Potemkin Merdivenleri'nde bir akşamüstü

Potemkin Merdivenleri, şehrin simgesi. Hak edilmiş bir simge.
Potemkin Merdivenleri, şehrin simgesi. Hak edilmiş bir simge.

Kurtlanmış etlerden müteşekkil "kokuşmuş" öğlen yemeğini reddeden bir grup denizcinin başlattığı ayaklanma, gemide yaşanan çatışmalar sonrasında hitama ermiş ve devrimci bahriyeliler tarafından ele geçirilen Potemkin Zırhlısı, gönderine çekilmiş kızıl bayrağıyla 14 Haziran 1905 gecesi Odesa limanının karanlık sularına demir atmıştır.

  • ''Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
  • Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
  • Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...
  • Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta
  • Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...''
  • Ahmet HÂŞİM

Şehirlerarası yolculuklar, iki şehirden birine veda. Kherson'dan Odessa'ya doğru bir başlangıç mesela. Doğu Avrupa'nın üstündeki bitimsiz Sovyet sisleri. Dışarda dinçlik veren serinlik. Bagaj kapaklarından gelen, senkronu tutturamayan tuhaf bir orkestranın icraatına benzeyen çok sesli gürültülerin eşlik ettiği bir seyahatin tam ortası. Külüstür bir Tata'yla Dinyeper'i geçiyoruz. Sonrası göz alabildiğine Odessa. Devrimin kanlı merdivenlerinin ev sahibi. Her basamakta tarihin sınanmış bir sayfası açılıyor sanki önümüzde. Hemen yanı başımızda bekleyen o feniküler. Merdivenlerden çıkmayı/yorulmayı göze alamayanlara, alternatif tarih gibi. Potemkin'in ortasında ağır ağır, bir asır öncesinden seslenen taşların fısıltıları duyuluyor.

Çarlığın, 1917'deki Ekim Devrimi'yle Bolşevikler tarafından yıkılmasından tam 12 yıl önce, dünya yeni bir sonun başlangıcındayken, köylü isyanları bütün şiddetiyle yayılırken ve devasa bir hoşnutsuzluk dalgası imparatorluk topraklarını dört elle sarmışken; yani rejim için uzatmalı alarm mevsimleri. Uzak Doğu'da alınan Japon yenilgisiyle tahtı sarsılan Çar II. Nikolay'a, Karadeniz Filosu'na bağlı Potemkin Zırhlısı'nda çıkan küçük çaplı bir isyanın haberi çoktan ulaşmıştır bile. Kurtlanmış etlerden müteşekkil "kokuşmuş" öğlen yemeğini reddeden bir grup denizcinin başlattığı ayaklanma, gemide yaşanan çatışmalar sonrasında hitama ermiş ve devrimci bahriyeliler tarafından ele geçirilen Potemkin Zırhlısı, gönderine çekilmiş kızıl bayrağıyla 14 Haziran 1905 gecesi Odesa limanının karanlık sularına demir atmıştır. İsyanın fitili ateşlenmiştir artık.

Çarlık subaylarının emirlerine itaat etmeyen 70 denizci, gemideki isyan sırasında öldürülen tayfalardan biri olan Vakulenchuk'un cenazesini Odessa halkıyla birlikte geniş katılımlı bir devrimci törenle defnetmek ve Potemkin Zırhlısı'nda yaşananları herkese anlatmak arzusunda olsalar da şehir göz hapsindedir. Vakulenchuk'un, göğsüne bozuk yemekten şikâyet ettiği için bir çarlık subayı tarafından öldürülmüştür notunun iliştirildiği nâaşı, silah arkadaşlarının omzunda meşhur merdivenlere getirildiğinde, binlerce insanın akın ettiği tören, artık çarlık rejimine karşı açık bir başkaldırı anlamı taşımaktadır.

Çar II. Nikolay isyancıların affedilmeyeceğini söyleyerek, cenaze törenine katılan denizcilerin gemilerine döndükleri sırada üzerlerine ateş açılması emrini verecektir. Gittikçe zayıflayan, gücünü ve itibarını kaybeden Çar II. Nikolay için uzun bir sonun başlangıcı sayılacaktır bu olay. Potemkin Zırhlısı teslim olmayı reddetmiş, görevini yapmış, çarlığa son darbeyi vurmuş ve simgeleşmiş bir isyan hareketi olarak Romanya'nın Köstence limanına doğru çoktan demir almıştır. Devam eden yıllarda bu sembolik isyan imparatorluk topraklarına dalga dalga yayılmış, nihayetinde, 1917 devrimiyle Çarlık Rusya'sı yıkılarak Lenin önderliğindeki Sovyetler kurulmuştur.

BU FİLMİ İZLEYEN BOLŞEVİK OLUR!

1925'te, Potemkin İsyanı'nın 20. yılı şerefine, genç yönetmen Sergei Eisenstein'a ısmarlanan Potemkin Zırhlısı filmi, propaganda sinemasının en başarılı örneklerinden biridir. Potemkin'e adanmış bir başyapıt olarak çoktan sinema tarihine geçmiştir. Eisenstein, simgesel anlatımın yoğun olduğu ama hikâyesiyle kolay anlaşılabilecek bir dil tutturduğu filminde, dönemi için akıl almaz kurgu teknikleri kullanarak, sinema için milat niteliği taşıyan o zorlu planların altından kalkmayı başarmıştır. Kamera hareketleri, yakın kurgu numaraları ve bakış açısıyla bu film özelinde yakaladığı bütüncül estetik, film teorisi bakımından ders, sinema tarihi açısından devrim gibi anlamlara sahiptir. Yıldızlar yerine halk kitlelerini sahneye çıkaran Eisenstein, sözgelimi kaldırımlarda vurularak öldürülen annenin bebek arabasında taşıdığı umudunu -uçurumların kıyısında gezdirse de- asla öldürmez. Ve izleyiciler o an orada ateş açılan halkın arasındaymış gibi hissederler kendilerini. Gerçek, burada, seyircinin içine doğru kırılır. Yönetmenin, duygu geçişini sağlama gücü ve kitleleri etki altına alabilme becerisi muazzamdır gerçekten. Nasıldı o söz; bu filmi izleyen Bolşevik olur!

Potemkin Merdivenleri, şehrin simgesi. Hak edilmiş bir simge. Gökyüzü ile denizi birleştiren derin bir anahtar olarak Odessa'nın kalbinde bekleyen merdivenlerden ağır ağır çıkarken, o bebek arabasını yakalamak üzere olduğunuzu düşünebilirsiniz bir anlığına. İnsan umudu tutmak ister çünkü. Sağ kalmayı da ister elbette ama bir umudu kalmışsa, zaten sağ olmak/kalmak nedir ki başka?