Namık Kemal bizim neyimiz olur?
Basit görünen karmaşık bir soru. Karmaşık; çünkü büyük şairin ölümünden (1888) beri geçen süreyi hesap edecek olursak meseleyi normalde gelenek-modernite ilişkisi üzerinden değerlendirmek gerekir. Ne var ki Büyük Kemal ne tam olarak geleneksel ne de bugün anladığımız anlamda modern. “Modern gelenek” dediğimiz kendi kendiyle çelişen zincirin ilk halkalarından biri. Öyle bir şey ki, Namık Kemal’e bağlansak onu terk etmemiz gerekir.
Onu geleneğimizin bir parçası addetsek ona ihanet etmiş olacağız. Bu kuşkulu ve bulanık ilişki aynı zamanda kişiliğimizin bir parçası ve tam bir kişilik elde etmemizi önleyen amillerin başında geliyor.
Paradokslar çözülemeyince terk edilir. Bu minval üzere Namık Kemal ve dönemini terk etti Türk edebiyatı, Türk düşüncesi. Bu satırların yazarı gibi dönüp geri bakanlarsa farktan çok benzerliği, kopuştan çok zinciri görüyor. Bizi Namık Kemal’e bağlayan zincir aynı zamanda entelektüel özgürlüğümüzü de kısıtlıyor. Özgürlük adına daima yurtdışına, Batı’daki gelişmelere yönelen siyaset, düşünce, edebiyat içeride bir süreklilik inşa edememenin bedelini sonraki dönemde unutuluşa terk edilmekle ödüyor.
Namık Kemal ve dönemi kendinden öncekini unutturarak yeni bir düşünce alanı yaratmayı denedi. Art arda birçok kuşağı da etkilediler. Ne var ki anlam kaymaları oldu. Kuşaklar arası anlam kaymaları olması doğaldır diyebiliriz; ama Besalet-i Osmaniyye ve Hamiyet-i İnsaniyye şiirinin adının Hürriyet Kasidesi olarak değiştirilmesi örneğinde görüldüğü gibi, anlam kayması kadar anlam kaybı da söz konusu. Besalet yiğitlik, hamiyet onur demek. Osmanlı’nın yiğitliği ve insanlık onuru diye güncelleştirebileceğimiz başlık, özgürlük destanına nasıl dönüşmüş olabilir?
<cite><code><samp>Namık Kemal ve dönemi kendinden öncekini unutturarak yeni bir düşünce alanı yaratmayı denedi. Art arda birçok kuşağı da etkilediler. Ne var ki anlam kaymaları oldu.</samp>
Kemal, tüm muhalifliği ve Batılılaşmacılığı içinde Osmanlı’ya bağlılık ve inancını daima muhafaza etti. Bir mektubunda şöyle diyecekti: “Vallahi billahi Frenk olmayacağız.” Onun gözünde Yeni Osmanlılık, “eski Osmanlı şanının tecdidine çalış”maktan ibarettir. Eskiyi ihya etmek için yeni olmak. Sonraki kuşakların Namık Kemal’le birlikte unutuluşa terk ettikleri ana fikir budur. “Osmanlı yiğitliği” bir ihtimal olarak bile bir kenara bırakılmıştır.
Entelijansiya için bu tür kavramlar (besalet, şan, hamiyet) yoktur. Namık Kemal müspet ya da menfi, soldan mı sağdan mı baktığınıza göre değişir, liberal özgürlükler fikriyatının ithalinde eski acentelerden biridir. Sağcılar için Büyük Kemal padişaha asi, mason, içki içen biri; solcular içinse hürriyetten ne kadar söz ederse etsin Osmanlıcı, gerici, anlaşılmaz bir adam. Şiirini zaten okuyan kalmadı. Okul çocuklarına ödev olarak verilen nesirleri ise sadeleştirilerek ruhundan koparılmış halde.
Böyle bir ortamda Namık Kemal entelektüel dünyamız için bir araçtan öteye gidemiyor. Dönemi ise Anglo-Sakson etkiler altındaki birkaç akademisyen haricinde kimsenin pek ilgisini çekmiyor. Bir başka deyişle liberal akademisyen arkadaşlar Kemal’deki besalet ve şan düşkünlüğünün idrakindeler; ama onlar bunu bir kolonyalizm işareti olarak okumayı tercih ediyorlar. Kemal onların gözünde sömürgeci, emperyal Osmanlı Devleti’nin vücut bulmuş hali. Böylece onlar da Kemal ve dönemini araçsallaştırarak Anglo-Sakson postkolonyal çağdaşlarının yanına oturacaklar akılları sıra. Anglo- Saksonların çok umrundaymış gibi.
Doğrusu, Kemal’in metinlerinin hala nabzının attığı kanaatindeyim. Hürriyet ve İbret gazetesinin koleksiyonlarını içeren kitapları, ciltler dolusu mektuplarını, Mithat Cemal’in topladığı evrakı açıp okuyun. Kemal’e en doğru giriş belki de onun siyasi, hukuki, ahlâkî makalelerini, mektuplarını kurcalamaktır. Böylece dönemin havasını da az çok solumuş olursunuz. Çünkü Kemal’in şiiri yüksek üslupla yazılmıştır, eleganttır; bugünün şiir zevkleriyle okumaya kalkana çok fazla şey sunmayabilir. Biraz aradaki yüz yılı aşkın zaman farkını kapatmanız gerekiyor.
Meşrutiyet’le kısmen çağdaş sayılırız ama Tanzimat başka bir dünya ve Kemal de o dünyada bizi bekliyor. Kendimizi onunla irtibat kuracak kadar yetiştirebilirsek onunla ve dönemiyle ilişkimizdeki paradoksu unutuluşa terk etme kolaycılığına sığınmadan çözme şansı elde edebiliriz. Belki o zaman besaleti hürriyete, şanı kolonyalizme tercüme etmek zorunda da kalmayız.