Öyle işte
Korsan kapitalizm, hakikat adasının kıyılarına yanaştı, sopalarıyla gerçeğin başını ezdi, onu midesine indirdi ve kemiğiyle de ladese tutuştu. Gerçeğe artık fosillerden ve eski anlatılardan ulaşmaya çalışıyoruz. Resmini yitirmiş çerçevelerle dolu zihinlerimizle, bunu ne kadar iyi yapabildiğimiz, büyülenmiş gözlerle eşyayı ne kadar doğru okuyabildiğimiz, gürültüler arasından hakikat müziğinden ne kadar melodi işitebildiğimiz… Büyük soru işaretleri…
“Dead as a dodo”
Dodo; 1 metre boyunda, 20 kilogram ağırlığında, uçamayan ve koşamayan uysal bir kuş türü. 16. yüzyılda yaşadıkları Maurutius adasına ayak basan Avrupalı denizcilere meraklı ve sevecen bir şekilde yanaştılar. Bu karşılama töreni kafalarına indirilen sopa darbeleriyle kanlı bir şekilde bitti. 200 yıl içinde nesilleri tükendi.
Gerçek, Dodo’nun makûs talihini paylaşıyor. Korsan kapitalizm hakikat adasının kıyılarına yanaştı, sopalarıyla gerçeğin başını ezdi, onu midesine indirdi ve kemiğiyle de ladese tutuştu.
1755’te Oxford Müzesi’nde sergilenen doldurulmuş Dodo örneği de güveler tarafından yendiği için imha edilmiş, geriye sadece başı ve pençesi kalmıştı. Bu tarihten sonra, bir şeyin geri dönülmez şekilde sonlandığını ve miadını doldurduğunu belirtmek için İngilizler; “bir Dodo kadar ölü” ifadesini kullanmaya başladı. İleri tarihlerde bulunan fosiller ve geçmiş dönem anlatılarıyla Dodo’nun ne olduğuna dair bir fikir sahibiyiz. Yaşayan kimse onu görmedi, işitmedi ve ona dokunmadı.
Gerçek, Dodo’nun makûs talihini paylaşıyor. Korsan kapitalizm hakikat adasının kıyılarına yanaştı, sopalarıyla gerçeğin başını ezdi, onu midesine indirdi ve kemiğiyle de ladese tutuştu. Gerçeğe artık fosillerden ve eski anlatılardan ulaşmaya çalışıyoruz. Resmini yitirmiş çerçevelerle dolu zihinlerimizle, bunu ne kadar iyi yapabildiğimiz, büyülenmiş gözlerle eşyayı ne kadar doğru okuyabildiğimiz, gürültüler arasından hakikat müziğinden ne kadar melodi işitebildiğimiz… Büyük soru işaretleri… Artık dilimi ısırarak da olsa; “bir gerçek kadar ölü” sözünü kullanabilirim.
Usura (Tefecilik)
Dinamitin mucidi meşhur sanayici Alfred Nobel –söylentiye göre yol açtığı acıların pişmanlığıyla servetinin faiz gelirinin edebiyat, barış, tıp, kimya ve fizik alanlarında başarılı kişilere dağıtılmasını vasiyet etmiştir. Daha sonra İsveç Merkez Bankası teşvikiyle buna ekonomi dalı da eklendi. Edebiyat ve barış alanında dağıtılan ödüller her zaman tartışma konusu oldu. Ortalığı kan gölüne çevirenlere bol keseden barış ödülü dağıtıldı ve Tolstoy, Rilke, Borges, Proust, Joyce gibi nice Batı edebiyatı devi ödüle layık görülmedi.
Nobel, her şeyden önce bir faiz geliridir. Ödüller de tam da olması gerektiği gibi; genelde, sistemin sunağına kendi halklarını kurban olarak sunanlara, üretim bandına dişli ekleyenlere, silahını çiçekler arasında saklayan tetikçilere, gözü yaşlı canavarlara verildi. Nobel almayanlardan biri olan Ezra Pound ne de güzel özetliyor meseleyi:
“Usura ile yün gelmez çarşıya/ Koyun kazanç getirmez Usura ile/ Usura bir ölettir, Usura/ Körletir kızın elindeki iğneyi/ Ve durdurur iğcinin maharetini.”
(usura: tefecilik, faiz)
Dijital ruh
20. asır: naylon poşet, PVC kaplama, alüminyum folyo, plastik kimlikler. 21. Asır: robot, yapay zekâ, 3D yazıcı, “nörosayns”, dijital ruhlar.
- Ekrana düşen görüntüler: “Vah vah pek de gençmiş.” Sıradaki tivit: “Doğru mu bu, kesin yaşanmıştır.” Taymlayn: “Tüh tüh, Allah belanızı versin, uyanın ehli vatan! İçerden bir ses: “Anne bitti!”… Vatsap mesajı: “İban numaran neydi?”
Yatmadan önce iki “vah” ve “hâlimize şükür”. Bir hayaleti karnından fırlatıp sola üç “tüf”. Pardon hayatım, sana değil kastım, karabasanla sohbeti kestim.
Sabah ola branç ola. Koyma resimleri instagrama, belki bulamayanlar vardır, ay em et cehennemin dibi vit may femili. Dün işte yine birkaç çocuk ölmüş. Oğlum yere atma şunları. Ama çok şirin babası, buraya bak evladım, gülümse çekiyorum, hişt suratını öyle yapma!
Acı duymak ruhun fiyakası oysa. Bağışıklık kazandık, bu kazanç bizde ne ruh ne fiyaka bıraktı. Alo kardeşim, beni benden alırsan seni sana ısmarlarım. Yaz bunu yürür…. Ne anlatıyorum ben yahu. Boşver, “kalbe” tıkla.