Tevhid: Bir slogandan daha ötesi
Hiçbir kimsenin din vaz etme hakkı olmadığı gibi hiçbir kimsenin dini şahsı, ailesi ve çevresiadına bir imtiyaz aracına dönüştürme hakkı da yoktur. Din insanları Allah’ın huzurunda birerkul olarak eşitler ve Allah’a kulluğun önünü açmak için kula kulluğun önüne geçer.
Kuran ve tevhid
Dar anlamda ‘Allah’ı birleme’ demek olsa da, geniş anlamıyla ‘tam ve doğru Allah inancı’ anlamına gelen tevhid, Kuran’ın birincil ve en geniş konusunu oluşturur. Kuran’da en çok geçen sözcük ‘Allah’ ve çeşitli yönleriyle Allah’a işaret eden ilahî isimlerdir.
Kur’an baştan sona ama doğrudan ama dolaylı biçimde tevhid ve ilişkili konuları ele alan “teo-sentrik” yani tanrı merkezli bir kitaptır ve İslam da tanrı merkezli bir dindir. Kuran, aralarında insanın da bulunduğu bütün nesne ve olguları Allah’ın bilgisi, iradesi, kudreti ve takdiri ekseninde muhtevasına taşır. Geçmişte olan, şimdi olmakta olan ve gelecekte olacak olan her şey O’nun bilgisi, iradesi, kudreti ve takdiriyledir. Her şeyi yaratan ve yöneten O’dur.
Kuran’da Allah inancına atıf yapılan ayetlerin başlıca iki bağlamı- amacı vardır: Bir, yerleşik tanrı inancının tashihi; iki, doğru tanrı inancı temelinde dinî ve sosyal ilişkilerin tashihi.
Kuran, tabiat, toplum ve din eksenlerini yaratıcının birliği etrafında bütünleştiren çok boyutlu bir tevhid inancı ortaya koyar.
Tevhid başta olmak üzere bir biçimde doğru tanrı inancını ortaya koyan ayetler birinci amaca; Allah’ın buyruğu olarak haramlara ve helallere yer veren ayetler de ikinci amaca hizmet ederler. Kuran doğru tanrı inancı üzerinden doğru bir din ve doğru bir hayat tesis etmeyi amaçlar ve bunu sıklıkla tevhid ilkesiyle temellendirir.
Tevhidin boyutları
Kuran, tabiat, toplum ve din eksenlerini yaratıcının birliği etrafında bütünleştiren çok boyutlu bir tevhid inancı ortaya koyar.
Allah, hem doğal düzeni kuran, hem sosyal düzenin temel yasalarını vaz eden, hem dinî hüküm ve ilişkileri belirleyendir.
Doğanın, sosyal hayatın ve dinin yasaları tek kaynaklıdır, ilahîdir. Kuran çeşitli ayetlerde bu gerçeğin altını çizer. Söz gelimi Araf suresi 54. ayet “yaratmak ve emretmek/ hükmetmek Allah’a mahsustur” der.
Tabiat ve fıtrat sözcükleriyle anılan büyük ve küçük evrenlere (kozmoz ve insan) ilişkin varoluşsal gerçeklik yaratılış ilkesinde birleşir. Ve Allah’ın eylediğiyle (tabiat-fıtrat) söylediği (din-şeriat) arasındaki ilkesel uyum, tabiat, fıtrat ve dini bütünlüklü bir sistem olarak görmemizi sağlar. Nitekim din ve fıtrat bütünlüğüne Kuran da dikkat çeker: “(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rûm, 30)
Şimdi tevhidin tabiat, toplum ve din boyutlarına daha yakından bakalım:
a-Yaratan tektir: Evreni baştan sona yaratan Allah’tır. Evren ne kendi kendine oluşmuştur, ne içinde/aynı kategoride yer alan herhangi bir varlığın determinasyonuyla türeyip gelişmiştir. Evren mikro ve makro boyutlarıyla daha üst, daha yüce bir varlığın yani Allah’ın eseridir. Evren Allah’ın ilim, hikmet ve kudretini simgeleyen ayet-işaretler dizgesidir. (Kevnî ayetler)
Kuran evrenin Allah’ın boyunduruğu altında olduğunu belirtir: “Allah( gökleri ve yeri yarattı. (…) Sonra onlara isteyerek ya da istemeyerek gelin dedi, onlar da isteyerek geldik, dediler.” (Fussilet, 11)
- Kozmik düzen tek kaynaktan, ilahî kudretten neşet eder. Maddenin temel yapı taşları bütün evrende birdir. Atom bütün evrende atomdur. Protonlar, nötronlar ve elektronlar uzayda da gezegenimizde de aynıdır. Maddede geçerli olan 4 temel kuvvet her yerde birdir.
Mitolojilerde tabiattaki her bir sistemin ayrı bir tanrısı ya da tanrıçası vardır. Rüzgarın, denizin, yer altının, ayın, güneşin, ekinlerin, ırmakların, kırların, kırlarda dinlenenlerin tanrısı/tanrıçası başka başkadır. Keza hayatın da farklı alanlarının farklı tanrıları vardır. Aşkın, evliliğin, savaşın, kederin, neşenin, adaletin, ceza ve intikamın, hata ve günahın, hatta hayasızlığın, hırsızların, sağlığın ve ölümün tanrıları başka başkadır. Tevhid, hepsinin tanrısı tekdir ve Allah’tır, der. Kuran, gerek kozmoza gerek hayatın döngüsüne yansıyan ve şirk yanılgısına iten birlik-çokluk diyalektiğini tevhid ilkesini çiğnetmeden “zat-esmâ” açılımıyla aşar. Allah bir, esmâ çoktur. Zatta vahdet, isim ve sıfatlarda kesret vardır. İnsan tabiatta da hayatta da kah celâl, kah cemâl, kah lütuf, kah adalet tecellileriyle karşılaşır. Muvahhid bilir ki, celâl de cemâl de, lütuf da adalet de Allah’ındır ve Allah’tandır.
b- Emreden tektir: Sosyal düzenin temel yasalarını belirleyen sadece Allah’tır. İnsan bu yasalara eğilimli olarak yaratılmıştır; din dilinde buna “fıtrat” denir. Bütün insanlar için geçerli temel ve soyut ahlak yasaları vardır. Haksız yere bir başkasının canına, malına, ırzına tecavüz ahlak dışıdır.
Hak ve hukuk düzeninin kaynağı ve temel referansı ahlaktır. Biz buna “hakkaniyet” deriz.
Hakkaniyetin Yaratan’a bakan yüzüne “din”, insana bakan yüzüne “ahlak” denir. Efendimiz Ebu Hureyre ve Cabir kanallarıyla gelen sahih bir hadiste “ben ahlakî değerleri tamamlamak için gönderildim” der. Yukarıda yer verdiğimiz ayette göklere ve yere yönelik ilahi çağrı nasıl yaratılışsal ise, insana yöneltilen ahsen-i takvim planına uygun hayat çağrısı da yaratılışsaldır, ahlakîdir. Kuran bu derunî çağrıyı hatırlatan bir zikirdir.
c- Dinin sahibi tektir: Dinin temel kurallarını ve ritüellerini belirleme hak ve yetkisi sadece Allah’a aittir. Kuran “saf ve katışıksız din sadece Allah’a aittir” (Zümer, 3) ayetiyle bunun altını çizer.
Keza müşriklerin şirk bulaştırdıkları fasit dinî anlayış ve ritüellerine Kur’an şöyle karşı çıkar: “Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği şeyleri din diye kendilerine vaz eden şerikleri mi/ortakları mı vardır?”(Şûrâ, 21)
Dinin kaynağı Allah olduğu gibi hedefi de sadece Allah’tır. Hiçbir kimsenin din vaz etme hakkı olmadığı gibi hiçbir kimsenin dini şahsı, ailesi ve çevresi adına bir imtiyaz aracına dönüştürme hakkı da yoktur. Din insanları Allah’ın huzurunda birer kul olarak eşitler ve Allah’a kulluğun önünü açmak için kula kulluğun önüne geçer. Dinde üstünlük takva iledir ve takva dışta değil, içtedir. İnsanların içlerini sadece Allah bilir.