Prof. Dr. Erol Göka: Mecnun yaşasaydı işsiz kalırdı
ÇABUKKONUŞMA'da bu ay Rıdvan Tulum, Erol Göka'ya "Mecnun yaşasaydı ne iş yapardı?" diye sordu. 2020'lerde bir Mecnun, o büyük hikâyedeki hâlini koruyabilir miydi, aşkını nasıl yaşardı, Mecnun Mecnun olma şansını yitirdi mi? Rıdvan Tulum sordu, Prof. Dr. Erol Göka yanıtladı.
"Mecnun bugün yaşasaydı ne iş yapardı?" ilk sorum bu Erol Hocam, ne iş yapardı ve ona ne gözle bakardık? Bir de Mecnun, Mecnun olarak 2020'lerde görülebilir miydi?
Çok zor soru... Büyük ihtimal işsiz olurdu ama medya ve sinema sektörüne bir yerinden girebilirse epey fanatiği olan biri de olabilirdi. Psikiyatri kliniğine veya akıl hastanesine kapatır mıydınız diye soruyorsan sanmıyorum. Zira çok şükür ki, bu konularda en titizlenen yine bizim meslektaşlardır. Mecnun, mecnun olma şansını bırak 2020'leri, epey zaman önce yitirdi.
Bana kalırsa Mecnun'u fark etmezdik, yaşasaydı bile. Yine de Mecnun bugün yaşasaydı onu tedavi ederdik diyen hocalar olmadı değil. Buna ne dersiniz?
Her fikre saygım var. Sanıyorum hocamız onu bize hasta diye getirenler olurdu demek istemiştir. Ama işinin ehli olan meslektaşlarımız böyle kimseleri tedavi etmekten ziyade toplumda ezilmemeleri için onlara rehberlik etmeye çalışırlardı. Pardon Rıdvan dostum, siz Mecnun derken nasıl birini kast ediyorsunuz bu arada?
O kadim hikâyedeki Mecnun'u kast ediyorum Hocam. Birebir. Sonunda Leyla'yı tanımayacak kadar âşık olan Mecnun'u.
Tamam o zaman, ben de ona göre cevap vermiştim. Kendi adıma ve modern psikiyatrinin nispeten makûl bir yorumuna göre yoğun aşk ve bağlılık yaşantılarını karşılıksız olmadığı sürece bırakın hastalığı fazla bir problem olarak görmem. Günümüzde aşk psikopatolojilerinde sınırı "karşılıklı" olup olmadığına göre çekmek lazım. Karşılıklı olan duygusal yaşantılar, bizim meslek alanımıza sokulmaya çalışılsalar bile biz reddetmeliyiz. Modern zamanlara hayli eleştirel bakan kimi sosyologlar ve psikoloji profesyonelleri, günümüzde aşk ve bağlılığın pek işe yaramadığını ifade edebilmek için bazen hayli sert ifadelerde bulunabiliyorlar. Ki bence çoğunlukla haklılar ama yoğun aşk hisleri hastalıklıdır gibi bir bakışın yaygın olarak bulunduğu gibi bir yaklaşım da pek doğru değil... Yoğun aşk ve bağlılık hisleri çok azalmakla birlikte günümüzde de var yani günümüz de Mecnunlardan arî değil...
Günümüzde Mecnunlardan arî değil dediniz. Eyvallah ama ben size soruyu sorduğumda Mecnun ne iş yapar diye? Aklıma şöyle bir şey geldi. Mecnunluk bugün olsa, Mecnun olacak "vakti" bulamazdı, kendine ayıramazdı. Yani x bankasının operasyon biriminde çalışır, toplantılara girer, müdüründen azar yer, öğle aralarında telaffuz edemediği kahvelerden içer ve o kızın sosyal medya hesaplarına bakıp gizli gizli iç çeker; eve dönerken kulaklığını takıp arabesk dinlerdi. Mecnun, bugün yaşasaydı; biz onu bu adama dönüştürürdük. Nedense böyle kurdum kafamda hikâyeyi :)
Güzel bir kurgu... Ama kurguyu ilerletmek lazım.
Buyrun, ilerletelim Hocam. Kurgu ilerletilmek içindir.
Eğer yalnızca kendi dünyasında yaşar, duygularını saygılı bir biçimde karşısındakine iletmeye çalışırsa ve karşılık görürse, Leyla'sını bulursa birinci versiyon olabilir. Ben bu hâle pek olumlu bakarım. Elbette aşklarının suyunu çıkarmamaları, medyada, sosyal medyada el âleme gösteri malzemesi yapmaya kalkmadıkları sürece... Maalesef bunu çok görüyoruz, insanlar aşkıyla hava atmaya, herkese göstermeye çalışıyor, tribünlere oynuyor yani... Çünkü sanılanın aksine aşk yaşantılarının dile getirilmesi çok prim yapıyor günümüzde... Bu anlattığımdan başka versiyonlar da olabilir... Bu anlatacağım versiyonlar çoğu zaman bizim alanımıza girer, çünkü temel özellikleri karşılıksız oluşlarıdır. Mecnun'u oynayan arkadaş, kendi içinde, kimseye derdini açmadan aşkını yaşamaya kalkar. Kendi dâhil kimseye zarar vermiyorsa bu arkadaşın iç yaşantıları bizi ilgilendirmez. Ama çoğu zaman böyle olmaz, insanlar karşılık alamadıkları hisleri kendi içlerinde yaşamayı beceremezler ya ortalığı velveleye verir ya da âşık olduğu insanı zora sokacak biçimde karşılık vermeye zorlarlar, gösteriler, tehditler birbirini kovalar...
Yani Mecnun, yaşasaydı karakolluk mu olurdu Hocam? Biraz ortamı gereyim.
Ben karakolluk olacak kadar çevresine, kendisine zarar vermeye, zora sokmaya çalışan kimseye "Mecnun" demem ama... Öyle birisine edepsiz demek daha doğru olur. Her şeyin ama en çok da aşkın edep dairesine ihtiyacı var kardeşim.
Eyvallah Hocam; ama o "edep çizgisinde de" belirsizlikler var bugün, dediğim gibi Mecnun; o kadim hikâyedeki haliyle, edebiyle gelse bile "feminist" derneklerin lincine de uğrayabilirdi. Belki yani biz şu an bir aklıselim Mecnun'u istihdam edebilecek durumda değiliz demek istiyorum. Siz edebileceğimizi söylüyorsunuz sanırım.
Anlıyorum ne demek istediğini ama yine de sanmıyorum. Edebiyle hareket eden bir Mecnun'a, kendisini çok zarif biçimde dışa vurmayı becerebilen aşk ve bağlılık yaşantılarına hepimizin ihtiyacı var, bunu çok derinden hissediyoruz. İnsanları hâlâ birbirini çok seven âşıkların hikâyeleri etkiliyor, aşk hâlâ insanların hayatlarında en çok olmasını istedikleri duygu... Ben mesleki ve kişisel yaşantım boyunca birisine "niye bu kadar çok seviyorsun, az sev" dediğimi hatırlamıyorum. Evet, çok az görüyorum öylelerini ama gördüğümde de sadece imrenme hissediyorum. Ama tribünlere oynayan, aşk cazgırları değil bahsettiklerim, anlatabiliyorum değil mi?
Anladım Hocam. "niye bu kadar çok seviyorsun?" da güzel soru bence "az sev" eklenmediği sürece.
Gerçekten anlamak istersen, maksadın yargılamak değilse güzel soru... Yani dostum baştan söylediklerimle birleştirirsem günümüzde aklıselim Mecnun'u bulsak istihdam etmek isteriz, ederiz de ama aklıselim Mecnun bulmak zor, onlar ya işsizliği ya da ekranları tercih ediyorlar.
Eyvallah Hocam. Bir iş ilanı: Aklıselim Mecnun. Bir de o kadim hikâyedeki Mecnun'u 2020'lere getirdiniz ve yaşamaya başladı; kurguya devam edelim. Ve defterine tek bir cümle yazdı; yaşadıklarıyla gördükleriyle ilgili. Bu cümle ne olurdu sizce? Erol Göka Hoca, 2020'lere gelen Mecnun'a tek bir cümle yazdırsın.
"Leyla olmak isteyen aday çok ama gerçek Mecnun'u sahiden isteyen var mı, işte bunu tam bilemedim."
Belki 1-2 sene yaşadıktan sonra aynı deftere şunu da eklerdi: "işe gitmekten başka getirecek bir şeyim yok."
Bu da güzel, zira modern zamanlarda aşkın ömrü de o kadar zaten.