Siyah güzeldir
Steve Biko, 1968’de Güney Afrika Öğrenci Birliğini kurup 1972’de Siyah Toplum Kongresi’nin kurucuları arasında yer aldı. Apartheid rejimiyle sert bir şekilde mücadeleye başladı. Mücadelenin adı: Siyahi Bilinç Hareketi’ydi. Bu, Amerika’da başlayan ve kültürel etkileşim yoluyla dünyanın pek çok yerini etkileyen bir sürecin devam niteliğindeydi. Ve slogan şöyleydi: Siyah Güzeldir.
1976 yılının yaz ayları… Güney Afrika’daki Soweto şehri gergin zamanlarını yaşıyordu… Öyle ki içinde ortaöğretim ve lise öğrencilerinin de bulunduğu binlerce insan ırk ayrımcılığını protesto etmek için yürüyordu. Ancak 16 Haziran 1976’da, ırk ayrımına karşı yürüyen 700 ortaokul ve lise öğrencisinin bir kısmı, ırkçı beyaz rejim tarafından katledildi. Bu, beyaz ırkın egemenliğine dayanan rejimin ne ilk ne de son katliamı olacaktı.
Irk temelli oluşturulan bu sistem, ilk defa 1948’te, Hollanda’dan Afrika’ya yerleşen kolonistlerin yani Afrikanerlerin partisinin yerel seçimlerini kazanmasıyla uygulamaya kondu. Afrikanerlerin partisi olan Ulusal Parti’nin ezici bir çoğunlukla seçimi kazanması şaşırtıcı değildi; çünkü burada sadece beyazlar oy kullanabilmişti. Toplumsal katmanların hiyerarşik bir şekilde statülerinin olduğu bu sistemde, genel olarak sosyal statünün en üst tabakasında Beyazlar, sonra sırasıyla Hintliler; Asyalılar, Melezler ve Siyahlar yer almaktaydı. Bir diğer ifadeyle siyahlar toplumun en alt tabakasını oluşturuyor, pek çok haklardan yoksun bırakılıyor ve tabiri caizse beyazların köleliğini yapıyordu. Irk ayrımını esas alan bu sistemin adı da Afrikaner dilinde Apartheid’di. Bu sözcük “ayrılık” anlamına geliyordu.
Bu rejim, siyahların hak ve hürriyetlerinin korunmasını yasaklamış hatta siyahların beyazların bölgelerine girişlerini pasaportla kontrol altına almıştı. Durum bu denli vahimdi. İşte bu koşullarda, Nelson Mandela, Walter Sisulu ve Oliver Tambo gibi liderlerin inisiyatifiyle başlayan siyahi hareket kendini hissettirdi. Afrika Ulusal Kongresi nezdinde gençlik kollarının kurulmasıyla büyüyen bu harekette, ırkçılığa karşı mücadele ediliyordu. Önce sadece siyahların hareketi olarak kabul edilen bu girişim daha sonra diğer ırkçı tutumlarla da mücadeleyi esas aldı.
Özellikle “Siyah olmak, deri rengiyle ilgili bir mesele değildir; siyah olmak, zihinsel bir yaklaşım meselesidir.” diyen Steve Bantu Biko adlı genç, bu mücadelenin merkez isimleri arasındaydı. Kendisi Apartheid Rejiminin kuruluşundan iki sene önce King Williams’da doğdu. 4 kardeşli bir ailenin üçüncü ferdiydi. Büyük düşlerinin peşinde koşmak için üniversiteye girdi. Natal üniversitesinde tıp okurken Siyahlara yapılan ırkçı muameleden epey etkilendi. İşte bu koşullarda, 1966’da Apartheid ırkçı paradigmasının varlığını sorgulamış, siyahi harekete katılmış ve etkili konuşmalarıyla kısa sürede önemli liderlerden biri olmuştu.
Steve Biko, 1968’de Güney Afrika Öğrenci Birliğini kurup 1972’de Siyah Toplum Kongresi’nin kurucuları arasında yer aldı. Daha sonra bu kongre; 70 ayrı grubu, Güney Afrika Öğrenci birliğini, Gençlik Örgütleri Ulusal birliğini ve Siyah İşçiler Projesini birleştirdi. Söz konusu örgütlenme Apartheid rejimiyle sert bir şekilde mücadeleye başladı. Mücadelenin adı: Siyahi Bilinç Hareketi’ydi. Bu, Amerika’da başlayan ve kültürel etkileşim yoluyla dünyanın pek çok yerini etkileyen bir sürecin devam niteliğindeydi. Ve slogan şöyleydi: Siyah Güzeldir.
- Siyah’ın çirkin, kötü ve şeytani bir şey olarak gösterildiği Batı kültürüne karşı bu slogan, bir isyanın adıydı. Siyah deri, saç ve diğer özelliklerin utanılacak şeyler olmadığı, aksine güzel olduğu, anlatılmaya başlandı. Ayrıca “Siyah güzeldir” ile aşağılanan, onurları ayaklar altına alınan, ruhları bile köleleştirilen insanlara özgüven aşılanıyordu.
Siyah Bilinç de siyaha atfedilen pejoratif ve küçümseyici dilin alaşağı edildiği bir durumdu. Buna göre, Siyahlar kölelikten itibaren yaralı bilinçlerini onarmaya başlamalıydı. Zira siyahların kendilerine yapacakları en büyük iyilik kendilerine gelmelerini sağlamak ve ona özgüven ile özsaygı yüklemekti. Bundan sonra da siyahi bilinci taşıyan bir taban örgütlenmesine gitmek amaçlandı.
Elbette ırkçı rejimin buna hiçbir şekilde tahammül edemiyordu. Tıpkı 1976 Soweto ayaklanmasında olduğu gibi, pek çok eylemde, tanklarla tüfeklerle siyahilerin alanlarına girdiler. Kalabalığın üzerine rastgele ateş açtılar. Askerler ellerindeki makineli tüfeklerle yaralıları öldürüyor, daha sonra da araçlarıyla kalabalığı takibe başlıyordu. Takibe alınanların başında da Biko geliyordu. Biko, deyim yerindeyse rejim bekçilerinin uykularını kaçırıyordu.
Fakat çok geçmeden, 18 Ağustos 1977’de bir Apartheid rejimi polisi tarafından tutuklandı. 101 gün boyunca türlü türlü işkenceye maruz kaldı. 101’inci günün sonunda çırılçıplak şekilde bindirildiği bir kamyonetle 1100 km uzaklıktaki Proteria’ya götürüldü. 12 Eylül günü hastaneye kaldırılmak durumundaydı. Fakat vücudu bu ağır yolculuğa dayanamamış ve ciddi tahrip görmüştü. Yapılacak pek bir şey yoktu. Zaten bir röportajında şöyle demişti: “Bakın, bana böyle davranmak istiyorsanız, beni kelepçelemek ve ayaklarımı birbirine bağlamak zorundasınız. Size karşılık vermeme izin verirseniz, kesinlikle cevap vereceğim. Ve korkarım niyetiniz bu olmasa bile, sonuçta beni öldürebilirsiniz.” Gerçekten de öyle yapmıştı. Karşılık vermiş ve sonuçta Steve Biko ölmüştü. İçişleri Bakanlığınca yapılan açıklamada açlık grevi nedeniyle öldüğü bildirildi. Cesedi uzun bir süre kimseye gösterilmemişti. Fakat ailesi bu işin peşini bırakmadı ve uzun süren bir bekleyişin ardından Biko’nun cansız bedeni ailesine teslim edildi. Cenazesine dünyanın çeşitli yerlerinden binlerce insan katıldı. Hükümet Siyahi Bilinç hareketiyle irtibatlı görünen örgütlerin bu cenazeye katılmasını özellikle engelledi.
Biko, öldüğünde 31 yaşındaydı. “Ezenin elindeki en etkili silah, ezilenin bilinç düzeyidir.” demişti. Ülkesindeki siyahilerin farkındalığını artırmak için çabalayıp durmuştu. Bir süre sonra sadece Güney Afrikalıların değil, dünyadaki tüm siyahların ve mazlumların sesi olmayı başardı. İşte bu sebeple adına şarkılar ve romanlar yazıldı, filmler çekildi. Çünkü o, mücadelesi ve işkencesiyle öldürülmesi sonucu ırkçılığa karşı sürdürülen siyah direnişin simgesi olmuştu. 2002’de Nelson Mendala onun için şöyle diyordu: “Güney Afrika çapında ateşi yakan ilk kıvılcımdı. Gençlere ve öğrencilere mesajı basit ve açıktı: Siyah Güzeldir! Siyahlığınla gurur duy! Ayrıca, gençliğimize, üç yüz yıldan fazla beyaz kuralının sonucu olarak doğan aşağılık duygusundan kurtulmalarına ilham kaynağı oldu.”
Biko adına Peter Gabriel tarafından bestelenen ve yorumlanan şu şarkı da siyah Afrika’nın özgürlük şarkılarından biri oldu ve tüm dünyaya yayıldı. Sanırım bize onu bu şarkıyla anmak düşüyor:
Eylül 77
Port Elizabeth’te hava güzeldi.
İşler bu rutinliğiyle aynıydı.
619 nolu hücrede
Ah Biko, Biko, sadece Biko
Ah Biko, Biko, sadece Biko
Adam öldü
Gece uyumayı denediğimde
Sadece kırmızı renkte hayal edebilirim
Dış dünya sadece siyah ve beyaz
Ölümün ise tek rengi var
Ah Biko, Biko, sadece Biko
Ah Biko, Biko, sadece Biko
Adam öldü
Bir mum üfleyebilirsin
Ama ateş atamazsın
Alevlere kapıldığında
Rüzgar onu uçuracak
Ah Biko, Biko, sadece Biko
Adam öldü
Ve dünyanın gözleri önünde şu an izlenen, sadece izlenen