Sanatın gücü siyonizmi korkutur
Filistin’in direnişini sanat ve tarihi birleştirerek umut mesajına dönüştüren “Kubbe, Filistin Zaman Tüneli” küratörü ile eserler ve mesajları üzerine konuştuk.
Dehşetli bir soykırım yaşanırken, bu sergi bize ne söylüyor?
Sanat görünmeyeni görünür kılar, karanlıkla olana ışık tutar. Aklınıza kazır, gönlünüze nakış gibi işler. Bugün dijitalde bize en hızlı ulaşan tepkiler, eylemler sanatın desteğini alan veriler. Sanat güzel olanı göstermek zorunda değil, güzel olmak zorunda zaten değil. Bu çok karıştırılan bir anlam. Soykırımı nasıl güzel gösterebilirsiniz ki? Tam aksine hiç de güzel olmayanı en etkili biçimde ortaya koymalısınız! İşte tam bu noktada bu serginin fikri ortaya çıktı.
Kubbe sergisi, kubbelerden oluşan bir yapıda. Kubbeler dizayn edilirken Filistin tarihiyle nasıl bütünleştirildi?
Asırlardır hizmet veren Mimar Sinan’ın şaheserlerinden olan yadigar bir binada dokuyu ve mimari imkânları, eserler ile birbirlerine destek olacak biçimde değerlendirdik. Sonucunda altı kubbe, altı sanatçı, altı dönemden oluşan bir dünya kurgusuna ulaştık.
Bu altı kubbe alanında her bir kubbe altındaki tarihsel serüvene gönderme yapıyor. Burada hedefimiz eserlerin tarihi olaylara yönelttiği vurgu ile farkındalığın görsel öğelerle desteklenerek, bir nevi hak ihlallerini karakterize ederek mücadele bilincini diriltmek. Serginin sol akışında yer alan tarihi okuma, yine serginin ona eşlik eden koridorunda hayat buluyor.
Serginin girişinde bizi beyaz rengin hâkim olduğu bir enstalasyon karşılıyor. Serginin mesajına dair ne söylüyor?
Sergiyi umutla başlatıp yine umutla sonlandırdık. Vahyin ve temizliğin rengi olan beyaz renk ile umut temalı başlayan 1. Kubbe, 6. Kubbe’de bitmeyen umut ile sonlanıyor. Güçlüye karşı sabrın ve müjdelenmenin temsil edildiği Ebabiller ve her şeye rağmen yeşeren dallarıyla “Zeytin Ağacı” son kubbenin hemen altında bekliyor.
Öyle ki Allah’ın üstüne yemin ettiği “Zeytin Ağacı”, bu topraklarda hepimizden eski. Geçmişin ve bugünün şahidi olan “Zeytin Ağacı”, bu toprakların yarın da hikâyesini anlatıyor. Yine aynı bölümde yer alan “Gök Kubbe” isimli çalışma ise sonsuz özgürlük hissiyatıyla sergiyi noktalamakta. Bu umutta ve özgürlüğün arkasında henüz yazılmamış ve gelişi umutla beklenilen bir Filistin var.
Çalışmalardan biri olan “Kırık Düşler: Eğitim Savaşı” hangi olaylara ve kaynaklara atıflarla çıkıyor karşımıza?
Hâlihazırda eğitim hayatını sürdüren genç sanatçımız M. Görkem Gül’ün çalışması kendi de bir öğrenci olması nedeniyle oldukça anlamlı.
“Kırık Düşler: Eğitim Savaşı”, zor günler yaşayan Filistin topraklarında eğitim haklarından mahrum kalan Filistinli gençlerin bilgi edinme haklarına vurgu yapan bir eser. Filistin topraklarında yaşayan insanlar, yıllardır süren çatışmalar ve siyasi belirsizliklerin gölgesinde yaşam mücadelesi vermekte. Ancak bu mücadele sadece fiziksel boyutta değil, aynı zamanda eğitim hakkı gibi temel bir hakka erişim mücadelesiyle de sürmekte, eseriyle de sanatçı uluslararası toplumun bu konudaki duyarlılığının artmasını hedeflemekte.
Dijital eserlerden oluşan seçkiniz de var. Burada artık görseller değil harfler de sergiye dâhil oluyor. Burası bize anlatıyor?
Evet dijital olarak yer alan iki eser seçkimiz var. Bunlardan biri “İsimleriyle Anılanlar: Filistin’in Kayıp Çocukları”, adıyla yapılan işgal altındaki Filistin topraklarında yaşamlarını yitiren çocukların anılarını canlandırmayı hedefleyen bir sanat enstalasyonu. Ekrana yansıyan yüzlerce isim, Filistin’in her köşesinden gelen kayıp çocukların hatırasını yaşatıyor. O isimler, birer kelime gibi görünse de aslında her biri, bir çocuğun yaşam öyküsünü, ailesinin acısını ve bir ülkenin yasını temsil ediyor. Diğer seçkimiz ise “Diriliş” isimli video art, tek cümle sanırım çalışmanın duygusunu tanımlayacaktır: “Kıyamet yeni bir dirilişi müjdeler.”
Filistin bilinci oluşmasında sembolleştirme ve sanatın rolünü sizden dinleyelim mi? Dolayısıyla serginin sizin için en kıymetli yönü nedir diye sorarak sorularımı tamamlamış olayım.
Sanatın gücünün farkındaysak aslında bu etkinin ne kadar hızlı olabileceğini hemen kavrarız. Gazze’yi açık hava hapishanesine döndüren korkunç beton bloklar üzerine uygulanan müthiş etkili ve bugün direnişin sembolüne dönmüş -özellikle Banksy’nin çalışmaları- sprey boya ile yapılmış duvar resimlerini herkes bilir. Veya Naci el Ali’nin 1969’da çizdiği Hanzala figürü başlı başına çok güçlü bir göstergedir artık. Yarım asrı geçkin yaşı ve çizerinin dediği gibi ancak evine döndüğünde büyüyecek bir çocuk olan Hanzala o kadar güçlü bir farkındalık oluşturmuş olacak ki, Siyonizm’i korkutmuş, sanatçısının suikasta uğramasına neden olmuştur. Yine benzer toplumsal farkındalığa örnekler hepimizin çok iyi bildiği Filistin’e dair yazılmış şiirler, şarkılar ve kitaplar olur. Özetle “Belki şiir uçak düşüremez ama pilotun kafasını karıştırabilir.”
Sanat aslında sizin her zaman hemen önünüzde ama göremediğinizi veya tam aksine gölgede kalanı da görünür kılabilir. Çünkü süreci, fikri, objeyi veya hissiyatı akışın, durgunluğun içerisinden çeker alır güçlü bir ışık tutar, düşünce kaosu oluşturur.