Teselli aramakla bulunmaz

Teselli aramakla bulunmaz
Teselli aramakla bulunmaz

Yol boyunca ağlar, içini dökersin yollara. Türkü üstüne türkü dinlersin. Tek başına ırmak kenarında yürür, türbeleri ziyaret eder, dağlara tırmanırsın; ama dönüş yine gecenin koynunadır. Yalnızlığadır. Aradığın arkadaşlarınadır. Arkadaşlarına olduğu gibi açılamazsın.

Acının aklı dumura uğrattığı zamanlar vardır. Kalbin akla hükmettiği durumlar yani. Aslında kalp akla hükmeder bu tür zamanlarda ama bu, kalbin de normal çalıştığı, doğru kararlar verdiği anlamına gelmez. Bir savrulma yaşar kalp ve aklı da kendi savrulmasına dahil eder. Bu sefer kafa lokomotif gibi çalışmaya başlar. Daha önce düşünmediği şeyleri düşünür. On yıl, belki otuz yıl önce yaşadığı olumsuzluklara gider, içinden çıkılmaz hale gelen durumu daha da karıştırır.

Aslında mesele basittir: Kişi kendi olmaktan çıkmıştır. Acının böyle bir etkisi olur. Kendi dışına çıkan birey epey bocalar, fırtınalar ortasında kalır. Yalnızlığının bilincine varır. Her şeye gücünün yetmeyeceğini, istediği her şeyi gerçekleştiremeyeceğini anlar. “Yalnızım”, “mutsuzum”, “ne yapacağımı bilmiyorum”, “ne yapsam batıyorum” gibi cümleleri kurduğu günleri yaşamaktadır.

Durup düşünür sürekli. Donukluk hâli yaşar. Canı hiçbir şey yapmak istemez. Bir kültür etkinliğine katılır mesela. Orada canı sıkılır. Konuşulanlara ilgisizdir. Konuşulanlarla ilgili bir şeyler sorulduğunda kısa, agresif, havada cevaplar sıralar. Kimse onun ne demek istediğini anlamaz; çünkü onun kafası başka bir şeyle meşguldür. Kalbinde bir yara oluşmuştur. Kalpteki acı aklının normal çalışmasına müsaade etmemektedir. Düşüncelerinin bir noktada yoğunlaşamaması, derinleşememesi de bu yüzdendir. İçindeki basınç, onu kendine bırakmaz. İçindeki daralma, düşüncelerindeki daralmayı da beraberinde getirir.

Temiz bir hava almalıyım, biraz yalnız kalmalıyım diye düşünür. Yürüyüş mesela bu noktada onun tek tük kurtuluş çarelerinden biridir. Keşke imkân olsa da saatlerce yürüse. Keşke imkân olsa da yaşadığı şehirde değil başka bir şehirde mesafeler boyunca adımlasa. Bu da çok mümkün değildir. Yine de imkânları zorlar ve yürür. Daha önce dikkatini çekmeyen caddelere doğru yürür. “Burada bu da mı varmış?” diye şaşıracağı sokakları kolaçan eder. Bu arada kafasında onlarca öykü yazar, şiire tutunur, roman kahramanlarıyla hasbihal eder. İbn Arabi’den, Nietzsche’den, İsmet Özel’den alıntılarla adımlar. Verimlidir bu etkinlik. İçinin açıldığını fark eder. Çünkü içinde bulunduğumuz mekânın tahminimizden daha çok etkisi vardır kalp dünyamıza. Kalp dünyamızın sınırlarını biraz da içinde yaşadığımız şehrin sınırları belirler. Birazcık ferahlayan kalp ama dönüp dolaşıp evine gelecektir. Evine ve binlerce hatıraya. Onu hatırlatan eşyalara gözü takılacaktır. Yeniden başlar kanama. Kitap üstüne kitap okur. Sosyal medyada anlamsızca zaman geçirir. Yok, kanama durmaz. Gece boyunca devam eder. Kalp mengene arasına yeniden girmiştir. Oysa bilmez, bilse de künhüne varamaz ki kalp Allah’ın avuçları arasındadır.

Aklın bu durumlarda kısa, net çözümleri vardır. Ama anlıktır bunlar. Mesela “yolculuk yap”, der. Yol boyunca ağlar, içini dökersin yollara. Türkü üstüne türkü dinlersin. Tek başına ırmak kenarında yürür, türbeleri ziyaret eder, dağlara tırmanırsın; ama dönüş yine gecenin koynunadır. Yalnızlığadır. Aradığın arkadaşlarınadır. Arkadaşlarına olduğu gibi açılamazsın. Mesela mesele kadınsa ilk aklına gelen kadın arkadaşların olur. Bir kadının açtığı yarayı başka bir kadın hiç olmazsa anlar, pansuman eder diye düşünürsün. Ama aradığın, görüştüğün, oturup bir bardak çay eşliğinde sohbet ettiğin her kadın seni daha da batırır. Battıkça batarsın. Sözlerin havada asılı kalır. Hiçbiri bağlamına oturmaz. Savrulmanın hızı artmıştır. Sanırsın çivi çiviyi söker. Oysa mesele kalpse çivi çiviyi daha da çıkılmaz hale getirir. Birazcık çıkma umudu varsa, onu da yok eder.

Teselli arayışı bitmez. Alakasız bir arkadaşına telefon edersin. O, çıkar gelir. Kimse gelmezken… Herkes “Önceden buluşma yer ve saatini ayarlasak iyi olurdu” diye maval okurken, o arkadaşın hiçbir şeyi düşünmez gelir. Sonra yanında burun kıvıracağın bir başkası daha olur. “Bu da kim?” diye sıkılırsın; fakat gidecek başka yerin yoktur. Ah çekerek, derin nefesler alıp vererek onların yanında çay üstüne çay içersin. Ama konuştukları şey, sensindir. İlginç değil mi? Senin acın. Senin tedavi kabul etmeyen yaran. Oysa onlara bir şey söylememiştin. Derdini açmamıştın. Onlar konuştukça kalbinin ferahladığını duyarsın. Onlar adeta doktordur, sen kaza geçirmiş, yaralar, kırıklar, ezikler içinde hasta; ameliyat yapmaktadırlar. Masadan kalktığında beynin ve kalbin değişmiştir.

Teselli böyle bir şeydir işte. Değiştirir. Aradığın yerde bulunmaz. Aramadığın, hor gördüğün, öf dediğin yerde filizlenir. Şaşırırsın.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım