Taş: Teyidler ve hadler
Bugün 20 Ağustos. Temmuz sıcaklarını ve eyyam-ı bahuru geçmiş olmamıza rağmen güneş taşları ve çimentoyu şiddetli bir şekilde ısıtmaya devam ediyor. Her bir şeylerden korkutulmaya açık hâle getirilmiş insanlar bu yeni hallerini kanıksamış gibiler. Evet gün boyu güneş ışınlarıyla yanmış binalar gece boyu topladıkları ateşi taşları aracılığı ile yaymayı sürdürüyorlar. Dünyanın ağırlığı derseniz gram değişiklik yok inanın!
“Kaygının ucu açık sınırlıdır taş / Zenginlik katar her bir bakışa” diyor Ebubekir Eroğlu. Ve ekliyor: “Kaygıyı sönmüş meşalede kalıba döker / Püskürtür üzerimize kapısı kapalıysa” (Taş) Zaten dünyada “bir gram artış olmamıştır / mesele bin yıl önce yoksun olunanlarsa / yığılmış onca mala dikilmiş binaya rağmen / dünya hala aynı ağırlıkta” Çünkü dünyanın sınırlılığını bilen bir bakış yitmeyen iki iyilik’in düş ve umut olduğunu işaretleyecektir. Zaten “bir derviş kayalara oturan bir derviş / saydam bir anda konuşur / avucuna sığan dünyaysa / bu nedir ki”
Hüznün Anlayışı’nda şu dizeler çınlar “tut ki yalnızım ben / esintine muhtacım ey ulu rüzgar / bana bir sır gerek şafak vaktinden / hatırama başdönmesi” Dere Boyu şiirinde “dere boyunda çekişirken / evcil duygularla vahşet arasında / dünyayı doğru yere koymak için / yamaçlar cevap veriyor bakışına”
Sohbet şiiri ise şöyle başlar “soğuk taş parçasına / dokunmak bile dinlendirir beni mutlaka / bir yüz ifadesinin az önceki izlerini yüklenmiş bekliyorum” Çünkü Çevre şiiri “alnımın uzantısıyla uyuşmayan / yozlaşan ağırlaşan / bir kütlenin /dayanırlığından geçtim” demeyi gerektirmektedir. Taş Tirad bir açıklama ile sürer “besleyen karanlığı / duvar kadar direten yalnızlıklar”dır. Ülke Dışı şiiri “taş basması ülkedir bu / al basması insandır bu” dizeleriyle başlar. Final ise “al basması taş kırması gergin kası ülkedir bu” dizesi ile gerçekleşir. Ülke Açanlar şiiri “dağlanan yüreğimin ülkesi güzeldir yârim / bu dağın ardı güzel” diye başlar. Heykel şiiri ise şu dizelerle taş gibiliğini sürdürür; “kimin heykelini çizerek düşünmediniz taş içine / saklı olanı çıkarasınız diye / saatı izlediniz mi hiç / zamanın heykelini yonttunuz mu” Ki şiire sonradan giren parçada şu dizeler vardır: “insan kalbiydi - tuhaf - taştan yumuşakken / geldiniz kendiniz dokundunuz / duvarsız ev kullandınız”
Ancak şair “biz çocuklar dağa bakar denizi özleriz” demiştir. Ve eklemiştir Afsun şiirinde; “öteyle anlaşmalı çocuklar gibi / bazen bir taştan daha kararlıyım”
Taş, kapı, yamaç, bağ, bahçe... Ne kadar da uzaklaştık dünyamızdan. Bu sözcüklerin hepsi bir berzahın şairin içinde yol alışının işaret taşları gibidir. Şair bir berzahın içindedir berzah da şairin içinde. Bunun için gerekli gürültüyü emen sessizliği alt eden şiirin tepe noktası aşılmış bundan duyulan haz bir yorgunluk ve yoğunluk biçiminde şiirde dışlaşmış / içleşmiştir.
Evet sıcak. Belki bir gün Gazzali’ni İmgelem Poetikası kitabındaki berzahı da içeren sözün beş aşamasını ve Abdülkadir es-Sufi’nin Ayetlerden İşaretler’deki -Simgelerden Belirtiler demek daha isabetli sanki -sözün baş aşaması yaklaşımına dönerim. Yazıya başlayıp bitirene kadar zamanın bir taşı eksildi mi arttı mı bilmiyorum. Ancak takvim değişti. Şimdi 21 Ağustos.