Sultan Selim Rata Otvorio

Sultan Selim Rata Otvorio
Sultan Selim Rata Otvorio

Parry’nin zamanına dek on beş bin dizeden oluşan bir destanın henüz yazının kullanılmadığı bir kültürde tek seferde kompoze edilemeyeceği, bunun bir tek ortak bir çabayla veya yazıyla mümkün olacağı düşünülüyordu.

Batı kültüründe Homeros’un gerçekte var olup olmadığı yahut meşhur destanların müellifi olup olmadığı tartışmasının sırrını Karadağlı müslüman ve ümmi bir kasap vasıtasıyla çözmüşlerdi. Avdo Mecidoviç, köy kahvehanesinde guslesini çalarken bir yandan da destan söylüyordu. Gençliğinde hem tebaası olduğu hem de ordusunda görev aldığı Osmanlı Devleti’nden eser kalmamıştı. Nispeten uzak bir coğrafyada baba mesleği kasaplığa devam ederken “Sultan Selim harp ilan etti,” diye başlayan destanlarla eski görkemli günleri anıyordu.

Mecidoviç, kendi ortamında kendi hayatını yaşarken gözlüklü, top sakallı bir adam kendisini ziyaret eder. Adam, Boşnak bölgesindeki halk ozanlarını kaydettiğinden bahseder ve ondan da birkaç destan söylemesini ister. Bu kişi, ‘sözlü formül’ ekolünün fikir babası Milman Parry’dir. Parry, yıllar boyu Homeros’un epik eserlerini incelemiş ve bu metinlerde bazı tekrarlar keşfetmiştir. Örneğin destanda Akhilleus, çoğu zaman ‘çabuk ayaklı Akhilleus’ diye anılır. Şafak sökeceği vakit şair sık sık ‘gül parmaklı şafak’ der. Bütün bunlar, destanda kullanılan vezne uygun düşen, anlatımı kolaylaştıran ifadelerdir. Parry’nin zamanına dek on beş bin dizeden oluşan bir destanın henüz yazının kullanılmadığı bir kültürde tek seferde kompoze edilemeyeceği, bunun bir tek ortak bir çabayla veya yazıyla mümkün olacağı düşünülüyordu. Parry de aksi kanaatteydi. Bunu ispatlamak üzere yola çıkan Parry, kendini Mecidoviç’in yanında buldu. Mecidoviç de ona binlerce dizeden oluşan birçok farklı destanı icra etti.

Parry çalışmalarının tam meyvesini göremeden vefat edince yarım kalan bu görevi asistanı Arthur Lord tamamladı. Mecidoviç gibi Karadağlı ve Boşnak birçok halk ozanıyla vakit geçiren Parry ve Lord, ilginç birçok meseleye şahit olmuş.

Günün birinde Mecidoviç ve Parry, başka bir halk ozanı Mümin Vlahovlyak’tan ‘Beçiragiç Meho’ destanını dinlemişler. Bu, Mecidoviç’in önceden hiç duymadığı bir destanmış ve iki bin dize kadarmış. Parry, Mecidoviç’e dönüp “Bu destanın aynısını söyleyebilir misin?” diye sormuş. Mecidoviç de böyle bir şey yapmak istemediğini, Mümin destanı söylemişken üstüne destanı yeniden söylemenin ayıp olacağını ifade etmiştir. Ne var ki Mecidoviç, ısrarlara boyun eğmiş ve nihayetinde aynı destanı, daha tafsilatlı bir şekilde söylemeye başlamış. Mecidoviç destanı tamamladığında ortaya altı bin dize kadarlık bir eser çıkmış. Aradan on beş sene sonra Lord, Mecidoviç’ten yeniden bu destanı dinlemek istediğinde ozan, aynı destanı üç bin beş yüz dizeyle anlatmış.

Avdo Mecidoviç, tıpkı Homeros gibi kalıp ifadelerden faydalanarak destanlarını icra ediyordu. Yapılan tetkiklerde sırf karakterlerin değil, aynı zamanda muhtelif tasvir ve sözlerin de kalıplar vasıtasıyla destana tatbik edildiği saptanmış. Örneğin Mecidoviç, anlattığı destanda karlı bir orman manzarasına ihtiyaç duyduğunda bu tasviri içeren onlu hece veznine uygun bir kalıbı kullanıyordu. Bu kalıp, gerektiğinde her destanda kullanılabilirdi. Mecidoviç özelinde bu kalıplar daha detaylı bir yapıya da sahipti; zira kendisi, kişinin ata binmesi gibi attan inmesini bile anlatan detaylı ve ince tasvirli kalıplar kullanabiliyordu. Bu açıdan Avdo Mecidoviç, içinde bulunduğu ozanlar meclisinde de özel bir konuma sahipti.

Tabii Homeros’un aksine Mecidoviç’in destanları daha sade bir yapıya sahipti. Türlü tanrılar ve kutsanmış kahramanların hikayesi yerine sıradan kahramanların, tarihsel kişiliklerin hikayesini anlatıyordu. Bazı destanlarının başlıklarını sıralarsak bunu da pekala görebiliriz: Osmanbey Delibegoviç ve Paviçeviç Luka, Kara Ömerağa’nın Esareti, Sultan Selim’in Kandiya Fethi, Vezirin Travnik’e Varışı, İmparator Duşan’ın Prizren’deki Hastalığı, İsmail Oğlu Meho’nun Düğünü...

İnsanlık tarihinden beri sözlü olarak nesiller boyu aktarılan bilgi ve birikim ilginç şekillerde başka başka yerlerde kendini gösterebiliyor. İsimlerini bile öğrenmeyi ümit edemeyeceğimiz kadar uzak zamanlarda yaşayan insanların geliştirdiği veya keşfettiği sözlü aktarım kültürünün bir vakitler İzmir’de Homeros’a, sonrasında Obrov’da Mecidoviç’e teslim edilmesi ve en nihayetinde bu ikisinin arasında da bir köprü kurulması büyüleyici bir mesele. Belki günümüz insanı ve kadim insanlar arasında kurulmayı bekleyen böyle nice köprüler vardır.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım