Modern toplumların sosyoloğu: Emilie Durkheim

Emilie Durkheim
Emilie Durkheim

Bireylerin üstünde bir gerçeklik alanı olarak toplum tasavvurumuzun oluşumunda en önemli etkiye ve modern sosyolojinin kurucu isimleri içinde seçkin bir yere sahip Durkheim'ın çözümlemelerinin modern toplumun düzenleyici ve kısıtlayıcı boyutlarını sergilememize imkân sağladığı düşünülebilir.

NE DÜŞÜNDÜ?

Modern zamanların gözde bilimsel disiplinlerinden sosyolojinin kurucu isimleri arasında ön plana çıkan Emilie Durkheim, sosyolojinin ana çalışma konusunu oluşturan toplumu farklı işlevler üstlenmiş parçalardan oluşan biyolojik bir organizmaya benzeterek ele alır. Ona göre "Toplum bireylerin bir araya gelmesiyle ifade edilemez, toplum nevi şahsına münhasır bir öznedir… toplum bireylerden farklı ahlâkî bir kişidir ve toplum içindeki bireyleri kapsar ve hatta toplum içindeki bireylerin sentezidir." Bu satırlar, Durkheim'ın toplumu, onu oluşturan bireylerin üstünde bir gerçeklik alanı olarak kavradığını göstermeye yeter. Sosyolojiyi dönemin akademik çevrelerine bilimsel bir disiplin olduğuna ikna etmek için büyük çaba sarf eden Durkheim'a göre toplumu, toplumsal olduğu açık bu olguları "nesne" edinerek inceleyen bilimin adıdır sosyoloji.

Bu toplumsal olguların bireye yön verdiği gibi toplumun kendi kurallarını ortaya koyduğu dış etmenler olduğunu düşünen Durkheim için onların en az hukuk kuralları kadar bireyleri bağlayıcı olduğu söylenebilir. Böylelikle bu olguların kaynağının birey olamayacağını ileri süren Durkheim onların siyasi toplumdan ya da onun içerisinde yer alan dini mezhep, edebi ekol, mesleki korporasyon vb. gibi parçalı topluluklardan kaynaklanabileceğini kabul eder. "Sosyolojik Metodun Kuralları", "İntihar", "Dinsel Hayatın İlkel Biçimleri" ve "Toplumsal İşbölümü" gibi kitaplarıyla sosyolojinin bir bilimsel disiplin olarak gelişiminde önemli bir yer tutan Durkheim'ın toplumsal dayanışmanın (solidarity) esasını ahlâk olarak belirlediğini de söylemeliyiz. Toplumsal dayanışmaya mekânik ve organik tipler belirleyen Durkheim'ın, geleneksel ve modern toplumları bu dayanışmalara göre ayrıştırdığını da söylemeli.

Toplumsal olgu böylelikle bireyde dış bir baskı oluşturma gücü taşıyan ya da böyle bir güç taşımakla birlikte, bireysel görünümlerden bağımsız ve kendine özgü varlığı ile belirli bir toplum kapsamında genelliği ifade eden, sabit/sabit olmayan her yapma tarzını ifade eder Durkheim'ın sosyolojik dilinde. Sosyolojik çalışmalarında anomi, toplumsal dayanışma, toplumsal olgu, kolektif bilinç ya da ruh, kolektif temsil, düzen, uyum, iş bölümü, ahlâk, eğitim vb. kavram ve konulara sık sık eğilen Durkheim'ın toplumu işlevsel parçalara ayırt edilebilecek, ancak bu ayırt etmenin parçaların kendi işlevselliklerini yitirmesiyle sonuçlanacak bir yapı olarak tasavvur ettiğini düşünebiliriz. 'Toplumsal'ı kendisine has bir alan olarak kavrayan Durkheim'ın bu kolektif alanı Jurgen Habermas'ın deyişiyle "normatif bir görüş birliği" olarak değerlendirmesine de bu yüzden şaşırmamalıdır.

NASIL DÜŞÜNDÜ?

Durkheim'ın en önemli sorunsalı belki de sosyolojinin ana nesnesi olarak gördüğü toplumsal olguları gerçekte nasıllarsa öyle tasvir edebilme ve açıklama kaygısıdır. Bu açıdan son derece realist bir bakışa sahip olduğu görülen Durkheim, toplumsal olguları birer nesne olarak değerlendirip gözlemlenebilir olan bu nesnelerin a priori verili olmayan kavramlar aracılığıyla değil de kendi özlerinde ve dışsal nesneler olarak açıklanabileceğini düşünür. Bu bakış açısıyla nesne öncesi kavramları eleyen Durkheim'ın, sosyolojik açıklamada böylelikle son derece 'pozitivist' sayabileceğimiz bir usul tutturduğunu da söylemek mümkündür. Söz gelimi İntihar kitabında teori ile veriyi son derece ustaca ilişkilendiren Durkheim böylelikle sosyolojik açıklamanın biyoloji, psikoloji gibi rakip disiplinler karşısındaki gücünü de ortaya çıkarır.

Durkheim'ın bu kitabında intiharı bir toplumsal olgu olarak başka toplumsal olgularla açıklama yoluna gitmesi ("bir toplumsal olgu ancak başka bir toplumsal olgu ile açıklanabilir" kuralı ve nedensellik ilişkisi) ve intiharı, cinayet ve cürüm gibi diğer toplumsal olgularla ilişkilendirmesi de kendi sosyolojik yönteminin temel ilkelerinin uygulanışına işaret eder. Dinsel Hayatın İlkel Biçimleri'nde de bireyleri göz ardı ederek dinin kökenini kolektif temsillerle ve bu temsillerin kolektif bilinçte yer edinmesiyle açıklamaya girişen Durkheim'ın odaklandığı şeyin açıklanışında psikolojik olandan oldukça uzak ve toplumu sui generis (kendine özgü) bir gerçeklik olarak görerek, bir çeşit indirgemecilik riskini de aldığı vurgulanmalıdır. Durkheim üzerindeki pozitivist etkinin en yoğun görüldüğü eser ise "Toplumsal İşbölümü"dür.

Kitaptaki temel tezi "modern toplumu temelde aynı şeyleri yapan insanlar arasındaki benzerlikler bir arada tutmaz, bunun yerine insanları birbirine bağımlı olmaya zorlayarak bir araya çeken iş bölümünün kendisidir" şeklinde özetleyen Ritzer, böylece Durkheim'ın toplumun ortak değerlere sahip olduğu dönemlerdeki fedakârlık durumunun ve ahlâkî inançların modern toplumsal düzende ortadan kalktığını savunan Comte'dan ayrıldığı en önemli noktayı da gösterir. Durkheim'ın kendisine kadar olan dönemde sosyolojiye ilişkin kavram, fikir ve eser oluşturanların kavramlarını ve fikirlerini genişletip incelterek sosyoloji bağlamında pozitivist anlayışın ve bir bilim inşasının imkânlarını gösterdiği söylenebilir. Sosyolojiyi psikoloji ve felsefeden özerkleştirme gayreti onun en önemli çabasıdır belki de.

NEREDE DÜŞÜNDÜ?

Bir hahambaşının oğlu olarak 1858 yılında Doğu Fransa'da doğan Emilie Durkheim'ın kısa bir dönem de olsa Katolik öğretmeninden etkilenerek agnostik olduğu kayıtlıdır. Onun sosyolojik düşüncesini etkileyen en önemli unsurlar genelde yaşadığı dönemin zorluklarından kaynaklanır. 1871 yılında Alman-Fransız savaşını kaybeden Fransa İmparatorluğu, içerideki ayaklanmaları da çok sert ve kanlı bir biçimde bastırmış fakat bütün bunlardan geriye politik ve ekonomik huzursuzluklarla dolu bir toplum kalmıştır. Almanlara karşı kaybedilmiş savaşın ve yenilginin izlerini ortadan kaldırmak, toplumu ayakta tutacak dinamikleri canlandırmak ve toplumsal ruh ve heyecanı diri tutabilmek için ahlâk, din, milli marş ve ülkesi için kendisini feda etmekten çekinmeyecek vatansever nesillerin yetiştirilmesi belki de o dönemin Fransa'sının en gözde fikirlerinden biridir. 1885-1886 yıllarında Almanya'da nazari iktisat, halklar psikolojisi ve kültür antropolojisi alanlarında çalışan Durkheim, Fransa'ya dönüşünde gelenekler, ahlâk ve kanunlar, dini yaşam ve uygulamaları gibi toplumsal hayatın gözlemlenebilen unsurları etrafında çalışmalar yapmıştır. Auguste Comte ve Montesquieu'ye çok şey borçlu olduğunu söylediğini bildiğimiz Durkheim'ın özellikle iş bölümü, pozitivizm ve kolektif bilinç ile ilgili fikirlerinde Comte'tan hareket ettiği de açıktır.

Sosyolojiyi felsefeden ayırarak ampirik dediğimiz sayılıp ölçülebilen araştırmaya yönelmek gerektiği fikrine sahip Durkheim'ın bu fikrinin dönemin pozitivizm ve bilimselciliğinden etkilendiği rahatça gösterilebilir. Günümüzde ismi pek bilinmese de 19. yüzyıl Fransa'sında felsefe ve eğitim teorisi alanlarında belirleyici bir isim olan Victor Cousin'in fikirleriyle hesaplaşmanın da Durkheim'ın kendi yolunu seçmesi üzerinde önemli bir etki bıraktığı görülür. Temmuz Monarşisi'nin resmi filozofu olarak da bilinen Cousin'in, Fransa'da liselerde okutulmak üzere hazırladığı felsefe kitabının Durkheim'ın felsefe derslerine örnek teşkil ettiği ve onun, toplumsalın kendisine has bir deneyim alanı fikrinin gelişiminde etkili olduğu söylenebilir. Yine bu fikrin gelişiminde önemli başka bir isim de Maine de Biran'dır. Hem Cousin'in hem de Biran'ın kendilerine özgü birer Kantçı olarak sivrildiklerini vurgulamalıyız. Durkheim sosyolojisinin etkileri sadece Fransa'da kalmamış, Ziya Gökalp üzerinden Türkiye'de olduğu gibi bütün bir modern sosyoloji tarihinde bu etkiler silinmez bir şekilde sinmiştir. Modern sosyoloji bir yerde Durkheim'la birlikte ve ona karşı düşünmenin sosyolojisidir.

NEYİ DEĞİŞTİRDİ?

Durkheim düşüncesinin bireyden çok toplumu, toplumsal gerçeği ön plana çıkardığı biliniyor. Onun 'toplumsal olgu kavramı, bireyin çıkarlarının üzerindedir ve devletçi yapının menfaati hiçbir şekilde bireye indirgenemeyecek kadar önemlidir' düşüncesiyle hareket ettiğini rahatlıkla ileri sürebiliriz. Birey ve toplum ilişkilerinden topluma ve toplumsal addedilene bakışımıza kadar modern hayatta etkili olmuş birçok düşüncenin oluşumunda Durkheim'ın çözümlemelerinin etkisi görülür. Hukuk, ahlâk, din, intihar vb. konu başlıklarında amacının sadece analiz yapıp bilgi üretmeyi değil, bu analizler ışığında toplumu düzenlemeyi de içerdiği, bunu Durkheim'ın "bilimin pratikteki etkisi" olarak ifade ettiği düşünülürse Durkheim'cı sosyolojinin ürettiği bilginin modern toplumların ortaya çıkışında ve işleyişindeki yeri yeniden düşünülebilir.

'Modern toplum' ve hatta sadece 'toplum' tasavvurlarımızı da derinden etkilemiş bir düşünür olarak belirir Durkheim. Sosyolojinin diğer büyük ismi Weber'le hemen hemen aynı dönemde yaşamış ve muhtemelen birbirlerinin fikirlerinden haberdar olmalarına karşın asla doğrudan iletişime geçmemiş olmaları da topluma ve toplumsala ilişkin tasavvurlarımızın şekillenmesinde açığa çıkan iki modern eğilimin farklılığını ortaya koyar. Weber'in "demir kafes" olarak tavsif ettiği modern yapıların hegemonyasının iç işleyişine dairdir belki de Durkheim'ın çözümlemelerinin nihai gözlemi. O iç işleyişi hem tasvir etmiş, hem de kuvvetlendirmiştir bir yerde Durkheim.