Okusana: Reis Bey, Nur ve Derinliğin keşfi
Bu ayki 'okusana' köşemizde üç yazardan seçtiğimiz üç eser ile karşısındayız. Necip Fazıl'ın kaleme aldığı ''Reis Bey'', Mustafa Kutlu'nun eseri olan ''Nur'' ve Japon Edebiyatından Kojin Karatani'nin yazdığı ''Derinliğin Keşfi''ni yazımıza konu ediyoruz.
Reis Bey - Necip Fazıl Kısakürek
“Merhamet!.. Lûgat kitabında bir kelime! Onu öğretmek… İnsanlara acımayı belletmek.” Ağır ceza reisidir Reis Bey. Ömrü otel odalarında geçer, yalnızdır. Taş kalplidir, merhameti idamlık bir suç olarak görür ve ferdin faydası için bin kişiyi öldürmekten çekinmeyeceğini söyler. Bütün delillerin annesini öldürdüğünü gösterdiği bir genci gözünü kırpmadan idama gönderir. Ancak aylar sonra yanlış kişiyi idama gönderdiği anlaşılır ve bu gerçeğin vicdani sorumluluğuyla baş başa kalır.
Mazlumun hesabı ödenir, ya zalimin kaybettiği?
Nur - Mustafa Kutlu
“Daha sonraki günlerde hep o camiye gittim. Nur da oraya gelmiş, sık sık gelmiş; ama karşılaşmadık. Bu nedir? Bu bir hikmettir. Hikmet nedir? Allah bilir.” Bir hakikat arayışının yolculuğu diyebiliriz Nur’un yolculuğuna. Öyle samimi, öyle içten ki, Nur’un derdine, sıkıntısına derman olmak isteyeceksiniz.
- Nur aradıklarını ne maddiyatta ne de ailesinde buluyor, o içinden gelen hakikat çağırısına eşlik ederek yola koyuluyor.
Derinliğin Keşfi - Kojin Karatani
“Japonya’ya ‘Uzakdoğu’ denir, Asya’nın uzak doğusu anlamında… Diğer yandan ben İstanbul’a gittiğimde Türkiye’nin de Asya’nın “uzak batı”sı olduğunu hissettim. Uzakdoğu ve ‘Uzakbatı’ insanları arasında benzerlikler var. Her ikisi de, bir yandan Asyalı olduklarını diğer yandansa Asyalı olmadıklarını hissediyorlar. Her ikisi de bu bölünmüşlük hâlinden dolayı acı çekiyorlar.”
Japonya’da 1980’lerin başında yayımlanan ve pek çok farklı dile çevrilen Derinliğin Keşfi, yayımlandığı tarihten beri pek çok farklı ülkede edebiyat ve modernlik tartışmalarının odağına oturmuş önemli eserler arasına girmiştir. Kitabın başarısının sırrı ise, Karatani’nin modern Japon edebiyatını ele alırken aynı zamanda, “modernlik”, “edebiyat” , “köken”, gibi kavramların temelinde yatan ön kabullerimizi sorgulamayı, bu ön kabullerin “ideolojik” doğasını gözler önüne sermeyi başarıyor olmasıdır.