Külüngün sesi
Nihayet doğmuşum. Benim doğmamla anamın sesinin kesilmesi de, külüngün susması da bir olmuş. Anamın gözleri tavanda kalmış, Ferhad'ın külüngü dağlarda kalmış. Öyle bir sessizlik olmuş ki, az öncenin korkunç seslerini aratmış.
- Yeldir nefesi gelmez
- Kimi kimsesi gelmez
- Aceb Ferhad öldü mü
- Külüngün sesi gelmez
(Ferhad'ın dağı delmek için vurduğu külüngün sesi şehre ulaşmaktadır. Bu ses şehrin gündelik hayatının sıradan bir parçasıdır. Bir gün külüngün sesi kesilir. Halk da Ferhad'ın öldüğünden endişelenir. Okuyacağınız fragmanlar sessizlik içinde gelişen bu anın farklı karakterler, üsluplar ve kurgularla çeşitlendirilmesidir.)
ÖLÜ EVİ
Mustafa Efendi'nin cenazesinde, avluda oturuyorduk.
Zarif adamdı Mustafa Efendi. Aktar dükkânı vardı benim dükkânın karşısında. Ne kokular yayılırdı o dükkândan bütün çarşıya: zencefiller, ıhlamurlar, lavantalar, envaiçeşit rayihalar, adını bilmediğim çeşit çeşit, kokusu ince ince yayılan yağlar, o güzelim alıç kokusu, neler neler.
Avlusunu da zarafetle bezemiş rahmetli. Bahçeyi saran çepeçevre selviler, çitlembikler, defneler, erguvanlar, sümbüller, menevşeler...
Bütün bu güzellikler ölümün ağırlığını, ruhu ezen tazyikini üzerimizden almıştı. Oğlunun yüzünde bile, babası ölen bir oğlun derin acısı okunmuyordu. Ancak babasını uzun bir yolculuğa yollamış bir çocuğun kederli çizgileri, sıkılgan ve mızmız endişesi vardı kırkına yaklaşmış bu adamın yüzünde.
Avluda her geçen dakika artan sessizliği iki şey dolduruyordu: yas ve külüngün sesi.
Külüngün sesinin yeknesak ahengiyle insanlar düşüncelerine daha kolay dalıyor, rahmetliyle olan hatıralarını bu ahenkle birlikte hatırlıyorlardı.
Bu durgunluk devam ederken, külüngün sesi kesiliverdi. Ölüm düşüncesiyle ağırlaşan, hareketleri yavaşlayan herkeste bir kıpırdanma oldu.
Son birkaç saattir ölüm fikrine alışan bu zihinler, külüngün sesinin kesilmesini, Ferhad'ın öldüğüne yordular. Ölü evinin yasına yas karıştı.
GAZEL
Bakın duyulmuyor, kesildi külüngün sesi Her an can veren benim, Ferhad da neyin nesi
Bilmez, o bir yankıdır, yitip gitti dağlarda Bağra inen külüngün tıkadığı nefesi
Yokluk dağını delip varacakmış varlığa Yokluk da ben varlık da, kime kalmış geçmesi
Ferhad'ın dağlardan akıttığı cûy-ı şir'i
Her lahza benim gözlerimin Şirin çeşmesi
O külünge davrandı, ben elimle kazıdım
Bundan savrulur dört yana kanımın neşvesi
DOĞUM
Kuraklığın olduğu sene, Ferhad'ın külüngünün sustuğu vakit doğmuşum. Aynı gün anamın da öldüğü günmüş.
Babamın dediğine göre, o sene öyle bir kuraklık olmuş ki, toprak ihtiyarlamış. İhtiyar suratı gibi yarık yarık olmuş yüzü. Akışını son kez hıçkırmış çeşmeler, bir daha da akmaz olmuş. Bir deri bir kemik kalmış çocuklar, kadınlar zayıflamış, adamlar çökmüş. Gebe kadınlar kendilerini emer olmuş. Doğan çocuklar kırkına varmadan hep ölmüş. Bitkiler kurumuş, hayvanlar talan olmuş. Pis su içmekten herkes hasta düşmüş. Bırakın abdest almayı, ölüleri yıkamaya su bulunmazmış.
Ben doğarken anam avaz avaz bağırmış. Parmak parmak olmuş alnındaki damarlar. Sesi yeri göğü inletmiş, dallardan kuşlar havalanmış, ahırda hayvanlar tepişmeye başlamış, köpekler acı acı ulumuş bu iniltiyi duydukça. Anam bağırdıkça külünk güm güm vururmuş, külünk vurdukça anam bağırırmış. Anlattıklarına göre bu iki sesten kulaklar sağır olacakmış nerdeyse. Seslerin dehşetinden herkesin aklından çıkmışım. Oldukları yerde mıh gibi kalakalmışlar, doğumda olduklarını unutmuşlar.
Nihayet doğmuşum. Benim doğmamla anamın sesinin kesilmesi de, külüngün susması da bir olmuş. Anamın gözleri tavanda kalmış, Ferhad'ın külüngü dağlarda kalmış. Öyle bir sessizlik olmuş ki, az öncenin korkunç seslerini aratmış.
Bu sessizlikte yalnızca benim ağlama sesim duyuluyormuş.
TOPRAK SAHİBİ
Ulan döv dur dağı, ne faydası var. Dağı dövüp duracağına vur tarlaya külüngü, ekin versin, mahsul versin. Dağlarda perişan olacağına cebine iki kuruş, karnına iki lokma bir şey girsin.
Dağlardan su getirecekmiş, pöh! Allah'ın suyu. Yönünü çevirmeye güç müyeter kardeşim?
Keşke çevirse, keşke getirse suyu. Bizimde işimiz görülür amma, olur mu öyle iş? Nerde görülmüş?
Al işte, çark etti köftehor. Kesildi külüngün sesi. Ben dediydim zaten, vazgeçer dediydim, Ferhad babayiğit oğlan tamam da bu iş kulun altından kalkacağı iş değil dediydim de ters ters baktılardı yüzüme.
Acep öldü mü diyorlar.
Ölsün hayırsız hayta. Böylesinden vatana millete hayır gelmez.
- TEKERLEME
- Üfledim kavala saz çıktı
- Giydim gocuğu yaz çıktı
- Attım mintanı ayaz çıktı
- Yokuşa vurdum düz çıktı
- Dul karılar kız çıktı
- Tavuk bildiğim horoz çıktı
- Ahrazlardan söz çıktı
- Güm güm vurdu külüngü
- Dağdan taştan toz çıktı
- Tozu üfledim yüzüne Ferhad'ın
- Püüüüfffff
- Suretten Şirin beniz çıktı
İLENÇ
Mazlumun ahı indirir şahı demişler. Demişler demesine de ne mazlumun ahı diniyor ne de şahın şahlığından eksilen var. Bu dünyanın temeli batasıca binasını kuran böyle kurmuş. Allah'ın ateşi ne zaman kulun başından dökülür bilen var mı? Ne şu günah ne bu günah, hiçbiri değil. Emek zayi oldu mu, işte o zaman azabı ateşle verilir adamın. Ferhad'ın emeğini eline verenlerde Allah'ın ateşine gelsin, ciğeri ateş görsün. Bu günaha girenin yatacak yeri olur mu hiç? Olmasın da zaten, sıcak yatıp soğuk kalksınlar inşallah. Sevenleri ayıran onar mı sanıyorlar? Onmaz, hem de iki cihanda onmaz. Bu işleri kolaylıkla yapmak buyrulmuştur. Zora koşacak ne var, verin kızı, satıp savın tez elden gitsin. Ama kabahat sadece onlarda değil, bir bilene gördürmek gerek hayır işini. Gelselerdi bana, deselerdi bir ince muradımız var, şöyle bir abdestimi aldığımla o mendeburların yanına varır kızı alır gelirdim Allah'ın izniyle. Yuvaya mani olmak ne belalı cürümdür görecek onlar. Kendi yuvaları mı gönenecekti sanki o yavrulara mani olmayla. Bu işin mesulü herkim ise evlenmeye yar bulamasın, birtecik evladı olamasın. Evliyse de evladını bağrına bassın da taş bulsun bağrında inşallah.
Hayır vermeyeceksen kızı hiç vermezsin. Kız vermek için şart koşmayı hangi kitap yazmış. Kur'an da mı var, sünnette mi var? Dağdan su getirmek neyin ispatı olacak? Su gelse de gelmese de oğlan aynı oğlan kız aynı kız. Bu şartı Ferhad'a kim koştuysa gasilde altı üstü kuru kalsın. Yollarda susuz kalsın da tasına suyu iblis döksün. Külüngün susmasına sebep herkimse kulağına kurşun aksın da bundan böyle hiçbir şey duyamaz olsun.
KEKEME
Kü-kü-lün-lüngün se-sesi sustu ferha-ha da ne ol-oldu ace-ace-acep benim ke-kelime-melerim ya-aan-kı-lanırdı fe-fe-ferhadınkü-kü-lüngü ferha-aa-dın külün-lüngü yankı-ııla-lanırdı benim kelimelerim kül-llüngün sesi yan-kılanmaa-a-yacaksa bundanso-so-sonra benim ke-ke-limelerim deyankı-kı-lanmasın lal ol-olsun dilim.