Esad’ın devrilmesinin ardından, İsrail güçlerinin de Şam’a yöneldiğini gördük. Yeni bir SMO harekâtına karşı PKK’lılar ise diken üstünde… Peki şu an görünen tabloda Suriye’nin geleceği hakkında ne diyebiliriz, nasıl bir gelecek bekliyor hem bizi hem Suriye’yi?
Suriye’nin geleceğinin dünden daha iyi olacağı konusunda şüphe yok. Elbette yeni yönetimin de çeşitli meydan okumaları olacak. Sizin de bahsettiğiniz gibi, İsrail’in mütecaviz yaklaşımlarının devam ettiğini görüyoruz. Türkiye’nin bu bağlamda yeni hükümete hem diplomatik hem de askeri sahada destek olacağını düşünüyorum. Yakın gelecekte Türkiye’nin Suriye sahasındaki üslenmelerini de bu minvalde düzenleme ihtimalini yakın görüyorum. Bu bakımdan Suriye sahası yeni sınamalarla yüzleşecektir. Ancak bu süreç Türkiye’nin bölgesel gücünün en büyük ispatını ortaya çıkarabilir. İhtişamlı bir “Türk Silahlı Kuvvetleri Şam Görev Gücü…”
Suriye sahasında PKK için sonun başlangıcı rejimin devrilmesi oldu bence.
Evet, bu noktadan itibaren PKK’nın imdadına koşacak tek aktör İsrail ve onun ABD içindeki elleri olabilir. Zaten Pentagon’un yaptığı açıklamayla asker sayısını artırması da bunun göstergesi. Hakan Fidan’ın Şam’daki basın toplantısında da işaret ettiği ülke İsrail’di. Tüm bunlara rağmen PKK’nın Suriye’de tutunma şansı çok düşük. Ne demografi ne Trump’ın yaklaşımı ne de yeni Şam hükümetinin siyasi yaklaşımı PKK için gelecek vadetmiyor.
Esad ve BAAS rejiminin yıkılmasının ardından bölgedeki emperyal güçlerin “şimdiki” adımları ne olacak sizce? ABD, Rusya, İsrail ve hatta İran’ın olası adımlarına karşı Türkiye ve Türkiye destekli güçler ne gibi bir direnç hattı kurmalı, nasıl bir yol izlemeli?
İran’ın Suriye’de bir geleceği olacağını düşünmüyorum. Belirli bir zaman sonra kısıtlı diplomatik temaslar ancak olabilir. Rusya’nın geleceği yeni Şam hükümetine ve tabii Türkiye ile yapılacak fikir teatilerine bağlı görünüyor. Bunun yanında yeni yönetime ne vadedeceği de önemli. Rusların binlerce Suriyeliyi katliamlara maruz bıraktığı gerçeğini de unutmamalıyız.
ABD ise Trump iktidarında Suriye’den çıkmayı planlıyor. Ancak biliyorsunuz İsrail lobisi bunun tam aksini istiyor. Burada Trump’ın daha güçlü geldiğini biliyoruz. Ben Trump’ın daha etkin olabileceğini ve Suriye’de PKK’yı korumaya devam ederek hem yeni yönetimle hem de Türkiye’ye olmadık bir dosya için enerjisini tüketmeyeceğini değerlendiriyorum.
Hiç bahsedilmiyor ancak Çin önemli. Türkistan İslam Partisi’nin Suriye’deki varlığı nedeniyle yeni yönetimle yakın iletişimde olmayı tercih edebilirler. Özellikle ülkenin kalkınmasına yardımcı olacak projelerle yeni yönetimin kapısını çalabilirler. Suriye’nin istikrarını tehdit edebilecek tek güç İsrail görünüyor şu an. Bu hususta da Türkiye’nin üstleneceği rol belirleyici olabilir. Bu nedenle süreci izlemeliyiz.
Bizler tabii ki unutmadık; ama uluslararası kamuoyu dünden teşneydi Filistin’i yok saymaya. Peki Suriye’deki devrimin ardından, en önemli gündemlerimiz olan Filistin’i ve Gazze’yi ne bekliyor?
Suriye’deki iktidar değişiminin bölgesel etkileri olacağı kuşkusuz. Ancak Suriye devriminin Filistin’e direkt katkısının olması oldukça zor. Özellikle Trump iktidarında İsrail’in daha pervasız adımlar atması muhtemel görünüyor. Tüm bunlara rağmen Gazze’de de direniş İsrail’i yıpratmaya devam ediyor.
Bıçaklarla işgale direnen bir halktan söz ediyoruz. Ben bu bakımdan Suriye’den yola çıkarak da söylüyorum. Tüm dünyanın gözü önünde, katliamlarla devam eden işgal siyaseti, bir gün muhakkak yengiyle yüzleşecek. Tıpkı Suriye’de olduğu gibi.
Trump’ın son açıklamaları hepimizin malumu. Suriye’de yaşananların arkasında Türkiye’nin bulunduğunu ve Türk ordusunun çok güçlü olduğunu söyledi. Peki Trump’ın bu açıklamalarını nasıl değerlendirmeli, yorumlamalı, ne çıkarmalıyız?
Trump, mevcut durumu en iyi analiz eden siyasilerin başında geliyor bence. Özellikle Türkiye’de yapılan yorumları gördükten sonra insan bir konuyu etraflıca bilmenin ve doğru teşhisi ortaya koyabilmenin ne denli kıymetli olduğunu idrak ediyoruz.
Tam da Trump’ın ifade ettiği gibi Suriye’de anahtarlar Türkiye’nin elinde. 2015 sonrasında Suriyeli muhalifleri terk etmeyen iki aktörden biri Türkiye, diğeri Katar. Ancak Türkiye’nin etkisi çok daha büyük. Nitekim biz askeri olarak kendi birliklerimizle sahadayız.
Önümüzde Suriye sahası için PKK dosyası kaldı. Onun da sonunun yaklaştığı görülüyor. PKK’nın Suriye’de yolun sonuna geldiğine ilişkin altı büyük nedenim var size sıralayayım:
1. Demografi, yönettiği bölgelerde azınlık konumunda.
2. PKK’yı var eden rejim ortadan kalktı.
3. Şam hükümeti, toprak bütünlüğünü ve üniter yapıyı olmazsa olmaz görüyor.
4. Ülkenin en önemli doğal kaynakları PKK bölgesinde. Şam hükümeti, kalkınma için bu kaynakları hayati önemde görüyor.
5. Trump, Suriye’den çıkmak istiyor.
6. Türkiye, PKK ile mücadeledeki kararlılığı ve en uygun konjonktüre sahip olması.
Sosyal medyada Besim Tibuk’un bir ifadesi üzerine, “ülkenin en liberali bile diktatör savunuyor” demiştiniz. Suriye’deki devrim özelinde de soruyorum: Liberalizm, medeniyetimizi oluşturan tüm unsurları âdeta yeniden şekillendiriyor. Peki, liberalizm biz Türkleri anlamak için, Orta Doğu’yu anlamak için elverişli bir kavram ve görüş müdür?
Bu hususta liberalizm kavramının ötesine geçmek gerekiyor. Bu durum liberalizmle vs. açıklanamaz bence. Maalesef ülkemizde sakallı ya da tesettürlü birilerini görünce, tetiklenenler mevcut. Buna laik atak da diyebiliriz.
Tüm dünyanın gözleri önünde, bizim ise yanı başımızda Rusya, İran ve rejim el ele yüz binlerce insanı katlederken, Sednaya gibi işkencehanelerde sistematik bir şekilde işkenceye tabi tutup, pres makinelerinde ezerken dahi mazeret üretebilen bir zihinle karşı karşıyayız.
Bakın, iddia ediyorum, her geçen gün rejimin eşsiz zulümlerine ilişkin yeni deliller ortaya çıksa da Türkiye’de herhangi bir rejim destekçisi nedamet getirip kamuoyundan samimi bir özür dahi dilemeyecektir.
Bunların önemli bir bölümü zaten muhaberatın etki ajanı. Maalesef ülkemizde yıllarca kamuoyunu zehirlediler. İnanılmaz dezenformasyon ürettiler, umarım onlar için de hukuki yollar gözetilerek hesap sorulur.
Diğer bir bölümü de siyasal Nusayriciler. Yıllarca muhalifleri, gariban halkı “siyasal İslam” üzerinden etiketlediler. Katliamları meşrulaştırdılar. Varil bombalarıyla övündüler.
Ayrıca hiç utanmadan rejimin yakıp yıktığı Yermük Kampı’nda bir fotoğrafla güya Suriye’de katliam varmış gibi afiş tasarladılar. Bu durumu tarif etmekte zorlanıyor, okuyucunun gönül dünyasına bırakıyorum…
Son olarak kısa, ama özetleyici bir soru sormak istiyorum hocam: Devrim “aslında” neyi devirdi?
Devrim, korkunç bir diktatörlüğü devirdi. Bu hususta Suriye halkının acılarını ve özgürlük hasretinin ötesinde edebi bir yorumda bulunmanın, özellikle ilk etapta doğru olmayacağını düşünüyorum.
Ancak öte yandan Ortadoğu coğrafyasında, kukla rejimlerin altında gerçek bir devleti, onuru ve haysiyeti arayan halklar için de gerçek bir örnek oldu. Arap Baharı’ndan bu yana en çok acıları çeken ülke olan Suriye, sonunda özgürlüğüne kavuştu ve de Türkiye’nin büyük yardımlarıyla.
Bu durum en başta karşı devrim ülkelerini, yeni diktatörleri ve bölgedeki rejimleri rahatsız eden bir devrim oldu şüphesiz. Bu nedenle, Türkiye de dahil olmak üzere çok dikkatli olmalıyız. Bundan sonra Suriyelilerin inşa edeceği sistem, tüm halklar için de bir ışık olacak, bu durumu tehdit olarak gören rejimler için de korku…
Öncelik Suriye halkının insanca bir yaşama kavuşabilmesi, sonrası sonra diyelim…
Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım