Mizah dergileri ve kültürel hegemonya: Yer altı sularına kanalizasyon dâhil mi?

Mizah dergileri
Mizah dergileri

Meselesi toplum değil ki faydası insana olsun. Bir derdi de yok, birkimliği de… Başıboş köpekler gibi sokakta dolaşıyorlar.Özgürlükten anladıkları; topraktan bağını koparıp ilkkemik atanın peşinde koşturmaktan öteye geçmiyor.

İlkesellikten yoksun ama ‘ilkesel’ ve sözde muhalif tavrıyla, uydurulmuş bir efsaneye sırtını yaslıyor günümüz mizah dergileri. Halk arasında “Derdini Marko paşaya anlat” diye nam salan Marko paşa Türk mizah anlayışının temel taşlarından biridir.

Sultan Abdülhamit döneminde Rum asıllı doktor olan Marko paşa hastaların dertlerini uzun uzun dinledikten sonra her seferinde şöyle sorarmış: “Anlaşıldı. Fakat ne demek istiyorsun?” Günümüz mizah dergilerinin ilham kaynağı ya Marko paşa, anlamıyor halkın dilinden. Etkinlik alanı ne kadar geniş olursa olsun, tıbbi yöntem ve olanaklara ne kadar erişebilirse erişsin anlamıyor adam. Anlamayınca tedavisi olmuyor hastalıkların. Hatta yanlış tedavi… Allah korusun!

Durum mizah dergileri için bu kadar derinlikli değil tabii. Bu dergiler için anlamak veya anlam önemli değil; halkı anlamak, tedavi etmek, onarmak ve daha iyisi için inceyi görmek hiç değil. Meselesi toplum değil ki faydası insana olsun. Bir derdi de yok, bir kimliği de… Başıboş köpekler gibi sokakta dolaşıyorlar. Özgürlükten anladıkları; ana, baba ve topraktan bağını koparıp ilk kemik atanın peşinde koşturmaktan öteye geçmiyor. Kişisel ve ruhsal sıkıntıları, çürümüş zihinleri ve bol etli kemikler arasında izansız ve sınırsız sözde “mizah” yapıyorlar.

Başıboş köpekler gibi sokakta dolaşıyorlar. Özgürlükten anladıkları; ana, baba ve topraktan bağını koparıp ilk kemik atanın peşinde koşturmaktan öteye geçmiyor.

Baştan söylemek farz, bir ideolojileri yok.

Yalnız itaat ettikleri aklın ideolojisine hizmet ediyorlar. Güçlü kanalların, dağıtım ve yayılım alanların nimetlerinden faydalanıp kolaylıkla kol altlarına, ceket ceplerine kıvrılabiliyorlar. İdeolojik ve manipülatif tutumlarıyla sahiplerinin istediği olayı istenildiği şekilde kurgulayıp servis etmeye de bayılıyorlar. Künyelerinde yazan ilkelerin alayından yoksunluğu, paranın akışına savrulmayı ve batı yanaşması olmayı da pek güzel başarıyorlar.

Bu dergiler yaşayabilmek için popülerliğe yani kitlelere muhtaçtır. Bu sebeple gerçek anlamda muhalif olmayan ve siyasi gündem oluşturmaya çalışan dergilerden başka bir sıfatları da yoktur.

Söz konusu arkadaşlar -ki vakti zamanında çıkar ortaklığını kapaklarında da göstermişlerdir- Gırgır, Leman, Penguen ve Uykusuz gibi dergilerdir. Dışardan bakılınca şeklen ve lafzen sivil bir oluşum biçimde gözüküyorlar. Ama Penguen çizeri Selçuk Erdem’in dediği gibi “Bizi en çok ne sinir ediyorsa onu kapağa çıkartıyoruz” demekten de geri durmuyorlar.

Mizah muhalif midir?

Söz konusu Türkiye ise hayır.

Türkiye’de etkin mizah itaatkârdır, koyundur. Çok garip geldi değil mi, herkese koyun diyen bu dergilerin koyun olduğunu söylemek. İnek olsalar angus olur, okul olsalar “college” olurlar. Yahu insan olalım deseler, batılı tarza yanlayan ilk roman olur hayatları. Dibine kadar “Jesius Charlie”dir bu izansızlar. Neden Hebdo? Yok mu başka mizah kaynağı? Yok. Çünkü Charlie Hebdo denen yayın uzvu halk kutsalına, halkın fikrine ve özgürlüğe ters gelen ne varsa onu icra eder. Bu konu da kendini lider atfeder. Yüzüne salyalarını akıtarak konuşur bu ve bunun rotasını izleyen basın özgürleri. Tabi ya! Basındır bu işte. Hz. Muhammed’i edepsizlikte sınır tanımadan tasvir eden bir düşünce ‘özgürdür’ onlar için. Charlie gibi sürü başları saldırıya uğradığında ise özgür basına müdahale deyip ortak kapak yayına girer bu dergiler de. Muhalif olabilmeleri için önce boynundaki bağı çözmeleri gerek ama bilakis zevk alırlar bundan.

İslam’a ve Türk toplum kültürüne yönelik hakaretleri ve saygısızlıkları o kadar fazlaydı ki aşırı uyarılma sebebiyle duyarsızlaştırmıştılar herkesi.
İslam’a ve Türk toplum kültürüne yönelik hakaretleri ve saygısızlıkları o kadar fazlaydı ki aşırı uyarılma sebebiyle duyarsızlaştırmıştılar herkesi.

Bu sefer gol değil!

Geçtiğimiz ay Gırgır’ın kendi kendini patlatması Charlie Hebdo faşizminin sağlaması niteliğinde oldu. Spikerlerin bir gecede kovulması, yayın politikalarına aykırı yazı yazan gazetecilerin, yazarların aynı gün kapı dışı edilmesi, sessiz sedasız gönderilmeleri gibi uygulamaları olan bir mecranın dergisiydi Gırgır. Onların mahallesinde hataya ve yaş taşa basmaya yer yoktur. Çünkü bir fire bütün örtüyü kaldırabilir ve foyaları meydana çıkartır. Bunu bilirler ve hata yapan kendi cezasını infaz eder.

İslam’a ve Türk toplum kültürüne yönelik hakaretleri ve saygısızlıkları o kadar fazlaydı ki aşırı uyarılma sebebiyle duyarsızlaştırmıştılar herkesi. Ama bu kez tabiri caizse yanlış ata oynadılar. İslam karşıtlığı o kadar gözlerini kararmıştı ki Hz. Musa’nın Yahudilerin de peygamberi olduğunu unutuverdiler. Uykusuzdular, aşağılama ve hakaret için meta aramaktan yorulmuşlardı. Hata yaptılar ve birden tüm örtü kalktı üstelerinden.

  • Normal şartlar altında Hebdo’ya verdikleri destek gibi kendilerini savunmaları gerekirdi. Basın ve düşünce özgürlüğü laflarını savurmalı, medya güçlerini kullanıp gençleri ateşlemeleri, “bu bir siyasi savaştır” deyip meydanlara yürümeleri gerekirdi.

Ama normal şartlar sadece İslami unsurları olan konularda geçerliydi. İşin içine farklı bir din dâhil olunca Hükümet’in kendilerini kapatacak olması onların hanesinde büyük bir eksi anlamına geliyordu. Sözcü Gazetesi’nin bu herzeyi büyük bir olgunluk tavrı olarak gösterip Gırgır’ı yayından kaldırması, durumu kurtarmanın adı oldu sadece. Yemedik tabi.

Yok mu Allah'ını seven bir kul?

Var. Az yahut duyulmamışlardır. Nedeni basit. Kültürün piyasası, dağıtımı, reklamı ve yetkilileri bu dergilere su taşıyan adamların elinde. Sair yayınlara ve eserlere göz yumdurmuyorlar, reklam yapmaları engelleniyor. Dağıtıma gönderildikleri zaman raflardan kaldırılıyor bağımsız dergiler. Arka raflara saklıyorlar hatta bayilerde satışa bile sunulmuyorlar. Nasıl gelişme beklenir ki hal böyleyken. Öyle başını kesince yok edilebilen bir canavar değil bunlar. Nasıl Can Dündar, Almanya ve Amerika gibi ülkelerden destek alıyorsa, bu mizah dergileri de yayın kuruluşlarından, büyük kitabevlerinden destek alıyorlar. Fransız mizahına itaatleri de bundan. Temel ilkeleri “Bükemiyorsan öpeceksin” ile eğilebildikleri kadar eğiliyorlar. Zamanla bu hale alışıp, eğilip bükülmede gönüllü bile oluyorlar.

Ama normal şartlar sadece İslami unsurları olan konularda geçerliydi.
Ama normal şartlar sadece İslami unsurları olan konularda geçerliydi.

Rapor gibi rapor! SETA

(Siyasal Ekonomik Falnnnnnnn) “Türkiye’de Mizah Dergileri Kültürel Hegemonya ve Muhalefet” başlıklı başarılı bir rapor yayımladı. Rapor Sultan Abdülhamit döneminden günümüze mizah dergilerini tüm yönleriyle ele alıyor. Kapakları ve içerikleriyle bu dergilerin hedefleri ve niyetleri tek tek aktarılmış. Raporda Gırgır gibi diğer dergilerinde aynı ahlaksızlıkları ve propagandaları defalarca yaptığı gözüküyor. Uykusuz kendini, ilk dört sayfasını siyasi, ekonomik ve sosyal olaylara ayıran bir dergi olarak tanıtıyor.

Dergilerin geçmiş sayılarına bakınca sürekli Erdoğan’a sinir olan, ideolojik hedefleri doğrultusunda siyasi konuları çarpıtan dergiler oldukları anlaşılıyor.

Kapakta terörist cenazesine katılan vekil Tuğba Hezer yok çünkü. MİT tırları haberi var. Kaynağını halktan alıyor ya mizah dergileri; Erdoğan ‘One minute’ deyince, halk, gereken cevap ilk kez verildi diye sevinirken, Gırgır dergisi kapağa, Erdoğan’ın çıkışını BM’ye yapılmış büyük bir terbiyesizlik olarak taşıyor. Erdoğan üç çocuk deyince nüfus politikasını değil mahremiyeti konu ediniyorlar. Hâlbuki bu dergilerin âşık olduğu ülkeler yaşlı nüfustan mustarip. Garip. 400 milletvekili deyince darbe anayasasını değil de savaş’ı konu alıyorlar. Nerede ilkesellik, nerede muhalefet?

Sözcü Gazetesi’nin bu herzeyi büyük bir olgunluk tavrı olarak gösterip Gırgır’ı yayından kaldırması, durumu kurtarmanın adı oldu sadece.
Sözcü Gazetesi’nin bu herzeyi büyük bir olgunluk tavrı olarak gösterip Gırgır’ı yayından kaldırması, durumu kurtarmanın adı oldu sadece.

“Tayyip’siz mizah.”

Bundan birkaç yıl önce Cici adıyla bir mizah dergisi yer almıştı raflarda. Yayın hayatına “Tayyip’siz Mizah Dergisi” olarak çıkan dergi ağır eleştiriler aldı bu cenahtan. Yandaş olduğu söylendi. Her ne kadar “biz yandaş değiliz” diye açıklama yapsalar da tutunamadı dergi. Birkaç sayı sonra kapandı. Ortak hedefleri Erdoğan olan bu dergiler kendilerini muhalif olarak tanıtmalarına rağmen, Cici gibi başka seslere yahut muhalif bakışlara karşı geçit vermiyorlar. Kültürel iktidarlıklarını hegemonik yapılarıyla sürdürmeye devam ediyorlar.

Yani?

  • İnsani değerlere saygısızlıkları Gırgır ve türevlerinin insani çizginin çok uzağında olduğunu gösteriyor. Burası net. Düzenli olarak yaptıkları ve yayınladıkları irinler halka “artık yeter” dedirttiriyor ama bir amip gibi yaşamaya devam edebiliyorlar.

Çünkü toplumun karşısında yer aldıkça onlara yaşam alanı sunacak kodamanların olduğunu biliyorlar. ‘Mizah muhaliftir’ oldukça komik bir yargı cümlesi gibi duruyor ama değil. Çünkü çok çok bir temenni, bir talep olabilir bu. Daha fazlası değil. Türkiye şartlarında tabi. Elbette muhaliftir mizah. Kime muhaliftir peki? Tabi ki İktidara. İktidar kim? Tam olarak numara burada dönüyor işte. Bizim ‘iktidar’ diye bildiğimiz seçimde oy alarak hükümet etme mevkiine gelenler. Ama gerçekte iktidar bu mu? Değil. Neden? Daha büyük iktidar alanları var çünkü dünyada. Ve bizim bildiğimiz hükümetten çok daha ‘küresel’ler üstelik. İşte biz muhalifiz diye heybelerinde artistlik taşıyıp bize hava pazarlayan sözümona mizah dergilerinin muhalifliği bu. Daha güçlü, daha küresel iktidarların sırasına hizalanıp Türkiye’deki halk iktidarına ‘muhaliflik’ yapıyorlar. İşin trajik tarafı şu: yediğimizi sanıyorlar.

Ama yemiyoruz. Gerçek muhaliflik nedir sorusunun cevabını arıyorlarsa gerçekten söyleyelim: halkın oylarıyla iktidara gelmiş olan Erdoğan’a saldırmak değil. İslamiyet’e yahut Yahudiliğe hiç değil. İkinci dünya savaşından sonra kanla kurulan bu adaletsiz dünyaya ‘Dünya beşten büyüktür’ diyebilmek mesele. Maçanız var mı? Hadi görelim sizi.