Post-modern mitoloji sözlüğü: Outdoor giyim
Outdoor giyim artık uluslarüstü bir post-modern mitoloji.Onlarca cepli elbiselerimizde heryere koyacak bir şey bulmalıyız.Tekinsiz kentte tehlikeli yolculuk.Her sabah bir kahraman gibiuyanmalı. Her sabah. Erken uyan.Her sabah. Hayat kontrol altında.
Ulaşım araçlarıyla övünen bir kentte yaşayıp, işe gitmek için her sabah beş otuzda uyanmanın açıklaması yok. Her sabah. Erken uyan. Her sabah. Erken uyan. Metropol denen ormana dal. Yiyecek toplayabilmek için tüm gün avlan. Kötü ruhlarla savaş. Eve dön. Sonraki gün peki? Her sabah. Her sabah.
İlk olarak üniversite öğrencileri arasında yaygınlaşıp tüm kente yayılan bir virüs outdoor giyim modası. Pazara cevap veren markaların ve mağazaların çoğalmasıyla artık her yerdeler. Yaş, meslek, cinsiyet farkı kalmaksızın hepimizi saran kundak. Çoraptan gözlüğe, çantadan mataraya kadar ihtiyacımız olmayan her outdoor aksesuar emrimizi bekliyor. Tamamen ehlileştirilmiş bir coğrafyada eksi bilmem kaçlara dayanıklı montlar, kar suyu geçirmeyen ayakkabılar, okyanus dibinde bile çalışacak saatler kullanmamızın nedeni ne olabilir? Fiziksel faydalarıyla açıklayamayacağımız kesin. Basit bir moda akımı mı peki? Kesinlikle değil. Belki de tam bu aşamada uçları düşünmenin faydası olabilir. Post-modern çağların temel kuralı, birbiriyle uyuşmayacak pek çok olgunun aynı anda yan yana gelebilmesi. Üzerimize düşmeyen damlalara rağmen tropikal yağmurlara dayanıklı giyinmemizi açıklamanın bir yolu olmalı.
Kentte geçen koskoca ömür boyunca görmediğimiz ormanlar bizi mi çağırıyor? Tüm bu outdoor eşyalarla kendimizi betonlaşmanın dışında mı hissetmeye çalışıyoruz? Olabilir. Basit bir moda kabulü yerine böyle düşünmeyi tercih ediyorum. Sabah telefon çalıyor. Davul sesleri. Hızlıca savaş giysilerimizi kravatımızı ceketimizi giyiyoruz. Düşmanın bizi kuvvetli görmesi için dişlerimizi parlatıyoruz. Irkımızı belli edecek kokular sürüyoruz. Dış dünyaya, koskoca bir güne kendimizi hazır hissetmek istiyoruz. Bizi her türlü kötü ruhlardan koruyacak outdoor giysilerimizi kuşanıp ormana dalıyoruz. Nasipse akşam yorgun bir şekilde eve dönüp dinleneceğiz ki yarınki savaşta gücümüz kuvvetimiz olsun.
Outdoor giyim artık uluslar üstü bir post-modern mitoloji. Onlarca cepli elbiselerimizde her yere koyacak bir şey bulmalıyız. Tekinsiz kentte tehlikeli yolculuk. Her sabah bir kahraman gibi uyanmalı. Her sabah. Erken uyan. Her sabah. Hayat kontrol altında. NO COUNTRY FOR SUPRISES. Outdoor büyüsüyle koruduğumuz vücudumuz, ormanın çağrısı ve her avımıza karışarak azalan ruhumuz için gereken özür Ufuk Akbal’ın Ormanları Hayvanlardan kitabından “Ben kızımı beslemek için / Öldüreceğim bir ala geyiğin kızını / Bu kanlı geyik etlerini, / Dildiğim için önündeki tabağa / Özür dilerim ala geyikten, / Özür dilerim herkesten.”
“Özür dileriz Ertuğrul Bey,” diyor telefondaki kız, “sipariş ettiğiniz ürün teknik bir aksaklıktan dolayı temin edilemiyor, isterseniz aynı ayakkabının farklı renklerinden birini size gönderelim. Özrümüz olarak da bir sonraki siparişinizde kullanmak üzere %10 indirim kupon hediye edelim.” Teşekkür ederim diyemiyorum. Kar yağmayan şehrime kış gelmeden kutuplarda yaşayacakmış gibi hazırlanmalıyım. Outdoor ayakkabımı yenilemeliyim. Teşekkür ederim diyemiyorum. Ama özür dilerim herkesten.
Reyon
Hazır giyim ise tartışmasız bir şekilde popüler kültürün temel yapı taşlarından.
Üstüne binlerce cümle kurulmuş bir yapı alış-veriş merkezleri. Pasaj kültürünün günümüzdeki yansıması. Yeni yuvamız. Modern dönemlerin en çok konuşulan mevzularından. Faydasıydı zararıydı derken alıştığımız bir model. Sınırlandırılmış bir yaşam alanı. Kültür. Hazır giyim ise tartışmasız bir şekilde popüler kültürün temel yapı taşlarından. Alış-veriş merkezlerinde kat kapatan bir çete. Aynısından on binlerce olan t-shirtlerle TARZINI YAKALA. KENDİNİ GÖSTER. BAKIŞLARI TOPLA. Bunun neresi güzel bilmiyorum. Başka bir konu. Başka sefer.
Kimsenin bulamayacağı o mükemmel gömlek orada bir yerde. Herkesten önce sen keşfet. Sen giy. Sana çok yakışacak.
Tekstil mağazaları bilinçli olarak en çok satılan ürünü erişilmesi en zor yere koyar. Daha şimdiden aradığınıza ulaşana kadar başka neler aldınız kim bilir. Kadın, erkek, çocuk diye üçe böler. Üçünün de hedef kitlesi farklıdır. Bu yüzden farklı bölümlerin iç tasarımları da değişir. Çekirge istilası gibi dağıt her yeri. Renk ve beden seçenekleri arasında kaybol. Çalan müzik, koku, ışık oyunları seni dünyadan koparsın. Kimsenin bulamayacağı o mükemmel gömlek orada bir yerde. Herkesten önce sen keşfet. Sen giy. Sana çok yakışacak. Perakendeciler son yirmi yılda öğrendikleriyle alış-veriş anlarımızı bir macera hikayesine dönüştürmeyi başardılar. Kavga eder gibi, omuz omuza, dar alanda o mükemmel gömlek için savaşıyoruz. Hepimize özel bir şey var.
- Kadınlara ve erkeklere ayrı modalar geliştirilir. Kabul. Peki reyonlar? Tekstil reyonları cinsiyetçidir. Ayrımcılık yaparlar. Erkeğe ayrı kadına ayrı gösterirler kendilerini.
Her mağazanın en dibinde, makul fiyatlı bir karma reyon vardır. Erkek bölümünde burası ürün çeşidini göre ayrılır. Kadınlarda ise tam tersidir. Etekten sonra gömlek, gömlekten sonra t-shirt, t-shirtten sonra ise ceket gelebilir. Cinsiyetçi reyonlar, bizlere rol model öğretir. Bölüm sonu canavarıyla karşılaşıp, zafer ödülüyle kasaya döneriz. Kadın ya da erkek fark etmez. Satın aldığımız sürece mağaza reyonları biz nasıl istiyorsak ona dönüşür.
Karşıma aldığım reyondan bir ceket tutup çıkartmalıyım. Ucuz, kaliteli, eşsiz, tarz, moda milyonlarca sıfata sahip olmalı. Arayışa başlıyorum. Satış sorumlusu reyon ağaçlarının arkasından sessizce beni izliyor. Avlayacağı anı kestiriyor. Reyon, post-modern mitoloji sözlüğünde var ve darmadağınık bir tanım. Bu yazı da. Nerede başladığı, bittiği, ne anlattığının önemi olmayan bir reyon karşımda. Karşımda kelimeler. Kelimeler reyonda. Reyon yazısı. Kasadaki kıza “Merhaba” diyeceğim. “Teşekkür ederim” ve unutmadan “Lütfen değişim kartı ekleyebilir misiniz?”