Neden post-truth bir çağda yaşamıyoruz?

Gazeteciler can alıcı bir ironi olarak kullanmadıkları sürece posttruth klişesini terk etmelidir.
Gazeteciler can alıcı bir ironi olarak kullanmadıkları sürece posttruth klişesini terk etmelidir.

Post-truth klişesinden kurtulmamız gerektiğini söylememin nedeni yıpratıcı ve belki “beklenti etkisi”(Bir şeyin sırf gerçekleşmesi beklendiği için gerçekleşmesi) ile açıklanabilecek olmasıdır. “Post-truth”un akla getirdiği ima mantıktan ve hakikatten vazgeçip kötü adamların yalan ve sindirmelerine karşı kendi yalan ve sindirmelerimizle mücadele etmemiz gerektiğidir.

Çeviren: Mehmet Baki Karahan

Post-truth (hakikat sonrası) bir çağda yaşamıyoruz. Peki neden? “Post-truth bir çağda yaşıyoruz.” cümlesini düşünelim. Bu cümle doğru mu? Eğer doğruysa, bu aynı zamanda doğru olamayacağının da bir kanıtıdır. Aynı şekilde “İnsanlar rasyonel değildir.” İfadesini düşünelim. Bu ifade rasyonel mi? Eğer öyleyse bu cümle bir başka insan tarafından söylenildiğinde doğru olamaz. Çünkü bu da mantık çerçevesinde ulaşılmış bir ifadedir. Eğer bu cümle bir uzaylı tarafından söylenseydi doğru olduğuna inanabilirdim. Şöyle düşünelim, eğer “İnsanlar rasyonel değildir.” önermesi gerçekse bunu “rasyonel olmayan insan” nasıl ölçümledi, kıstasını nasıl koydu? Rasyonel olmayan bir başka insanın vardığı bu sonuca nasıl inanabiliriz?

***

Kitabı Son Kelime’de, filozof Thomas Nagel hakikatin, nesnelliğin ve mantığın pazarlığa açık olmadığını söylüyor.
Kitabı Son Kelime’de, filozof Thomas Nagel hakikatin, nesnelliğin ve mantığın pazarlığa açık olmadığını söylüyor.

Kitabı Son Kelime’de, filozof Thomas Nagel hakikatin, nesnelliğin ve mantığın pazarlığa açık olmadığını söylüyor. Sizi dinleyen insanlara söylediklerinize inanmaları için rüşvet ödemediğiniz veya tehdit etmediğiniz sürece onları haklı olduğunuza ve yalan söylemediğinize ikna etmeye çalıştığınız zaman mantığın üstünlüğünü kabul etmiş olursunuz. Olaylara akıl ve mantık dışında herhangi bir yoldan inanmamız gerektiğini tartışmaya başlar başlamaz bu tartışmayı kaybetmiş olursunuz çünkü bu tartışmayı başlatmak için akıl ve mantığa başvurdunuz. Bu nedenle aklı ve mantığı savunmak beyhudedir. Çünkü akıl ve mantık apaçık ortadadır. Gazeteciler can alıcı bir ironi olarak kullanmadıkları sürece post-truth klişesini terk etmelidir. Post-truth siyasetçilerin, özellikle birinin, çok fazla yalan söylediği gözlemi üzerine ortaya atıldı. Fakat politikacıların yalan söylemesi yeni bir şey değil. Onlar her zaman yalan söylüyordu. Post-truth’u ortaya çıkaran bir başka etkense yalan haberlerin kazandığı şöhrettir. Fakat bu da yeni bir gelişme değildir, yalan haberler her çağda her zaman yapılıyordu. Buna kanıt olarak James Cortada ve William Aspray’ın yeni çıkacak olan Yalan Haberler Cumhuriyeti: Amerika’da Yalan ve Yanlış Aksettirmenin Uzun Tarihi adlı kitabı açıklayıcıdır. Fakat bu “uzun tarih” Amerika ile sınırlı değildir.

Yalan haberlerin hakikatin yerini aldığı iddiası geçerliliği ve doğruluğu açısından kanıtlanmamış ve hâlâ incelenmeye ihtiyacı olan bir iddiadır.
Yalan haberlerin hakikatin yerini aldığı iddiası geçerliliği ve doğruluğu açısından kanıtlanmamış ve hâlâ incelenmeye ihtiyacı olan bir iddiadır.

***

Yalan haberlerin hakikatin yerini aldığı iddiası geçerliliği ve doğruluğu açısından kanıtlanmamış ve hâlâ incelenmeye ihtiyacı olan bir iddiadır.

Post-truth savunucuları tarafından ortaya atılan “Çoğulcu cehalet” ya da “sessizlik sarmalı”, rasyonalitenin bir paradoksudur.


2016 Amerikan başkanlık seçimlerinde yapılan yalan haber analizi neticesinde araştırmacılar Andrew Guess, Brendan Nyhan ve Jason Reifler yalan haberlerin on-line etkileşimlerin çok küçük bir kısmını oluşturduğu sonucuna varmışlardır ve yüzde birden az olan bu etkileşimin çoğunlukla iknaya kapalı beyni yıkanmış partizanlar tarafından yönetildiği ve paylaşıldığı görülmüştür. Post-truth klişesinden kurtulmamız gerektiğini söylememin nedeni yıpratıcı ve belki “beklenti etkisi”(Bir şeyin sırf gerçekleşmesi beklendiği için gerçekleşmesi) ile açıklanabilecek olmasıdır. “Post-truth”un akla getirdiği ima mantıktan ve hakikatten vazgeçip kötü adamların yalan ve sindirmelerine karşı kendi yalan ve sindirmelerimizle mücadele etmemiz gerektiğidir.

***

  • İnsanlar rasyonel olma kapasitesine sahiptir fakat çeşitli nedenlerden dolayı zaman zaman irrasyonel olabilirler. Rasyonel çıkarım, şüphecilik ve tartışma doğamızın bir parçasıdır. Bilimi inkâr edenler de onu savunucuları kadar bilmektedir.

Sorun şu ki bir birey için rasyonel olan bir olay ülkesi ve hatta dünya için rasyonel olmayabilir. Post-truth savunucuları tarafından ortaya atılan “Çoğulcu cehalet” ya da “sessizlik sarmalı”, rasyonalitenin bir paradoksudur. Bu durumda her kişi diğerlerinin inandığı şeye inanır, fakat kimse aslında inanılan şeyin doğruluğuna inanmaz. Post-truth bir çağda değil, rasyonalite eşitsizliği çağında yaşıyoruz.

Bu nedenle üniversitelerin hakikat ve mantığa katkıda bulunma misyonunu korumalıyız, çünkü post-truth bir çağda yaşamıyoruz. İnsanlar sıklıkla rasyonel değildir, fakat bu durum her zaman ve her yerde geçerli değildir. Doğamızın rasyonalite melekleri hakikati önceleyen normlar ve enstitüler tarafından desteklenmelidir.

Dipnot:

• Steven Pinker tarafından kaleme alınan bu makale, “skeptic. com “ sitesinde “Why We Are Not Living in a Post Truth Era” başlığıyla yayımlanmıştır.