Kuşluk vakti rüyaları üzerine

O gün kuşlar göçtükten sonra göğe bir kez daha baktım. Tek bir bulut bile yoktu.Demek, rüzgârda uçamayan kuş evine gidebilmişti.
O gün kuşlar göçtükten sonra göğe bir kez daha baktım. Tek bir bulut bile yoktu.Demek, rüzgârda uçamayan kuş evine gidebilmişti.

Bana göre; kuşlar, bulutlardan yaratılmıştı. Uçmayı terk eden, unutan veya uçamayan kuşlar ise bulut olmuştu. Zaman zaman bulutlar, kuşluklarını özledikleri için sağa sola dağılıyorlardı. İşte bu yüzden bulutlar türlü şekillere giriyor ve biz insanlar bulutlara bakıp: "Aa bak şu bir dinozor, şu bir at, şu bir çiçek…" diyorduk.

Rüzgârda Uçamayan Kuş

Biz babamla göç eden kuşlar gördük. Hepsi birbirine karışmıştı ve çok güzel şekiller yapıyorlardı.

- Bi' çocuk

Bir çocuğun: "Kuşlar bulutlara dokunabiliyor mudur?" sorusunu işittim.

Kuşların göç mevsimiydi. Daha sıcak yerlere gidip keyiflerine bakacaklardı. Çocuklar damlara ve balkonlara tünemiş, kuş göçünü izliyordu. Kuşlar o kadar çoktu ki, bulutlar bile görünmüyordu. Çocukların ağızları ve gözleri hayretle açık, pike yapan her kuşta pır pır zıplıyorlardı. Bir çocuğun: "Kuşlar bulutlara dokunabiliyor mudur?" sorusunu işittim. "Belki de bulutlar, kuşların evidir." dedi daha büyük bir çocuk. "Evlerinde tuvalet yok bunların" dedi ilk konuşan çocuk. -Niye lan? -Bizim evin penceresine pisliyorlar hep, bir de kafama. Der demez, otuz kişilik güldü daha büyük çocuk. Yüzümü çocuklardan alıp göğe çevirdim. Bana göre; kuşlar, bulutlardan yaratılmıştı. Uçmayı terk eden, unutan veya uçamayan kuşlar ise bulut olmuştu. Zaman zaman bulutlar, kuşluklarını özledikleri için sağa sola dağılıyorlardı.

İşte bu yüzden bulutlar türlü şekillere giriyor ve biz insanlar bulutlara bakıp: "Aa bak şu bir dinozor, şu bir at, şu bir çiçek…" diyorduk. İkindi rüzgârı baş göstermişti. Ağaç yapraklarını, çiçek gövdelerini inciten; çatılara, pencerelere "vuuu"layan bir rüzgârdı bu. Rüzgârın kucağında bir anne ve çocuk evine gidiyordu. Çocuk, birden yürümeyi bıraktı ve şaşkın bir üzünçle: "Annee, kuşa bakk, uçamıyoo!" dedi. Kuş; rüzgâra kapılmış, rüzgârın şiddetinden kanatlarını açamıyor ve yalpalıyordu.."Evine gidemiycek anne." dedi çocuk. Annenin umru değildi. Kuşa bakmadı ve hatta çocuğunu dinlemedi bile. Çocuğun elini daha sıkı kavrayıp kendiyle sürükledi.

  • O gün kuşlar göçtükten sonra göğe bir kez daha baktım. Tek bir bulut bile yoktu. Demek, rüzgârda uçamayan kuş evine gidebilmişti. Bunu o çocuğa söyleyebilmeyi çok isterdim.

Tanrı'nın çiçek dersi

Evlerin çatıları çiçekle kaplanmış, pencere önlerinde envai çeşit çiçek birikmişti.
Evlerin çatıları çiçekle kaplanmış, pencere önlerinde envai çeşit çiçek birikmişti.

Bir gün, gökten çiçek yağdı. Herkes Tanrı'yı alkışladı. Evlerin çatıları çiçekle kaplanmış, pencere önlerinde envai çeşit çiçek birikmişti. Belediyenin yıllarca temizleyemediği yolları, Tanrı çiçek gibi yapmıştı. Hem de saniyeler içinde. Bütün dünya çiçek koktu. "Bunlar çiçek değil, renkli kar." dedi bir çocuk ve çiçek topu savaşı başlattı. Herkes birbirine çiçek atıyordu. Çiçek toplarının arasına taş koyup atan sütü bozuklar da vardı. Çiçekle bile kan dökme peşindeydiler. Arabalar, yayaların paçalarına yağmur suyu ve çamur değil; çiçek sıçratıyordu.

Bir adam, az evvel paçasına çiçek saçıp hızla giden arabanın ardından ağız dolusu küfürler etti. Oysa paçasındaki kirli su değil, çamur değil, çiçekti. Belli ki adam için fark etmiyordu.

Çok fazla Camus okuyordu belki de. "Tanrı cennetin kapısını açık bırakmış." dedi ölmek üzere olan bir yaşlı. Yaşlı olduğu için mi, ölmek üzere olduğu için mi; yoksa ölmek üzere olan bir yaşlı olduğu için mi bilmem, insanlar bu sesi duyduktan sonra sokağa koşup önlerine gelen her şeyi sevdiler. Tozu bile. Âşık olma oranı o gün içinde yüzde bir milyon arttı. Dünya liderleri birbirlerini yanaklarından öptü ve Nato kapandı. İşte bu, gerçekten barış demekti. Halbuki gökten yağan bu çiçekler, yerdekilerden farksızdı. Tanrı, yarattığı bu güzellikleri, insanın görmeyen ve hayret etmeyen gözüne sokmaya karar vermişti, hepsi bu.