Koyu füme renkli ‘ci̇p’
Mahallemize ilk cipi Doktor Oktay Sandalcı getirdiydi. Kendisi dahiliye uzmanıydı. “Uzman” demek yerine “Mütehassıs” demeyi tercih edenleri ayrı bir severdi. Eski şiire meraklıymış. Ama biz bir şiir yazdığını hiç görmedik. Demek ki okumayı seviyor ama yazması yok diye düşündüydük. Bizim milletimiz okuyanı sever. Zaten hem doktor hem okuyan adam olduğu için ve eşi hanımefendi yani herkesin Zerrin ablası da melek gibi bir kadın olduğundan, doktor bey ve ailesi bizim için bir örnek aileydiler. Bir oğul iki kızları vardı. Kızlardan büyüğü Ebru evliydi. Doktor bey ve ailesi torun bekliyorlardı da Ebru’nun kocası maden mühendisi Talat abimiz; “...henüz erken Ebru hele evliliğimiz otursun...” demiş diye duymuştuk. Babam da anneme takılarak; “...bizim evliliğimiz ne zaman oturacak Gülten?” dediydi. Hep beraber gülüştüydük ama ben bu soruyu kafaya takmış idim. Evlilik nasıl oturur acaba diye. Evliliğe o yaştan meraklıydım. Bir de sevdiğim vardı. Doktor beyin ikinci kızı ve benim kara sevdam, Burcu. Yani esasında bu hikayemizde doktor beyin cipinden bahsedeceğiz ama şu kadarını söyleyeyim. Burcu’ya sevdam o kadar büyüktü ki bazen gözlerim kararıyor başım dönüyordu. O zaman tut elimden Burcu diyordum ama kimse elimden tutmuyordu tabii. Ne kadar isterdim Burcu koşarak gelsin ve “...ben buradayım kuzum.” desin “...nen var?” diye benimle ilgilensin. Ama işte sevda da bir çeşit umuttur. Benim Burcu’dan umudum vardı.
Belki bir hikayemizde Burcu’yu anlatırım. Ama bu hikayemizde Doktor Oktay beyin cipinden bahsedeceğiz. Cip deyince işler karışmaya başladı. Çünkü ‘cip’ dediğin zaman biraz cahil kalıyordun. ‘Jip’ demen lazımdı. Biz de dilimizi alıştırmaya çalışırken. Bakkalın oğlu çok bilmiş oğlu Baki lafa karıştı. “Bu arabanın dilimizdeki karşılığı arazi aracıdır. Jip dediğiniz ise bir markadır. Marka ismi burada aracın genel adı olmuş. Margarin yağına Sana Yağı demek gibi...” dedi. Bu kadar malumatı bizim aklımız almadığından “Baki bi sus Allah’ını seversen...” diyerek kendisini iptal ettik. Bize göre doktorun arabası ‘Cip’ idi.
Daha evvel Almancılar da bile o kadar büyük cip görmediydik. Doktor bey mahalleye ilk girişinde azıcık da olsa kornaya bastığından herkes bu nedir diyerek ayaklandı. Mahalle ortasında top oynayan zibidiler bile birkaç dakikalığına oyunu bırakıp kocaman arabaya baktılar. Doktor bey usulca sürüyordu arabayı. Sanki cip değil de bebek arabası sürüyordu. Hemen peşinden koştuk. Arabayı park etmesini seyrettik. Doktor bey biz çocuklara el sallayınca ne yapacağımızı bilemedik. Cipi olan biri el sallayınca ne yapılır henüz bilmiyorduk ki...
Doktor bey cipini bize emanet etti. “Aman çocuklar zibidiler çizmesin araba size emanet sonra sizi dondurma yemeye götüreceğim.” dedi. Emanet büyük olunca bir de sonunda dondurma yemek olduğundan hemen cipin etrafını sardık. Ama önce elimizi siper edip içine baktık iyice. Kaç çekiyor, koltukları nasıl, el freni niye o kadar büyük? Daha bir dolu soru ile baktık cipe ve akşam eve dönen babalarımıza cip müjdesini verdik. Babalarımız da merak ettiler. Ama arabaya yanaşıp seyretmeleri ayıp olacağından bizim gözlemlerimizle yetindiler.
İşte o günlerde nereden çıktı bilmiyoruz, başımıza bela olacak soru soruldu. “Doktor beyin cipi ne renk?” Çocuklar için bu basit soru büyük mesele oldu. Soruya cevap verebilen çıkmadı. Çünkü gece yarısı cipin rengini tam bilemezdik. Sabah olunca çocuklar koşarak cipin yanına varalım dedik ama doktor bey çoktan cipine binip hastaneye gitmişti. Hastane uzaktı ama görev mühimdi. Cip ne renkti babalarımıza cevap vermek zorundaydık.
Dilimiz dışarıda kalıncaya kadar koşarak devlet hastanesi bahçesine vardık. Tam cipin etrafını sarmış rengini öğrenecekken hastaneden bir hasta bakıcı koşarak geldi. Bizi tartakladı sonra kovaladı sonra az biraz sövdü.Cip koyu renkti ama tam seçemedik.
Hastaneden kovulunca gerisin geri eve vardık. Aç karnımızı doyurduk. Akşam olsa da cipin rengine tam karar versek diye bekledik. Ama doktor bey geç geldi. Hava kararınca rengini bilemiyorduk. Karar verdik sabaha kadar nöbet tutarsak evdekiler kızardı ama sabah namazına kalkan annemizle beraber uyanırsak ve güneş doğuncaya kadar sabredersek cipin rengini bilirdik.
Ama sabah namazına uyanabilen olmadı. O proce de yalan oldu. Ama akşam yemeklerinde babalarımız sormaya devam ediyordu. Cip ne renk oğlum hala öğrenemediniz mi? Durumu anlattık. Gündüz hastane parkında oluyor bizi oraya sokmuyorlar. Gece de rengini bilemiyoruz. Ama koyu bir renk olduğu kesin baba. Biz bu şekilde rapor verince babalarımız gülüyordu. “Ulan bir cipin rengini bilemediniz gitti...” diyorlardı.
Cip ne renktir diye merak ederken çocuklar dediler ki oğlum bu doktorun kızı Burcu bizim yengemiz sayılır. Bu iş sana düşer. Sen sevdiğin kıza soramaz mısın babasının cipi ne renktir.
İşin bana kalacağını biliyordum. Şimdi ben cesur bir erkek olarak Burcuyla konuşmalı ve cipin rengini sormalıydım. Görev bana kalınca. Rezil olmamak için sıkı bir kahvaltı yaptım. Sonra Burcu dışarı çıksın diye bekledim. Sonunda elinde reçelli ekmekle geldi. O yerken ben konuştum. “Cipiniz hayırlı olsun kız Burcu. Baban bize emanet etti. Zibidilere karşı arabayı biz koruyoruz. Ha bu arada cip ne renk diye merak ettik. Sen biliyor musun acaba kız Burcu?”
Burcu elindeki ekmeği bitirene kadar konuşmayıp beni deli etti. Sonra reçel bulaşan parmaklarını yaladı. “Cipin rengini ben nereden bileyim deli. Cipin başında bekleyen sizsiniz daha anlamadınız mı...?” dedi ve hemen dil çıkarıp kaçtı gitti Burcu. Bu kızı nasıl adam edecektim ben? Burcu bu bana yapılır mı? Şimdi ben arkadaşlara ne diyeceğim? Cipin rengini öğrenemedim. Bir de dil çıkardı zilli Burcu diyebilir miyim?
Lafı uzatmayalım. Cipin rengi koyu bir renk idi. Lacivert diyen de vardı, siyah diyen de... Epeyce bir zaman bilemedik. Sonra bakkalın akıllı oğlu Baki konuştu.
- Arabanın ruhsatında yazar ne renk olduğu..
Baki’ ye bir arkadaş cevap verdi.
- Oğlum ruhsatı devlet verir. Koca devlet doktorun arabası ne renktir diye uğraşmaz. Boş boş konuşma oğlum Baki...
Uzun zaman bu mesele ortada kaldı. Sonra annem doktor hanımın eşi ile katıldığı bir kısır gününde bir laf duydu. Doktor beyin hanımı Zerrin ablamız demiş ki Oktay’a dedim bu arabayı böyle koyu renk alma diye. Gitti aldı ‘koyu füme’ rengi bu cipi.
“Koyu füme neymiş la?” diyerek işin içinden çıkamadık. Okullar açılsa da örtmene sorsak diye bekledik. Ama işin ilginç yanı doktor beyin tayini çıktı. Biz ‘koyu füme’ renkli cipe binip bir kere bile dondurma yemeye gidemeden doktor bey mahalleden ayrıldı. Burcu da yalan oldu. Cip de yalan oldu.