Mecburiyetin zarurete evrilişine dair

Sanallık, her an her şey olmaya hazırdır. Gerçeklik demdir, ön hazırlıktır, eşiktir bir anlamda.
Sanallık, her an her şey olmaya hazırdır. Gerçeklik demdir, ön hazırlıktır, eşiktir bir anlamda.

Mecburiyet bir dış baskıyı, zorbalığı ve şiddet tehdidini içerisinde barındırdığı için olumsuz görülen, zorunluluk ise içerisinde bir iradeyi barındırdığı için (ki bu tamamen manipüle edilmiş bir iradedir) olumlu görülen bir vaziyet olma durumuna geçmiştir. Modern insan doğaya, çevreye ve eşyaya yabancılaşmış bir durumda olduğu için günlük yaşamı bile herhangi bir söylemle manipüle edilebiliyor.

Günümüz çağdaş kültürü Fransız antropolog Levi- Strauss'un iki tür olarak belirlediği kültürlerden farklı bir yayılma stratejisine sahip.

Nedenselliğin kaybı eylemlerimizi de yeni bir forma kavuşturdu. Artık eylemlerimiz de sanal. Asla gerçeklik taşımıyor.

Çağdaş kültür, ne tek başına yayılmacı/istilacı bir tutum sergiliyor ne de öldürücü/yok edici bir şiddet gösteriyor. Teknolojiyle desteklenip kıyıdan köşeden bir şekilde insan hayatına davetsizce giren baskın bir kültür var artık. Bu girdiği alanda bir anda her tarafı işgal edip talana da girişmiyor modern kültürler. Sadece kendini gösteriyor ve geri çekiliyor. İnsan hayatına doğrudan dokunan herhangi bir noktada kendine yer edinip zamanla öteki yi reddediyor ancak burada hedef yok etmek değil değiştirmek ve kimliksizleştirmektir. Zira eski bir kültür, modern kültürlerle temas ettikten bir müddet sonra sahipsiz kalıyor ve terkediliyor. Bu terkedilme zamanla kültürün tanınmamasına, tanınsa da nereye ait olduğunun bile hatırlanmamasına sebep oluyor. Tüm bu süreç hiçbir şekilde baskı ve icbar ile değil manipüle edilmiş bir zaruret ile gerçekleşiyor. İnsanlar, bir zamanlar bir yabancı olarak gördükleri modern kültürün getirdiği yenilikleri, zamanla hayatlarından hiç eksik edemedikleri alışkanlıklar olarak kabul ediyorlar.

Jean Baudrillard bu durumu gönüllü kölelik olarak da tanımlar. Çünkü ona göre insan iradesi ortadan kalkmıştır. Başkalarının bizim yaşamımızı bir şeyleri mecbur kılmasını reddeder ancak insanın kendi hayatının gerekliliklerine de kendisinin karar verebiliyor olmasından korkar ve bunu tehlikeli bulduğunu söyler. Baudrillard burada insanın tercihlerini değil manipüle edilen gerçekliği tehlikeli bulur, çünkü modern hayat sonrası artık insanlarda dışarıdan yapılan her müdahaleye karşı bir direnç gelişmiş durumdadır. Cebir ve baskı gibi aşırılıklar hiçbir surette kalıcı bir sonuç vermiyor. Bu sebepten artık insanlar herhangi bir durumda mecburî tutulmaktan ziyade sahte zaruretlere maruz bırakılıyorlar. Böylelikle kendisinden zaten beklenen davranış, kişinin bir zorunluluğuymuş gibi algılanıyor ve o kişi tarafından gönüllü olarak gerçekleştiriliyor.

Mecburiyet bir dış baskıyı, zorbalığı ve şiddet tehdidini içerisinde barındırdığı için olumsuz görülen, zorunluluk ise içerisinde bir iradeyi barındırdığı için (ki bu tamamen manipüle edilmiş bir iradedir) olumlu görülen bir vaziyet olma durumuna geçmiştir. Modern insan doğaya, çevreye ve eşyaya yabancılaşmış bir durumda olduğu için günlük yaşamı bile herhangi bir söylemle manipüle edilebiliyor. Modern hayatta ihtiyaçlarımızı bir başkasının söylemleri oluşturuyor. Artık dünya kocaman bir network marketing olmuş durumda. Hiçbir şeye mecbur tutulmuyoruz ama zaman içinde zaruri olduğuna da bir şekilde ikna ediliyoruz.

Bir de burdan bakalım

Tüm vakalar ve zaman kendi içinde devir daim ederek akıyordu.
Tüm vakalar ve zaman kendi içinde devir daim ederek akıyordu.

Yukarıda bahsini ettiğimiz kavramların bu değişimini biraz daha inceleyecek olursak ipin ucu yine insanlık tarihinde köklü değişimlerinin olduğu, büyük kırılma dönemlerine kadar gidiyor. Çünkü bir anlamın değişmesi ya da yerine bir başkasının gelmesi birtakım kaymalar ya da bozulmalarla mümkün olur ancak. Klasik dönemlere bakacak olursak o dönemde insanlar dünyayı ve tabiatı bir bütün hâlinde kavrıyordu. Tüm vakalar ve zaman kendi içinde devir daim ederek akıyordu. İnsan ise bu düzenin içerisinde akıp giden, tabiatla mücadele eden (bugün insan tabiatla mücadele etmiyor savaşıyor âdeta) ve hayatını bugünkü gibi atomize edilmiş bir şekilde değil de bir bütün hâlinde yaşayan bir varlıktı.

  • Özellikle zaman kavramı bir bütündü. Batılıların "Aydınlanma" dediği dönemle beraber zaman kavramının çizgisellik kazanması önemli bir kırılmayı da beraberinde getirdi. Çizgisellik, neden sonuç ilişkisinin ön plana çıkmasını gerektiriyordu.

İnsan artık gerçekleşen tüm eylemlerde bir başka eylem arıyor ve vakalar bir şekilde bir başka vakaya bağlanıyordu. Bu bakış, mecburiyete kapı açan bir bakıştır. Artık bir olay vuku bulmuşsa evvelinden gerçekleşen bir başka olaydan ötürü bulmuştur. Ya da başka bir değişle artık bir olay olmuşsa (neden) ardından diğer olay da (sonuç) olmak mecburiyetindedir. Peki daha sonra ne oldu da mecburiyet yerini zorunluluğa bıraktı? Bunun için mecburiyet kavramına bir de gerçeklik- sanallık penceresinden de bakmak gerek. Çünkü eylemlerimizin artık tamamen gerçeklikten kopuk bir hâl aldığını söyleyebiliriz. İnsanların ülkesini sevip sevmemesi, mutlu olup olmaması, herhangi birinin sevip sevmemesi tüm bunlar, bir yalan haberle değiştirilebiliyor. İnsanlar tek bir söylemle fikirlerinden vazgeçiyor ya da inancını sorgulamaya başlıyor. Bu kadar cıvık ve değişken bir hâl olsa olsa sanaldır. Çünkü gerçek, asla bu kadar hızlı değildir. Gerçekliğin neredeyse tamamının sanalla yer değiştirdiği bir çağdayız.

Gerçekliğin neredeyse tamamının sanalla yer değiştirdiği bir çağdayız.
Gerçekliğin neredeyse tamamının sanalla yer değiştirdiği bir çağdayız.

Sanallık, her an her şey olmaya hazırdır. Gerçeklik demdir, ön hazırlıktır, eşiktir bir anlamda. Yukarda bahsini yaptığımız bu hızlanmayla birlikte nedenselliğin ortadan kalktığını görüyoruz. Nedenselliğin kaybı eylemlerimizi de yeni bir forma kavuşturdu. Artık eylemlerimiz de sanal. Asla gerçeklik taşımıyor. Çünkü gerçeklik sistemli bir düzenin içerisinde ortaya çıkar, belirginleşir ve yayılır. Günümüzde ise bu nizamdan hiçbir şekilde bahsedemeyiz. Sanallık kaos şeklinde, birbiri ardına, bir öncekinin ne olduğunu bile umursamadan etrafa saçılıyor. Böylesi bir saçılmada gerçekliğin oluşması için ne zemin ne de zaman vardır. Gelinen noktada artık insanların eylemleri tepkiseldir. Sanal bot kullanılarak anlık atılan otomatik cevaplarla bizim gelişmelere verdiğimiz tepkilerin bir farkı kalmadı. Dahası insanın gizi kalmadı o artık tahmin edilebilen bir varlık. Tepkisi kontrol altına alınmış bir canlı için mecburiyetin en önemi var ki?