Ladan Osman ile 18 soru
Bu listeyi daraltmak çok zor! Ama en çok küçük kapıları ve sayısız koridorları olan kutsal mekânları seviyorum. Aya Sofya’yı 2015 yılında ilk gördüğümde, olduğum yerde kala kaldım ve ağlamaya başladım.
1- Çocukluğunuzdan hatırladığınız ilk şey nedir?
Somali’de rengârenk toprağa bakıyorum, burnumda bir koku, sanki yanı başımda okyanus varmış gibi. Ama göremiyorum onu, rüzgâr tuzunu taşıyor bana. Kaç yaşımdayım bilmiyorum.
2- Müfredat dışında okuduğunuz ve “çok iyiymiş” dediğiniz ilk kitap neydi?
Okuduğum kitaplar arasında en çok Maya Angelou şiirleri öne çıkıyor benim için. Okuduğumda bir insanın bu kadar dar bir alanda bu kadar çok şey anlatabilmesi beni çok şaşırtmıştı. Şiirleri sanki küçük görünen ama içine bir çok hikâyeyi sığdırabilen bir yapıyı anımsatıyor bana.
3- Doğa mı şehir mi? Şehirse neden, doğaysa neden?
İkisine de biraz ihtiyacım var, ama birini elemem gerekirse şehir derim. Yeşilliklerin özellikle de eğrelti otlarının içinde oturma hissinin yerini tutabilecek hiçbir şey yok benim için. Şair Ed Roberson’ın “doğada, doğa olarak yaşamak” olarak adlandırdığı bir dönemi olduğunu duymuştum. Kendisi “hissi bir bağlantıdan ve doğa olma hakkı”ndan bahsediyor. Ben de çoğu zaman kafamın içinde yaşıyorum, ama bedenimi bize bu kadar çok şey sunan yeryüzünden ayırmak benim için zor.
4- En beğendiğiniz mimari eser. Neden?
Bu listeyi daraltmak çok zor! Ama en çok küçük kapıları ve sayısız koridorları olan kutsal mekânları seviyorum. Aya Sofya’yı 2015 yılında ilk gördüğümde, olduğum yerde kala kaldım ve ağlamaya başladım. Görkemi ve tarihi önemini bir yana bırakırsak neden üzerimde böyle bir etkisi oldu hâlâ emin olamıyorum. İstanbul’daki avluları da düşünüyorum hâlâ, farklı farklı yerlerden taşlara çarparak gelen ezan sesini, zaman zaman insanlarla karşılaşıp duraklayan kuşları ve köpekleri.
5- Neydi o şarkının adı?
Şu anda Noname’in “Don’t Forget About Me” şarkısını dinliyorum. Az önce “Cenazeden geliyorum / Çirkinim Öldü.” Dedi.
- 6- Sizi siz yapan birisi olmuş olmalı hayatınızda, kimdir bu insan?
- Birisi olarak sayılır mı bilmem ama ailem çoğu şeyde benimle birlikte olmuştur. İş konusunda 2016 yılında vefat eden şair Brigit Pegeen Kelly bana arkadaşlıktaki sevgiyi ve zihnimi kabul etmeyi öğretti. Onu her gün özlüyorum.
7- “Onsuz olmuyor” dediğiniz en iyi arkadaşınız kimdir? Neden kendisiyle arkadaşsınız?
Sanırım, Joe (bazılarınız kendisiyle tanıştınız), çünkü benim iyileştirici maşallahımla yakından ilgileniyor. Aramızdaki bağlantının bir sebebi de benzer şeylere ilgi duyuyor ama farklı açılardan bakıyoruz. Benim meraklarımı destekleyen insanlarla çok sık karşılaşmıyorum, umarım ben de onun için aynısını yapabiliyorumdur.
8- Koleksiyon yaptığınız bir şey var mı?
Kitaplar dışında çizgi romanlarla ilgili gömlek ve kazaklar olabilir.
9- Ölmeden önce yapmak istediğiniz ya da görmek istediğiniz bir şey?
Somali’de yetişkin olarak vakit geçirmek, büyüklerimin anlattığı hikâyelerdeki yerleri görmek.
10- Tam şu anda bize önereceğiniz Şiir nedir?
Gwendolyn Brooks’un “To Prisoners” (Mahkumlara) şiiri.
11- Hangi film? Niçin?
Beyaz Çayırlar (Mohammad Rasoulof, 2009) çünkü farklı ve öngörülü. Filmin neredeyse her sahnesi muhteşem bir fotoğraf gibi. İnanç ve ibadet alegorisinde zaman geçirip oldukça belirsiz bitiyor.
12- Batı’yı ve Doğu’yu nasıl tanımlarsınız?
Doğu derin bir köke inen birçok yöne ulaşırken, Batı kollarını kendisine sarıp yalnızca yeniliklere odaklanıyor.
13- Ejderha mı, Prenses mi?
Ejderhayı süren prenses!
14- Uçakların uçtuğuna inanıyor musunuz?
Ben uçakların havada tutulduğuna inanıyorum. Uçuyor gibi gözükmeleri için sıçramak zorundalar.
15- Dergide bir duvarımız var. Orası için bir cümle söyler misiniz?
Ev sahibi olmak bi’ iyilik degildir. —“Anguish Longer than Sorrow,” (Kederden Uzun Izdırap) Keorapetse Kgositsile (1938-2018)
16- Siz şimdi gittiğiniz o şehri çok sevmişsinizdir. Biraz anlatsanıza?
İstanbul hâlâ aklımda. Çok büyük ve kadim bir şehir, ama sokaklarında yürürken yine de mahremiyet hissi yaşatıyor size. Ayrıca sürgün edilmiş sanatçılarla tanışmak gibi özel bir tecrübe edindim, kendileriyle tanışmak için semtten semte geçtim. Zaman sanki orada daha uzun gibiydi ve kendimi insanlığımda tanınmış hissettim. Şimdi, her iki seyahatimde tanıdığım herkesi özlüyorum. Kitapların ve yazının tezgâhlarda satıldığını görmek. Bütün cesurluklarıyla kedileri tanımak. Aynı anda ilerleyen onlarca sohbet var, ama çok az insan bağırıyor. Ezanın bin bir çeşidi birbiriyle yarışıp güne izlerini bırakıyor. Ve “üzeri karartılmış beyaz puding” olarak çevrilmiş tatlıyı özlüyorum…
17- Bize hayatta ne tavsiye edersiniz?
Unutmak diye bir şey yoktur.
18- Nasılsınız?
Gayet iyiyim. Nina Simone’un “The House of The Rising Sun” cover’ını dinliyorum.