Okumayın kardeşim!
Konuşurken bir sürü isim sayıyorsun, sürekli alıntılar yapıp, sayısız referans veriyorsun ama bunları özümseyip yeni bir fikir üretemiyorsun. Okudukların, gardıropta asılı duran elbiseler gibi. Biliyorsun ki varlar ve oradalar. Ama hiçbirini üstüne bir kere bile giymedin. Giymeyeceksin de. Ne zaman ciddi bir yere gidecek olsan; giyecek hiçbir şeyim yok diye mutsuz oluyorsun.
- Reçete:
- 1- Evdeki tüm kitapları bir kütüphaneye bağışla.
- Bilgisayarına indirdiğin PDF’leri sil.
- Ve yerine yenilerini ekleme.
- 2- İkinci bir emre kadar, kitap okuma.
- 3- Okuduklarını unut.
Şu an kendini daha ferahlamış hissediyorsun değil mi? Heh şöyle yaaa. Yanaklarında şimdiden hareketlilik başladı bile. Gamzen mi varmış senin birader? Neyse, bu beni ilgilendirmez. Gel biz senle bu ilaçların prospektüsünü okuyalım.
Bir kitap insana 3 türlü fayda sağlar (A-ha! Yine kategorize ettim. Bülent Ortaçgil beni andı galiba. Benle oynamayın.) Kitaptan edinilenlerle yazı yazılabilir, yazılan düzeltilebilir, tez üretilebilir, okunulan şey –mesela kullanım talimatı ise- alet kullanılabilir. Hâsılı, okunulanlar gözle görülür bir ürüne dönüşür. Ya da kitap bünyede çözünür ve huya, düşünceye, reflekslere siner. Bunun kanıtı, kitap okuyan kişi ile okumayan kişinin olayları karşılayış ve olaylara karşı reaksiyon gösteriş şekillerinin farklı olmasıdır. Son olarak da önceki iki fayda tipinin getirisi olarak; okuyan kişinin sözü dinlenir, varlığı umursanır, yazısı okunur hale gelir. Kelam sahibi, irşad olmuştur, fikri olgunluğa sahiptir, üstüne bir de ilminin ahlakı varsa toplum içinde muteber hale gelir.
Kitap okuyan kişi, okuduğunu bu tip faydalara dönüştürebiliyorsa, şahane. O, hangi duyguyu yaşıyorsa normaldir. Haktır. Okuduğunu bu tip faydalara dönüştüremeyenlerdeki mutsuzluk, asabiyet ve memnuniyetsizlik ise birer anomalidir. Yukarıda reçeteyle tedavi etmeye niyet ettiğimiz tipler de bunlardır. Çünkü okumak bu tip faydalar sağlamıyorsa gerek yok. Niye okuyorsunuz ki? Gözünüzü boşa yormayın.
Balık baştan kokmasın “Cehalet mutluluktur” önermesinden çılgınca kaçalım. Ardımıza bakmadan kaçalım. Topuklarımızla mabadlarımızı döve döve kaçalım. Zira bu önerme genel olarak faydasız ilim sahiplerinin, yani mutsuz okurların savıdır. Kitabi bilgiden başkasını tanımama cehaleti korkunç bir şey. Ümmi ve irfani bilginin öneminden başka bir zaman bahsederiz.
Bilgi sahibi oldukça mutsuzlaşan insanları eleştiren bir Müslümana verilecek ilk örnek Resulullah efendimizin (SAV) “Benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız” mealinde ifade edilebilecek, önü ve ardı da olan Hadis-i Şerifidir. Aklına bu hadis gelen herkes içinden bana “vay davar vay! Resulullah’ı da eleştiriyor!” diyordur. Di mi? Di mi? Doğru söyle çatık kaşlı, mutsuz ve göbekli entel kardeşim, sen de içinden bunu geçirdin di mi? Çünkü sen Peygamber efendimiz ile aynı bilgiye sahip olduğunu zannediyorsun. Sıkıntı da bu zaten. Sen bilgini o kadar seviyorsun ki, kötü reprodüksiyonları hakikat sanıyorsun. O bilgiyle, senin şımarık ve tatminsiz entel bilgin aynı değil.
Yüzüklerin Efendisi’nde Gandalf’ın atının sol… (şeyinin) üstündeki kıl sayısını bilmek ne kazandırdı sana? Falanca filozofun, filanca kitabının 118. sayfasında bahsettiği tezi, ondan 500 yıl önce başka birinin de söylemiş olduğunu öğrendin. Güzel. Bundan çıkartman gereken dersi çıkarttın mı? Yok. Sadece bildin.
Kimsenin bilmediği o yazarın, kimsenin okumadığı o kitabını dünyanın en iyi kitabı ilan ettin. Kimse okumadıkça ona daha fazla bağlandın. Çünkü sana has bir bilgi hükümdarlığı kurdun. Kral sensin. Ama kızmazsan sana bir sır vereyim mi kardeşim? O kitabı kimsenin okumamasının sebebi kötü olması. Boşuna yorulma.
- Şimdi gel ya en başta verdiğim reçeteyi uygula. Ya da bir kez olsun bir mürşide, bir ustaya boyun eğ. Sana istikamet versinler. Çıraklığa talip ol bir süre.
Bu arada koca yazıyı okudun ve benim ne kadar kibirli olduğumu düşünüyorsun di mi kardeşim? Bilmiyorsun ki, ben bunların çoğunu aynaya anlattım. Sen ağzımdan çıkanın, kulağıma varışına tanık oldun sadece.