Tüm yollar çıkmaz sokak

Tüm yollar çıkmaz sokak
Tüm yollar çıkmaz sokak

Yol felsefede, sinemada, edebiyatta ve en önemlisi de dini metinlerde en önemli metafor olmuştur. İslam’ın farz ibadeti olan hac, bizatihi yürümek merkezlidir. Hindu inanışında yürüyüş önemli bir arınma ve var olma aracıdır. Kur’an’da Allah yürüme metaforu üzerinden birçok meseleyi açıklayarak, oluş hâlini yürüyüş eylemine çok kere benzetmektedir.

Ancak modern zamanlarda yol, metaforik derinliğini yitirmeye ve bir yılgınlığa evrilmeye başlamıştır. Teknoloji kapitalizmi, yolculukları mekanik birer süreç, hedefleri ise nihai amaç olarak kodlarken, yolculuğun kendisi neredeyse anlamsızlaşmıştır. Yol, eski zamanlarda sadece fiziksel bir eylem değil, aynı zamanda ruhsal bir yolculuk, bir keşif ve dönüşüm süreci olarak kutsanmaktadır.

Eski metinlerde ve felsefi düşüncelerde yol, bir arayış ve aydınlanma süreciydi. Dante'nin İlahi Komedya'sında Cehennem, Araf ve Cennet'e olan yolculuk, ruhun aydınlanma ve kurtuluş yolculuğunun sembolüydü. Yol, bir hedefe ulaşmaktan ziyade, kişinin kendisini, evreni ve Tanrı'yı anlaması için geçmesi gereken bir süreçti. Ancak günümüzde, bu türden bir derinlik arayışı yerini, sonuç odaklı ve yüzeysel bir yaklaşıma bırakmaktadır.

Günümüzde, yolculuk bir hedefe ulaşmanın aracı olarak görülmektedir. Yolculuğun anlamı, artık sadece hızla tamamlanması gereken bir süreç olarak kodlanmaktadır. Teknoloji kapitalizmi, yolculukların hedefe ulaşmanın en hızlı ve en verimli yolu olması gerektiğini dayatmaktadır. Google Maps gibi uygulamalar, bizlere bir hedefe ulaşmanın birden fazla yolu olduğunu göstermekte, ancak bu çeşitliliği hayatımıza entegre etmek yerine, tek bir doğru yol olduğuna dair inancı pekiştirmektedir. Bu uygulamalar, en kısa ve en hızlı yolu sunarak, yolculuğun kendisini bir an önce bitirilmesi gereken bir görev olarak görmekte ve göstermektedir. Çünkü günümüz dünyasında verimlilik her şeydir ve verimliliği azaltacak tüm eylemler, yolu uzatma çabaları yasaklanmıştır.

Kapitalizmin bu dayatması, yolculukları sadece hedeflere ulaşmak için araçsallaştırmakta ve yolun kendisini bir anlamdan yoksun bırakmaktadır. Geçmişte, yol bir arayışın, bir keşfin, bir dönüşümün simgesiydi. Yolculuk sırasında deneyimlenen her şey, kişinin kendisini bulma yolculuğunun bir parçasıydı. Ancak günümüzde, bu türden bir derinlik arayışı yerini, sonuç odaklı ve yüzeysel bir yaklaşıma bırakmıştır.

Teknoloji, hayatımızı kolaylaştırırken, aynı zamanda bizi birer tüketici hâline getirmiştir. Tüketim kültürü, sadece ürünleri değil deneyimleri de paketleyip satmaktadır. Bu durum yolculukların da birer tüketim nesnesine dönüşmesine neden olmuştur. Artık yolculuk, bir varış noktası ve orada elde edilecek deneyimler üzerinden değerlendirilmektedir.

Modern dünyada yolculukların bu şekilde anlamını yitirmesi, insanları derin bir yılgınlığa sürüklemektedir. Bir yandan sürekli yeni hedefler belirlenirken, diğer yandan bu hedeflere ulaşma süreci hızla tüketilmektedir. Hedeflere ulaşmanın tatmini, yolculuğun kendisinden daha kısa sürede kaybolmakta, bu da insanları sürekli yeni hedefler peşinde koşmaya itmektedir. Bu döngü, bireylerin kendilerini sürekli eksik hissetmelerine, tatminsizlik ve boşluk duygusuyla baş başa kalmalarına neden olmaktadır.

Yolculuğun ve yolda olmanın kutsallığı yerini, hızlı erişim ve anında tatmin arayışına bırakmıştır. Yolculuğun kendisi, artık bir arayış değil, bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu zorunluluk, insanları derinlemesine düşünmekten, yolda olmanın getirdiği içsel yolculuklardan uzaklaştırmaktadır. Bu nedenle, modern insanın yolda olma hâli, giderek yüzeysel ve mekanik bir eyleme dönüşmektedir.

Teknoloji kapitalizminin dayattığı yolculuk anlayışına karşı durmak, yolun kendisini yeniden keşfetmek ve anlamlandırmak gerekmektedir. Yolculuğun sadece bir hedefe ulaşma süreci değil, aynı zamanda bir dönüşüm, bir arayış ve bir keşif süreci olduğunu hatırlamak, modern insanın yılgınlığını aşmasına yardımcı olabilir. Yolculuğun kendisine, yolda olmanın getirdiği derinliklere ve keşiflere yeniden değer vermek, teknoloji kapitalizminin dayattığı tek boyutlu yolculuk anlayışını sorgulamamızı ve yeni bir yol bulmamızı sağlayacak yegâne araçtır.

Kargo şirketlerinin ve navigasyon sistemlerinin bu süreçte oynadığı rol de göz ardı edilmemelidir. Günümüzde, kargo taşımacılığı sektörü, hız ve verimlilik üzerine kurulu devasa bir ekonomi yaratmış durumdadır. Küresel ticaretin yaklaşık %90'ı deniz taşımacılığı yoluyla gerçekleşmekte olup, bu sektörün değeri trilyonlarca dolar ile ifade edilmektedir. Benzer şekilde navigasyon sistemleri günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası hâline gelmiş, hedefe en hızlı ve en verimli şekilde ulaşma arzusunu pekiştirmiştir. 2023 yılında, küresel kargo ve lojistik endüstrisi yaklaşık 9.6 trilyon dolarlık bir pazar hacmine ulaşmıştır. Aynı şekilde, navigasyon sistemleri pazarının büyüklüğü 2024'te 35 milyar doları aşmıştır. Bu rakamlar, modern dünyanın hızlı erişim ve anında tatmin arayışının etrafında kurulan ekonominin büyüklüğünü ve bizlerin oluş hâline dair arzularının bu ekonomi için büyük tehdit olarak, yola ve yolculuğa dair algıların dönüşmesinin ne kadar büyük bir zorunluluk olduğunun en büyük göstergesidir.

Bu ekonomik ve teknolojik dönüşümler, yolculuğun anlamını ve önemini yeniden düşünmemizi zorunlu kılmaktadır. Yolculukların sadece birer hedefe ulaşma süreci olmaktan çıkarak, birer keşif, arayış ve dönüşüm süreci olarak yeniden tanımlanması, modern dünyanın yüzeysel ve mekanik yaklaşımına karşı bir direnç noktası oluşturabilir. Yolculuğun kendisine, yolda olmanın getirdiği derinliklere ve keşiflere yeniden değer vermek, sadece bireysel bir arayış değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümün de kapısını aralayabilir.

Şair İsmet Özel, “İnsan için önüne çıkan bütün yollar "yürünebilir" yollar ise, o insan artık kaybolmuştur.” derken aslında bizim içine düştüğümüz girdabı da net bir şekilde gözler önüne sermektedir. Artık navigasyonu olmadan yola düşemeyen bizlerin karşısına sürekli yürünebilir yeni yollar çıkmakta, bu yolların içerisinde bizler kendimizi bulmak yerine kaybolmakta, yer ve yön duygumuzu kaybederek aslında kendi özümüze dair farkındalığımızı yitirerek “bir hallaç pamuğuna dönüşmüş olarak” kendimizle karşılaşmaktayız. Yürünebilir yollardan ne bir adamın çıkıp gelme ihtimali kalmıştır artık ne de bir çöl yürüyüşünde kendi anlamımızı keşfedeceğimiz tefekkür hâli mümkündür.

Werner Herzog’un hasta olan dostuna varmak için çıktığı uzun ve meşakkatli yolculuk yürüyüş eyleminin kutsallığını bir kere daha hatırlatmaktadır bizlere. Yolda her hata, her zorluk, her yanlış adım yeni bir hakikatin kapısını açar bize. Herzog’un da “Muhtemelen yoluma ilişkin bir dizi yanlış karar aldım ve şimdi geriye bakınca, beni doğru yola getiren de bu oldu.” dediği gibi doğru yolları bulmak için yanlış adımlar atmak gereklidir ve Jack Kerouac’ın fısıldadığı hakikat bir çığlık olarak hakikat algımızda yerini almalıdır. “… daha gidecek çok yol vardı önümüzde ama önemli değildi, çünkü yol hayattır.”

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım