Post-modern mitoloji sözlüğü: Halı

Halının en yakın olduğu anlam harita. Bir harita arayışıydı belki de, ilk zamandan şimdiye…
Halının en yakın olduğu anlam harita. Bir harita arayışıydı belki de, ilk zamandan şimdiye…

Halılar, bildiğimiz ilk medeniyetlerden beri, yerlerimizi ve duvarlarımızı kaplıyor. Alanı yakalıyor, evcilleştiriyor ve eğitiyor. Bazen zenginlik bazen fakirlik göstergesi. Halı kadar çok anlamı içinde barındırabilen başka bir ikon olduğunu zannetmiyorum. Pek çok medeniyet kadar eski, geleceğe tartışmasız uzanacak kadar yeni.

İlk kim icat etti bilmiyorum. Düşünsene: Şu koyunu kırpalım. Eee? Sonra işte yıkayalım, örelim, iplik diye bir şey yapalım. Eee? Sonra boyarız da. Eee? Bak bir de süper fikrim var, şöyle bir makine yapalım. Makine ne? Boş ver karıştırma şimdi, sonra ondan halı yapacağız.

Halı kadar çok anlamı içinde barındırabilen başka bir ikon olduğunu zannetmiyorum. Pek çok medeniyet kadar eski, geleceğe tartışmasız uzanacak kadar yeni.


Halı mı? Evet halı. Muhakkak böyle işlememiştir süreç. Yani umarım. Halılar, bildiğimiz ilk medeniyetlerden beri, yerlerimizi ve duvarlarımızı kaplıyor. Alanı yakalıyor, evcilleştiriyor ve eğitiyor. Bazen zenginlik bazen fakirlik göstergesi. Halı kadar çok anlamı içinde barındırabilen başka bir ikon olduğunu zannetmiyorum. Pek çok medeniyet kadar eski, geleceğe tartışmasız uzanacak kadar yeni. İlk zamanlar işlevsel özellikleri için kullanılıyordu belki. Ama şimdi değil. Terliklerimiz, ısıtma sistemlerimiz, kamuflajlı evlerimiz varken halının faydası yok. Sadece çocuklu evler için bir gereksinim belki. O bile ortadan kalmak üzere. Güzel, on numara, son teknoloji plastiklerle çocuğun odasını kapla. Yürüsün, koşsun, emeklesin, düşsün. Plastik hepimizi mutlaka korur.

Halı, post-modern mitoloji maddesinin sırrını en zor açığa vuran maddesi. Zemini o kadar uzun zamandır kaplıyor ki onu fark etmek, üzerine düşünmek çok zor. Ama kesinlikle bu sözlükte bir yeri var. Nerede, hangi maddelerin yanında bilmiyorum. Hayatımızda, evimizde, iş yerimizde. Hijyenik olmadığını bildiğimiz hâlde çevremizi kuşatıyor. Halı, bir sınırlama birimi olarak çok anlamlı. Evcilleştirme ve belirleme. Bir şekil iz bırakma. Burası benim, buradan yürünür, buradan dön, burası vs. Halı vadetmedikleriyle varlığını sürdürmeye devam diyor. Boş bir daireye halı ve perde koymadan ev demek mümkün değil. Halılar ve halıcılar ansızın yer değiştirir. Aynı anda hem bir süs hem bir antika hem bir gereç. İlginç.

Halı, post-modern mitoloji maddesinin sırrını en zor açığa vuran maddesi.
Halı, post-modern mitoloji maddesinin sırrını en zor açığa vuran maddesi.

En fütürist ödül töreninde ya da devletin en gelişmiş misafir protokolünde bile bir halı. İnce uzun. Halının en yakın olduğu anlam harita. Bir harita arayışıydı belki de, ilk zamandan şimdiye. Kimsenin ortaya çıkıp konuşmadığı, yakalamadığı ya da toplumsal bir kabul. Anlamı bulunduğunda kaybedilen her şey gibi. Zaman makinesinin mucidi ödülü almak için kırmızı halı da! Alkışlar. Borges’in haritası gibi. Her yeri halılarla çevreleyebilsek tam o an dünya sonsuzlaşabilir.

  • Halılar modern düşüncede bir süre tartışılsa da kimse onları katlamadı. Ve tartışmasız bir şekilde artık post-modern bir ürün. İş yerlerimizde. Okullarda. En gelişmiş üniversitenin rektörünün ya da ne bileyim uzay teknolojileri satan bir firmanın genel müdürünün odasında. Bizi bekliyor.

Yumuşak bir zeminin varlığı belki de kendimi güvende hissettiriyor. Açıklaması kolay değil. Karmaşık bir desen kadar kompleks. Cumartesi pazarından dönerken halıcıya uğruyoruz. Tüm anlamları daha çok karıştırmak için. Ölçüler cebimizde. İki parça oraya, üç tane oraya.

Zamanı gelmişti artık. Orta kalite bir ürün yeter. İp dağıtmasın yeter. “Merhaba Ferhat abi, ölçüler yanımızda değil ama, kocaman oldu abi emekliyor artık işte bizde halıyla kaplayalım dedik evi.”

Semt pazarı

Özellikle büyük kentlerin gelir düzeyi yüksek kesimlerindeki kadim karnaval, ayarsız eğlence, gürültülü kaos. Semt pazarları, ticaretin başladığı ilk andan günümüze uzanan bozulmamış bir gelenek. Haftanın günleriyle ya da mahalle isimleriyle adlandırılan bir efsane. Bir ekonomi arayışı değil. Kalite değil. Bir psikolojik çaba. Çok eski bir buluşun, günümüzde bu denli bozulmadan sürmesi şaşırtıcı. Mükemmel imkânlı alış-veriş merkezlerine inat hayata tutunmaya devam ediyorlar. Acımasız kapitalizm. Onları da eğitti ve sınırlarını öğretti. Kontrol altına alınmış bir takas metodu. “Gel abla gel abla, bak sabahki fiyat burada, bitireyim kalmasın, al dolabına at, bunun gibisi başka yerde yoooook!”

Kentliler için bir karnaval.
Kentliler için bir karnaval.

Düzenli olarak evimize yakın semt pazarına çıkıyoruz. Özellikle akşamları. Sıkı pazarlık, afili laflar, pokerface. Yeteneğimizi konuşturuyoruz pek çok beyaz yakalı gibi. Akşamları, sanıldığının aksine ucuz alış-veriş için değil, eğlence için pazara gidilir. Bütçesi belli olan sabahtan gider ve iyisini alır. Kentliler için bir karnaval. Akşam pazarı, semt pazarının altında bir başlık.

Belki başlı başına bağımsızlığını ilan etmesi gereken bir gerçek. Post-modern mitoloji sözlüğünde caddeler boyunca kurulan bir şov. Tropikal meyvelerin cirit attığı bir gösteri. Semt pazarlarını bir çeşit toplumsal kabul ayakta tutuyor. İhtiyaç olduğundan değil belki. Bir çeşit stadyum. Sabahına giyeceğimiz takım elbiseye, taşıyacağımız yaka kartlarına inat. Eşofman altı ve siyah t-shirtle, medeniyete biraz daha geç kalma idmanı.

Pazar kapatılırken tam vaktinde dalıyoruz. Pazar arabamız, yedek şarjlarımız her şey tamam.

Burada en ucuzu ve en kaliteliyi ve en afiliyi ve en doğalı bulmalıyız. Bizim gibi pek çok kentli, günü arkalarında bırakıp saldırıyorlar. 10 liraya 4 kilo patates, domatese kadar, “tezzzgah bizim abi, bu da beeeenden olsun, abi al bitirelim”. Büyük gürültü. Bir kanıtlama biçimi. Ara form. Her şeyi dışarda bırakarak dinlenmenin en eski yolu, karma bir tüketim biçimi: Pazar çok güzel. Gelsene.