Ren altınına inat çakıl taşları

Wagner’in İskandinav ve Cermen mitolojisinden esinlenerek yazdığı Nibelung Yüzüğü tetralojisinin ilki olan ‘Ren Altını’ bu öyküyle başlar.
Wagner’in İskandinav ve Cermen mitolojisinden esinlenerek yazdığı Nibelung Yüzüğü tetralojisinin ilki olan ‘Ren Altını’ bu öyküyle başlar.

Paradan yapılmış adamlar vardır, adeta Yüzük Dörtlemesi’nin içinden çıkmış gibidirler. Güce sahip olmak için güzel ve iyi nice şeyden vazgeçmişler,o gücün de hayrını görmemişlerdir. Sevimsiz ve hırsız Alberichler güç sarhoşluğuyla körleşmişler, yüce dağları ben yarattım havasında gezerken küçük tümseklere takılıp koca burunlarının üstüne devrilmişlerdir.

Nibelung Kralı suratsız cüce Alberich, Ren Nehri kıyılarında üç su perisiyle karşılaşır.

Perilere (Ren kızları) iltifatlar ederek aşkını ilan eder. Oyunbaz perileri yakalamaya çalışırken perilerin çevresinde yüzdükleri kayalıkta parıldayan altın, gözüne çarpar. Kızlar bu altına sahip olup ondan yüzük yapan kişinin sınırsız güç sahibi olacağını söylerler. Altını elde edebilmek için bir şart vardır; aşktan vazgeçmek.

Kızlar bu altına sahip olup ondan yüzük yapan kişinin sınırsız güç sahibi olacağını söylerler. Altını elde edebilmek için bir şart vardır; aşktan vazgeçmek.


Kendilerini seçeceğinden emin perilerin alaycı sözlerine rağmen Alberich kayalıklara tırmanır. Aşkı lanetliyorum diyerek altını kayadan söküp alır ve suya dalıp kaybolur. Sahne kararır, perde kapanır.

Wagner’in İskandinav ve Cermen mitolojisinden esinlenerek yazdığı Nibelung Yüzüğü tetralojisinin ilki olan ‘Ren Altını’ bu öyküyle başlar. Alberich çaldığı altından bir yüzük yapmış ve yüzük tüm sahiplerine felaket getirmiştir. Paradan yapılmış adamlar vardır, adeta Yüzük Dörtlemesi’nin içinden çıkmış gibidirler. Güce sahip olmak için güzel ve iyi nice şeyden vazgeçmişler, o gücün de hayrını görmemişlerdir. Sevimsiz ve hırsız Alberichler güç sarhoşluğuyla körleşmişler, yüce dağları ben yarattım havasında gezerken küçük tümseklere takılıp koca burunlarının üstüne devrilmişlerdir.

Paradan yapılmış adamlar vardır; hepsi cüzdanlarını ceketlerinin sol iç cebinde taşırlar. Kalplerine en yakın yerde. Kendini güvende hissettirir bu sıcak temas. Hani olur da birisi yanaşır ve yardım isterse, yolunu açmak için belki eli cebine gider. Çünkü yolunu hep böyle bulmuş, engelleri hep böyle aşmış, başkalarının önüne hep bu sebeple engel çıkarmıştır. Olur da insan yanı ağır basarsa hazin bir olay karşısında ve vicdanı konuşmaya başlarsa onu rüşvetle susturmaya çalışır. Vicdanı önce secde eder bu cömertliğine ve inzivaya çekilir uzun süre.

  • Paradan yapılmış adamlar vardır, teşviklere ve aflara yaslanıp oturduğu yerde işkembelerini dolduran, atanamamış Lordlar Kamarası üyeleri. Görgüsüzlüğü görkem vehmedip altın varaklı aptallıklarla dolu malikanelerinde vakitlerini ve çaldıkları şirket sermayesini harap etmekle meşguller.

Şatafatta müsrif yatırımda eli sıkı aylaklar sadece aynalarla dostluk kurabiliyorlar. Ruhları emekliye ayrılıp bedenleri boş bir çerçeve gibi kaldığından mıdır nedir çoğu baktıkça kendilerini gördükleri boş çerçevelere binlerce doları tereddüt etmeden verebiliyorlar.

Paradan yapılmış adamlar vardır, teşviklere ve aflara yaslanıp oturduğu yerde işkembelerini dolduran, atanamamış Lordlar Kamarası üyeleri.
Paradan yapılmış adamlar vardır, teşviklere ve aflara yaslanıp oturduğu yerde işkembelerini dolduran, atanamamış Lordlar Kamarası üyeleri.

Paradan yapılmış adamlar vardır. Arsa payları, imar geçecek yerler, orman vasfını yitirmiş araziler onlardan sorulur ve onlardan sorulur danışmanların takıldığı kafeler ve onlardan sorulur belediye başkanlarının çocuklarının hesap numaraları.

Paradan yapılmış adamlar vardır ve bunlar ekonomiyi çok iyi bilirler. Bütçe planları ezberlerindedir. Döviz kurlarını, Londra piyasasını, Wall Street spekülasyonlarını, leasing şartlarını bir çırpıda anlatırlar size. Konuştuklarında rakamlar uçar akbabaların kanatlarında, rakamlar konar en belalı olasılıklara. Huzur ellerini çekmiştir ellerinden, cari açıkta kalmış gibi kıçları sürekli karanlık kabuslar görürler. Feri sönmüş gözleri, mazluma sağır kulakları, haksızlığa karşı suskun dilleri çok reel pek politiktir.

Zehirle marine edilmiş ve ağızlarının içinde bekletilmiş bencillik, pembeleşinceye kadar yalayıp durur kendi dudaklarını.

İhtiras, tamah, kibir ve cimrilikten yapılmış gösteriş budalaları vardır ve her biri suratsız cüce Alberich’in akıbetine doğru yürümektedir. Buna rağmen onlara akıllı ve başarılı deniyor bu çağda. Benimse tanıdığım en akıllı insan bir deliydi, Selami abi. Sakalında paslı bir gün batımı vardı. Mahallenin çocukları onun kurtadam olduğundan şüpheleniyordu. Bazı geceler bağıra çağıra konuşurdu, konuşurdu ama ne dediğini ve kiminle konuştuğunu hala kimse anlayabilmiş değil. O gecelerin sabahında da iki üç saat donmuş gibi kahvenin önündeki kaldırımda uzanırdı. Sonra hiçbir şey olmamış gibi kalkar, üstünü başını silkeler ve kahveye girerdi.

Selami abi elleri ceketinin cebinde gezer, cebinde bir avuç çakıl taşı ellerine eşlik ederdi. Soranlara, benimle gömülecek şeyin hamalıyım, derdi. Yıllar önce son konuşmasını yaptı ve uzandığı yerden bir daha kalkamadı. Tanıdığım en akıllı insandı, kimse bilmiyor hala geceleri kime ne anlattığını ve bilmiyorum acaba mezara cebindeki çakıl taşlarını da götürebildi mi?