Seçim simülasyonu yahut başkalaşarak mutlu olma safsatası
Modern insan, kendi seçimleri doğrultusunda "ideal benliğine" daha çok yaklaşabileceğine inanıyor. Öte yandan yaptığı seçimler kimliğini yani kendisini oluşturan toplum ve inanç ekseninde gerçekleşmediği gibi dış etkenlerden soyutlanmış kendi salt seçimleri de değil. Birey seçimlerinde içinde yaşadığı toplumdan ve inançtan kaçındığı ölçüde popüler toplum ve köksüz/kimliksiz modern kavrayış eksenine tabi oluyor. Bu tabi oluş, bireyin "kendi olma" arzusunu içinde bulunduğu toplumdan uzaklaşarak tatmin ettiğini düşündürse de kendi dışında başka bir şeye dönüşerek kimliğine yabancılaştığının farkına varmasına imkân tanımıyor...
Sanayi devrimi, ilerlemeci ve yayılmacı yapısıyla birlikte hayatlarımızı doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen sayısız değişimi çağlayan bir akarsu gibi beraberinde sürükledi. Son kertede geldiğimiz nokta göz önünde bulundurulduğunda içinde insan bulunan her yapının ve olgunun kapitalizm süzgecinden geçirilip yine onun kar elde edebileceği yöne evrildiğine şahitlik etmekteyiz. Geçtiğimiz yirmi yılda gücüne güç katarak nesilleri etkileyen seçim ideolojisi de bu bağlamda değerlendirilebilir. Önceleri toplumun ve inancın etkisiyle çok da komplike olmayan seçme mefhumu dur durak bilmeden pompalanan bireyselleşme akımıyla birlikte korkutucu boyutlarda kompleks bir yapıya dönüştü. Öyle ki günümüz bireyi diş macunundan tutunda cinsel yönelimlerine, çocuk sahibi olup olmamaya hülasa insanı insan yapan tüm değerler üzerinde seçim yapma hakkına sahip.
Modern bireylere tanınan bu seçenek bolluğu ve özgürlüğü biraz deşildiğinde temelde rasyonel seçim dayatmasının bulunduğu anlaşılıyor. Bu dayatma bireye hayatının hemen her alanında rasyonel seçimlerle hakimiyet kurabileceğini/mutlu olabileceğini fısıldıyor. Dayatmanın uzantısı olarak kişi, adeta bir bilgisayar gibi "0 1" temelli kodlar arasından en mantıklı olanı seçip hayatını yönetmekle meşgul oluyor. Ne yazık ki bu alanda bolluğun çağrıştırdığı güvenden bahsetmek pek de mümkün görünmüyor.
Seçenek bolluğunun ağırlığı altında adeta kemikleri çatırdıyor modern insanın. Bunca seçenek içinden muhtemel her seçimin doğuracağı bütün olasılıkları hesaplayarak rasyonel bir seçim yapmaya çalışmak günümüz insanını bir üst akıl/otorite arayışına itiyor. Tam bu noktada kişisel gelişim endüstrisi devreye giriyor. Nasıl başarılı/mutlu olunacağının formüllerini veren kitaplar, yaşam koçları, kurslar, seminerler...
Modern bireyin hayatı bilgisayar simülasyonlarından çok da farklı değil artık.
İnsanlar duygusal seçimlerini de bu formüller üzerinden yorumluyorlar artık. En duygusal kararlar mantık gölgesinde yitip gidiyor. Modern bireyin hayatı bilgisayar simülasyonlarından çok da farklı değil artık. İnanç ve toplum otoritesinden kendini soyutlayan birey Bülent Akyürek'in deyimiyle kişisel gelişim dinine ve "ben" inancına yem oluyor. Duyguları cımbızlanmış modern toplum ayrı ayrı fakat birbirinden pek farklı olmayan simüle hayatlar yaşıyor. Her seçim bir şekilde dönüp dolaşıp tüketim ekonomisinin dükkânlarında son buluyor. Modern insan popülerizim etkisiyle kendi olarak yaptığı her seçimle kimliğinden biraz daha uzaklaşıyor, başkalaşıyor. Sonsuz seçim furyasının geldiği son noktaysa konu hakkında düşünenleri her şeyin daha yeni başladığına ikna eder nitelikte. Bir sosyal paylaşım platformunda kendisini "influencer" olarak tanımlayan sosyal medya fenomeninin hezeyanı bu taze başlangıca delil olarak gösterilebilir belki de.
Her seçimin bir vazgeçiş olduğunu anıştıran arkadaş şöyle diyor paylaşımında: "Bir şeyler için bir şeylerden vazgeçmek artık hiç çekici değil. Her şeyi aynı anda istiyorum." Sonsuz seçme hakkı modern birey için hiç de çekici değil artık. Seçim yapmadan isteği her şeyin bir cennet tasavvuruyla bir arada kendisine sunulmasını arzuluyor modern insan. Tüketim endüstrisinin bu talebi yüzünü ekşiterek geri mi çevireceği yoksa ellerini ovuşturarak memnuniyetle kabul mu edeceği merak konusu.
- Modern insan kendi seçimleri doğrultusunda "ideal benliğine" daha çok yaklaşabileceğine inanıyor. Öte yandan yaptığı seçimler kimliğini yani kendisini oluşturan toplum ve inanç ekseninde gerçekleşmediği gibi dış etkenlerden soyutlanmış kendi salt seçimleri de değil. Birey seçimlerinde içinde yaşadığı toplumdan ve inançtan kaçındığı ölçüde popüler toplum ve köksüz/kimliksiz modern kavrayış eksenine tabi oluyor.
Bu tabi oluş bireyin "kendi olma" arzusunu içinde bulunduğu toplumdan uzaklaşarak tatmin ettiğini düşündürse de kendi dışında başka bir şeye dönüşerek kimliğine yabancılaştığının farkına varmasına imkân tanımıyor... "Saç uçlarından ayak tırnaklarına kadar her şeyi kendin seçtin ve sonunda senden hiçbir şey kalmadı sende!". Yazıyı bitirirken İsmet Özel'e kulak verelim: "Ne kadar kendi oldu insan/ O kadar başka."