Şöyle Başlayayım...
En iyisi ben bu yazıya başlamayayım hiç. Başlarsam işler karışacak. Ben yine en iyi bildiğim işi yapayım ve çalışmaya devam edeyim. Hiçbir halt bilmeden düşmanlık edene, arabamın markasına haset edecek kadar düşene, kazancımı merak meselesi yapana yetiştirecek lafım yok. Laf yetiştirmektense çalışmayı, üretmeyi tercih edeceğim ben yine galiba.
Şöyle başlayayım: Kıskançlık duy duyacaksan, ama sakın haset etme. ‘Onda var, bende de olsun’ de diyeceksen. Kıskan kıskanacaksan ki kıskanmasan çok şahane olur. Ama ne olur, lütfen, sakın ‘bende olmayan onda da olmasın, onda olan onda niçin var ki?’ diyerek kurutma kendini. Zira haset kurutur.
Şöyle başlayayım: Asıl olan eserdir hacı. Ürettiğindir. Ortaya ne koyduğundur. Magazinle uğraşmak seni daha iyi şair, daha iyi yazar, daha iyi entelektüel yapmayacak. Bir düşün ne demek istediğimi.
Şöyle başlayayım: Senin kıymetini kimse bilmeyecek. Çünkü edebiyat ve düşünce tarihi seninle var olmadı, sen olmayınca da bitmeyecek. Yani sadece varlığınla bir kıymet üretemezsin. Ama yine edebiyat ve düşünce tarihinden hareketle söyleyecek olursak o büyük birikimin ‘iyi bir şeyi’ ıskaladığı görülmemiştir. Üret hacı üret. Görünür olmayı bu kadar önemseme. Görünür olmak bugüne dair bir şeydir. Senin gibi büyük adamlar görünür olmayı değil kalıcı olmayı önemserse iyi olacak her şey.
Kendi dostsuzluğunu, kendi arkadaşsızlığını düşünüp bununla hesaplaşmak yerine niçin dostlarıyla, arkadaşlarıyla hareket eden insanlara ‘çete’ diyorsun?
Şöyle başlayayım: Senin ‘hoca, âlim, üstat’ dediğin adama benim ‘hoca’, ‘alim’, ‘üstat’ dememem senin değil benim sorunumdur. Ben algılayış gereği ‘Arapça nizami ibare okuyan adam’a hoca, ‘kendisinden evvel ortaya konulan hususları yarım yamalak şekilde tekrar etme başarısı gösteren adam’a âlim, ‘etrafına topladığı isimsiz gölgelerle iktidar devşiren adam’a üstat diyemiyorum. Karakterim böyle. Takılma sen bana.
Şöyle başlayayım: Şu isimsiz gölge meselesi mühim. Güya ‘ahlaki üstünlük’ taslayıp bunu da ‘isimsiz bir neseb-i gayrı sahih birey’ olarak yapmaktaki hatanı azıcık düşünsene! Sanal bir karakter üretmedeki hatanı da azıcık! ‘Karşındaki insana seninle adam gibi kavga etme fırsatını bile veremeyen sinik bir korkaksın altı üstü’ diyeceğim sana da gerçek bile değilsin ki, niçin diyeyim?
Şöyle başlayayım: Hacı. İnsanın dostları, arkadaşları onlarla birlikte hareket edebilmek içindir. İnsanın dostuyla, arkadaşıyla hareket etmesi çirkin bir şey değildir. İnsanın dostunu, arkadaşını desteklemesi kötü bir şey değildir. Kendi dostsuzluğunu, kendi arkadaşsızlığını düşünüp bununla hesaplaşmak yerine niçin dostlarıyla, arkadaşlarıyla hareket eden insanlara ‘çete’ diyorsun?
Şöyle başlayayım: Ben varlığımla elinden bir şey almıyorum. Sense sadece var olduğum için benim seni engellediğimi düşünüyorsun. Çünkü hastasın. Net.
- Şöyle başlayayım: İnsanların sana iltifat etmemesi benim sorunum değil. Senin ‘ben dururken buna niçin iltifat ediyorlar’ demen ise senin sorunun. Ne yapayım biri bana iltifat ediyorsa? Ne edeyim biri bana dostluğunu, arkadaşlığını açıyor ve seni buna değer bulmuyorsa.
Asıl olan eserdir hacı. Ürettiğindir. Ortaya ne koyduğundur. Magazinle uğraşmak seni daha iyi şair, daha iyi yazar, daha iyi entelektüel yapmayacak. Bir düşün ne demek istediğimi.
Şöyle başlayayım: Güce sahip olmak ayıp bir şey değildir. O gücün nasıl kullanıldığıysa ahlaki bir meseledir. Oysa sen güce sahip olana sürekli ‘niçin güçlüsün’ diye soruyorsun. O gücü nasıl kullandığı ile ilgili tek bir eleştiri cümlen yok. Salak mısın?
En iyisi ben bu yazıya başlamayayım hiç. Başlarsam işler karışacak. Ben yine en iyi bildiğim işi yapayım ve çalışmaya devam edeyim. Hiçbir halt bilmeden düşmanlık edene, arabamın markasına haset edecek kadar düşene, kazancımı merak meselesi yapana yetiştirecek lafım yok. Laf yetiştirmektense çalışmayı, üretmeyi tercih edeceğim ben yine galiba.
Anlamıyorsun değil mi? Çünkü niçin anlayasın ki? Anlamadan dinlemeden düşmanlık etmenin eşsiz pozisyonuyla tatmin olmak dururken anlamaya çalışarak kendini niçin yorasın ki?