Ömer Lekesiz: Ketebe, çeviride bile yerli düşüncenin gelişimini önceleyen bir yayınevi olarak kurgulandı
Henüz gün ışığına çıkarılmamış binlerce yazma eserle, kimi ideolojik güçlerin bugüne kadar manipüle ettikleri Batılı has düşünceye ait yüzlerce yazma eserin üzerinde oturuyoruz. Öte yandan yaşadığımız hayata dair yeni kavramları, zevkleri,idrakleri işleyen kitaplar da hızlı bir tempoyla bu mirasa dâhil oluyorlar.
Ketebe Yayınları Yayın Danışmanı Ömer Lekesiz ile Ketebe’nin çıkış gayesi, sektöre bakışı ve Türkiye’de yayıncılığın ahvali üzerine konuştuk.
Kitap, insanoğlunun ürettiği ya da devraldığı bütün kültürel birikimi sonraki kuşaklara aktarabilmenin ve bir medeniyet inşa edebilmenin en önemli verimi. Matbaayla birlikte yazmak kadar yayımı da artık önemli bir göstergeye dönüşmüş durumda. Güzel bir haber aldık. Ketebe adında yeni bir yayınevi kuruldu ya da yakın zamanda kurulacak. Siz de danışmanlığını yapıyorsunuz. Önce bununla başlayalım. Bu kadar yayınevi varken neden yeni bir yayınevine ihtiyaç var? Eksik olan ne?
Ketebe, yayıncılarla, editörlük tecrübesine sahip kişilerle, yazanlarla, kültürel kamunun öncüleriyle, dağıtıcılarla, reklamcılarla yapılan uzun süreli bir istişarenin ardından kuruldu. Nasip olursa 10 Mart tarihi itibariyle ilk kitaplarını okurlara sunmuş olacak. Liste itibariyle bakarsak evet, yüzlerce yayınevi var. Ancak projesi olan yayınevleri iki elin parmak sayısını geçmiyor ve maalesef bunların büyük bir bölümü de Modernizmden Marksizme salt Batı düşüncesini çeviri yoluyla Türkiye’ye taşıma gayretinde olan yayınevleridir. Bu manada Ketebe, çeviride bile yerli düşüncenin oluşumunu ve gelişimini önceleyen bir yayınevi olarak düşünüldü. Dolayısıyla, pazar terimiyle söyleyecek olursak “iyi iş yapacak” kitapların bulunmasını ve yayınlanmasını değil, yerli düşüncenin temel taşları hükmünde olan kitaplarla, bu iddiayı taşıyacak olan yeni kitapların yayınlanmasını önceleyen bir yayınevi... Üstelik gastronomiden spora, çevrecilikten hobiye kadar modern zamanların gerektirdiği alanları da kuşatan bir yayınevi... Şimdi, “eksik olan nedir” sorunuza dönerek söyleyecek olursak: Eksik olan dinamik (gündelik talepleri gözeten) yayıncılıkla, geçmişi ve geleceğiyle kültürel hayatın nabzını tutan, yeniden yapılandırılmasına katkıda bulunan kitapların yayımını belli bir plan dahilinde birleştirerek süreklileştiren bir yayınevi... Ketebe bu eksikliği gideren bir yayınevi olacak inşallah.
Harf Devrimi, geleneği bütünüyle kıran ya da dışlayan radikal Batılılaşma derken bugün Türkiye’deki yayıncılık dünya ile yarışacak düzeyde değil doğrusu. Türkiye’nin başına gelenlerle birlikte düşünürsek Ketebe ne yapacak? Yakın ve uzun vadede hedefleri neler? İlk olarak neyi başarıp, sonrasında nereye ulaşmayı hedefliyor?
Zikrettiğiniz olgu bağlamında, henüz gün ışığına çıkarılmamış binlerce yazma eserle, kimi ideolojik güçlerin bugüne kadar manipüle ettiği Batılı has düşünceye ait yüzlerce yazma eserin üzerinde oturuyoruz. Öte yandan yaşadığımız hayata dair yeni kavramları, zevkleri, idrakleri işleyen kitaplar da hızlı bir tempoyla bu mirasa dahil oluyorlar. Ketebe, bu üç durumu, birini diğerine önceleyerek değil, zamanın ihtiyaçlarına göre birinin önünü diğerine oranla daha fazla açarak dengeli bir şekilde, sizin kelimelerinizle kısa, orta ve uzun planlar eşliğinde değerlendirmeye ve uygulamaya taliptir. Bu manada başarmak bir iddiadır fakat Ketebe için başarmayı başarmak asıl başarılması gerekenin önüne geçmeyecektir. Diğer bir söyleyişle Ketebe’nin işi kitap yayıncılığıdır; bu işi emsal yayınevlerine göre çok daha iyi yapması onun başarısı olacaktır, dolayısıyla Ketebe’nin rekabetin azdıracağı bir başarı iddiasına değil, işinin gerektirdiği bir başarı iddiasına göre kurumlaştırılması asıldır.
Yayınevleri her ne kadar ‘iyi eser’ peşinde olsa da, her zaman ‘iyi eser’in endüstride doğrudan karşılığı olmayabiliyor. Bu bir açmaz haliyle. Ketebe Yayınları bunu nasıl aşacak?
Doğru, bu bir açmaz ama aşılamaz bir açmaz değil. Ketebe ticari bir yayınevi olacak elbette ki, bu onun zarar bütçesi yapmayacağı anlamına gelir. Ancak aynı zamanda projesi olan bir yayınevi olarak, kimi kitap türlerinden üreteceği faydayı, kültürün dışında bir fayda üretmeyen kitaplarda kullanarak, malum açmazı aşabilecektir. Albayrak Grubu gibi güçlü bir yapıya ait yayınevi olmasının farkı da zaten önce bu hususta kendini gösterecektir.
Yayın yelpazesinin genişliği nedir? Ketebe Yayınları her alanda olacak mı?
Evet, yukarıda da söylediğim gibi, bugünün büyükleri olarak niteleyebileceğimiz yayınevlerindeki kitap eşitliliğine sahip olacaktır. Ancak burada Ketebe’nin belirlediği şu sağlam prensibin altını çizmek ihtiyacındayım: Her alanda yayın yapacak ancak bu faaliyetinde, özellikle “bizim mahalle” diyebileceğimiz kesimde yürütülen mevcut faaliyetlerin sekteye uğratılmamasını, onların mevcut işleyişlerinde bir olumsuzluğa neden olunmamasını da hassasiyetle gözetecektir. Bunun tercümesi şudur: Yazar transfer etme, başka yayınevlerinin mevcut çarkını döndüren kitapları kapma çabası içinde olmayacaktır. Bir farkla ki: Ketebe, bugüne değin yerli düşüncenin simgeleri haline gelen, yeni kuşakların yetişmesine büyük katkıda bulunan yazarları da hem bir vefanın hem de eserlerine erişme kolaylığının bir gereği olarak kendi bünyesinde toplama kararlılığındadır; kendisi telaşa düşmeden, kimseyi de bu nedenle telaşa düşürmeden bunu belli bir zaman içinde gerçekleştirme niyetindedir.
Tercüme Bürosu’ndan itibaren ‘çeviri’ işi bizde önemli bir tartışma konusu. Bugünkü yayın dünyasındaki dağılımı da üzerine konuşmayı gerektiriyor açıkçası. Ketebe’nin mahsus çeviri politikası nasıl olacak?
Çeviri politikası, Ketebe’nin çatı örgütü tarafından belirleniyor olsa da, bunun uygulamasında asıl söz çevirmenlerin olacaktır. Ketebe bunu gözeterek, şimdiye kadar bizim mahalledeki yayınevlerinde olmayan bir kurumu, tam adıyla söyleyecek olursak “Ketebe Çeviri Kurulu”nu oluşturmuştur. Bu kurul, kitap çevirilerini denetlemeyecek; asıl çevirmenleri seçecek ve çevirilerini izleyecek. Dolayısıyla bu kurulun öncelikli işi, iyi çevirmenlerle çalışmayı sağlamak ve yeni çevirmenleri keşfetmek olacak.
Şu an itibariyle bu kurulda, Prof. Dr. Turan Koç, Prof. Dr. Mete Çamdereli ve Yrd. Doç. Dr. Nurallah Koltaş yer alıyorlar. Bu bağlamda Ketebe’nin çeviri politikasıyla bunun verimleri de inşallah zaman içinde okur tarafından bizzat görülüyor olacaktır.
Son olarak erken müjde almak için soralım istiyoruz. İlk kitaplar, okuyucuya sürprizler var mı? Neler var, en azından bir iki kitap ismi verseniz?
Ketebe’nin ilk sürprizini, üç editörünün isimlerini vererek açıklamış olalım:
Mustafa Armağan: tarih, İsmail Kılıçarslan: edebiyat-kültür-sanat, Ahmet Murat Özel: din-düşünce-tasavvuf kitaplarının editörleridir.
Editörlerce yayına hazırlanan ve inşallah 10 Mart’ta raflarda yer alması planlanan kimi kitapları şunlardır:
Simone Weil’den Allah Aşkı Üzerine Düzensiz Düşünceler; François- René de Chateaubriand’dan Son İbn Sirac’ın Başından Geçenler: Granada’da Bir Aşk Hikayesi; Süleyman Hayri Bolay’dan, Batı Aklı Karşısında Türkiye; İbrahim Karagül’den, Tanklar Kâbe’ye Dayanmadan; Mete Çamdereli’den, Din Ekranda Nasıl Durur?; İsmail Kılıçarslan’dan Böyle Şeyler Filmlerde Olur; Cemal Şakar’dan, 40 Soruda Modern Türk Öyküsü; Mustafa Armağan’dan Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, Cilt 3, Şifre: Abdülhamid; Ali Emre’den Kıyamet Mevsimleri; Aykut Ertuğrul’dan Başlangıçların Sonsuz Mutluluğu, Hüseyin Nuri’den Irak Cephesi Hatıraları…