerdir. Bu tutumunu Necip Fazıl şiirine karşı sürdürememesinde sanırım ideolojik angajmanı devreye girmiş, yaklaşımına kıyıcı ve acımasız bir tavır katmıştır denilebilir.
Daha çok konuşacağımız başlık var. Şimdilik bu kadarla kalsın. Önce bir Cahit Zarifoğlu şiirindeki aklın şölen lokasyonunu hemen ardından Sezai Karakoç'un Sesler'den Ayinler'e uzanan pergünt heykellerini -şiirde anıt diye geçiyor- konuşalım. Ardından buraya tekrar döneriz. O zamana kadar Uyar'ın deyişi ile temiz ve İslam kalın. Birazdan gün ışıyacak. Bugün kasım günlerinin üçüncüsü. Kış yaklaşıyor.