Nuri İyem ya da bir daha ülkeyi gözlere sığdırmak...

Nuri İyem, tek bir tipi, yüzü,
kadını çizer gibi gözükür
fakat yakından bakıldığında
sosyolojik katmanlar, yaş
grupları fark edilecektir.
Nuri İyem, tek bir tipi, yüzü, kadını çizer gibi gözükür fakat yakından bakıldığında sosyolojik katmanlar, yaş grupları fark edilecektir.

Türkiye'deki hemen her tür toplumsal değişimi ve onun sonuçlarını kadınlar omuzlamak zorunda kalmışlardır. Özellikle Anadolu toprağını bir verim vadisine dönüştüren onlardır. 1950 sonrası kır-kent dengesinin bozulma sürecinde de bütün yük yine onlara kalır.

Nuri İyem ile yüz yüze tanışma şansına eriştim. Bakışında ve ellerinde nesli tükenmekte olan varlıklara dair son yumuşak ışık dalgaları varmışçasına incelikliydi. Benzer bir duyguyu, Cağaloğlu, Çatalçeşme sokakta, hâlâ ayakta duran çeşme kitabesinin hemen yanında boy vermiş bir akasyanın altında birlikte oturup konuşma bahtına eriştiğim Tarık Buğra’nın elinde ve yüzünde de görmüştüm. Böylesi adamlar nereden koptuğu unutulmuş can veren rüzgârlar gibi bir anlığına yüzümüze dokunup geçerler. Daha biz elimizle yüzümüzü yoklamaya koyulurken çoktan başka âleme geçmiştirler. Düş mü gerçek mi, olduğuna bir süre karar veremeyiz.

Nuri İyem’in, İstanbul Etiler’deki atölyesine bir televizyon programı için çekim yapmaya gitmiştik. Dimdik duruşu ve bilge sakinliğiyle ülkenin hiç bitmeyen ve her gün bir yenisiyle yer değiştiren tartışma konularından birisinin içinde bulmuştuk kendimizi. Sanırım, kim kimden kültürlü, sağcılar mı solcular mı bu konuda önde durduklarını iddia ediyorlar, siyasal cenahlar kültür konusunda değer bakımından birbirlerinden ayrı düşünülebilir mi, cinsinden bir şeyler tartışılıyordu. O uzun parmaklı ellerini az önce tuvalden çekmiş, fırçasını bir güzel temizlemişçesine nazikçe gülümseyen ressam, tok ve net sesiyle size bir şey anlatayım dedi. “Benim Şile’de bir yazlığım var. Yazları orada çalışıyorum. Erdal İnönü ile yakın arkadaşlığımız var. Genel başkanı olduğu partinin Şile teşkilatının düzenlediği bir toplantı için oraya geliyorlar. Özel kalem müdürüne, ‘Bana hatırlatın burada bir dostum var. Nuriyem'le görüşeceğim.’ diyor. Toplantıya başlamadan tekrar ediyor ‘Nuriyem’i unutmayın.’ Tartışmalar. Konuşmalar. Arada yine yineliyor İnönü. Bunun üzerine, teşkilattan biri özel kalem müdürünün kulağına eğilip, ‘Biz Erdal Bey’in gönül ilişkilerini bilmezdik. Kim ki bu Nuriye? İkide bir hatırlatıp duruyor.’ Böyledir genel manzara aslında.” demişti yine gülerek. Türkiye bir bütün ve aslında ne kimsenin kimseden haberi var ne de kimse esasla ilgileniyor.

Nuri İyem’in biyografisi dikkatle okunduğunda İstanbul, Cizre ve Arnavutluk arasında ama mutlak şekilde İstanbul'a bağlı bir hafıza geçmişi taşıdığı fark edilir. Ailesinin itirazına rağmen o, resimde ısrar eder. Nazmi Ziya’nın el vermesiyle bu ısrarı hayat bulur. Fakat onun resimlerine karakter katan iki kritik nokta olduğu gözlemlenir. Göç fikri ve kadın gözleri. Gerçi gözler temel taşıyıcı gibi görünse de bu gözleri kadın boynu ve hüznüyle bir düşünmek gerekir. Sanatta bir evin giriş kapısı gibi içeri çeken temel karakteri yaratmak kolay değildir. Oradan girdiğinizde duygu, düşünce ve düşlerin odasını dolaşmak mümkün olur. Nuri İyem’in İstanbul’da durarak, Anadolu’ya bakması sebepsiz olamaz. Bunu yaparken de folklora bel bağlamaması, ideolojik eşikte durmadan sosyal gerçekliği kucaklaması önemlidir. Daha sonra Fikret Otyam’ın çalışmalarında, kadınların belireceği görülecektir. Fakat Otyam daha çok detaycı bir belgeselci izlenimi taşırken İyem kelimenin tam manasıyla yaratıcıdır.

Nuri İyem.
Nuri İyem.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Nuri İyem’in sergileri vesilesiyle onun sanatına bazı nazarlar atar. Bu yazılarda Nuri İyem’in divan şairlerini okuduğu yazılıdır. Tanpınar’ın bir kaynak işareti amaçladığı hissedilir. Kültür, bu dönem insanlarının esas vasfı sayıldığı için, Nuri İyem’in gelenekten habersiz olduğu söylenemez. Ne var ki, yüzü ve gözleri düşündüğümüzde Hurufilikle ne derecede ilgili olduğu, Hurufi çizimlerindeki göz vurgusunu hangi bilinçle kadına götürüp modernize ettiği arada bir konudur. Fakat düşünsel bağlamda uzak bir ihtimal bile olsa, vaktiyle Lütfi Akad’ın “göç” olgusunu bir yaratıcı avatar misali dönüştürmesi benzeri, Nuri İyem’in toplumsal geçişleri (her tür göç anlamında) kadın yüzünde çerçevelediği ve onun merkezine de gözü koyduğu iddia edilebilir. Hatta toplumsal gerilim kadar tarihsel olanın özünü bu kara gözlere sığdırmakla Nuri İyem salt kendi sanatının vazgeçilmez nazarını saklamakla kalmaz o nazarla insana müdahale eder. Güzel olsun diye çizilmediği bellidir gözlerin. Bakılsın ve düşünülsün istenmiştir.

Türkiye'deki hemen her tür toplumsal değişimi ve onun sonuçlarını kadınlar omuzlamak zorunda kalmışlardır. Özellikle Anadolu toprağını bir verim vadisine dönüştüren onlardır. 1950 sonrası kır-kent dengesinin bozulma sürecinde de bütün yük yine onlara kalır. Nuri İyem, tek bir tipi, yüzü, kadını çizer gibi gözükür fakat yakından bakıldığında sosyolojik katmanlar, yaş grupları fark edilecektir. Bir de onun bu resimleri çizerken yalnızlık duygusundan ırak durması önemlidir. Bu kadınlar teslim olmazlar, meydan okurlar. Bu bağlamda onun “Üç Güzeller” tablosu hayli yoruma imkân verir. Geri planda özgürce çizilmiş mesafe duygusu, iki kadını göz göze ve bir kol hamlesiyle birbirine yakın ederken diğeri hem onlarla birleşir hem de kendi bağımsızlığını ilan eder.

Bir süre sonra, tekillik, bağımsızlık, kendilik ilkesinin özel bir görünüm kazandığı görülecektir. Bir film kamerasına bakar gibi önde ve özellikle, özdeksel halleriyle sunulmuş, güçlü ve kararlı omuzların tuttuğu net bakışlı insanların arkasında, hayat, kent, evler olarak belirecektir. Böylece İyem, salt insan bedeninin bir noktasına değil zamana ve hayata baktığını vurgular. Şöyle denilebilir, pastel resme dair bir bilgi olmaktan çıkarılarak Nuri İyem’in Türk kadınını vasıflandırmak için yarattığı yeni bir hamleye dönüşür. Cumhuriyet boyunca, farklı tarzlar aralığında kendisine yer arayan insan, asil atlar benzeri kendi dünyasında hayat bulur. Onun herhangi bir resminden koyularak, renk, çizgi, hava, atmosfer, eda, biçim, duygu, düş ve kimlik nasıl araştırılır konuşmak mümkündür. Nuri İyem, salt bir dönemi değil belki toplumu yüzlere ve gözlere sığdırarak, onu gözümüz gibi sevmeyi de telkin ederek, poetik bir miras bırakmıştır.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım