Saklanbaç
Oyunların bile kuralları, kendine özgü etik değerleri varken, böylesine gözlerin kararmış, kana doymamasını anlamak imkânsız…
Çocukken hiç saklambaç oynadınız mı? Ebe sırtını dönüp gözlerini kapatır; 1,2,3 diye sayar ve uyarısını yapar:” Önüm, arkam, sağım, solum sobe” yani etrafımdaysan gözümü açmadan seni sobeliyorum der. Ardından da son uyarısını yapar:” Saklanmayan ebe!” Gözünü açar ve oyun başlar. Yani tüm dünyada oyunların bile kuralları, hassasiyeti hatta ahlakı vardır.
Çocuklara baktıkça, büyüklere şaşıyorum. Sizin de dikkatinizi çekiyor mu bilmem ama bazıları nasıl da hiç çocuk olmamış gibiler… Koca adamlar sanki hiç oyun oynamamış, hiç düşüp dizini yaralamamış, hiç annelerinden babalarından oyuncak istememiş ve daha kötüsü hiç masum olmamış gibiler… Küçücük çocukların kâbusu olmayı kendi koca benliklerine, makamlarına ve kimliklerine nasıl yakıştırıyorlar? Oyunların bile kuralları, kendine özgü etik değerleri varken, böylesine gözlerin kararmış, kana doymamasını anlamak imkânsız…
Onlar yüzünden oyun oynamayı unutan çocuklar bir de hayatta kalmak için çabalıyor. Çocuklar; savaşın ne olduğunu bilemez, sadece barışın ne olmadığını görürler. Ne garip… Her şey “21. yüzyıldayız yahu” denilen, insanlığın sürekli ileri gittiği, medeniyetin, demokrasinin hat safhada olduğu bu çağda, tüm dünyanın gözü önünde yaşanıyor. Çocuklar oyun oynayabilmek yerine birbiri ardına patlayan bombalardan, havada ıslık çalarak gelen mermilerden ve ölümden saklanmaya çalışırken; dünyanın da acımasızlığı ile tanışıyorlar. Yanı başlarında annelerinin, babalarının ölümlerini görüyorlar, hem de bir daha hiç unutamayacakları şekillerde… Kimsenin kimseye son kez sarılamadığı ama her gün vedalaştıkları hayatlara mahkûm ediliyorlar. Kan gölü sokaklar, kan kokusu sarmış mahalleler, ölüme rengi şehirler…
4 yaşındaki bir çocuk saklandığı yerde kapatmış gözlerini, geldiğinde namlu onu görmesin diye…
O namluyu tutan koca adam, sanki kendisi hiç çocuk olmamış gibi basmış tetiğe…
Sanki o 4 yaşındaki minik bir çocuk, onu boğabilirmiş gibi düşünmüş küçücük elleri ile…
Çocuk ölmezse şayet, çocukluğu zaten çoktan ölmüş oluyor. Evleri, okulları, parkları, en önemlisi onların hayatları yıkılıyor. Düşünün; kalpleri paramparça, uykuları bölük pörçük, patlamanın şiddetinden kulağı uğuldayan, korkudan titreyen, kocaman şaşkın gözlerle ne olup bittiğini anlamaya çalışan küçücük bir çocuğa, bu olan biten nasıl anlatılabilir? Bir çocuğun yüzüne, toprak elde etmek için ölmesi gerektiği nasıl söylenebilir?
Bugün yaşananlar bir tartışma değil, bir kavga değil, bir Müslüman ile bir Yahudi’nin savaşı hiç değil. Bu sadece vicdansızlık... Hiç çocuk olmamış birinin yapabileceği türden bir acımasızlık.