Korona dünyamızı değiştirebilir mi?
Elbette bu felaket başımızdan günün birinde gidecek. Ancak ben yine de koronavirüs sonrasında dünyanın daha iyi bir yer olabileceğine inananlardan değilim. Dünyanın bütününü saran bir felaket olsa bile, virüsün ortaya çıkmasına sebep olan şartların, onu oluşturan zihin yapısının değişmeyecek olması nedeniyle bu karamsarlığım.
Dünya koronavirüs salgını nedeniyle olağanüstü bir durumla karşı karşıya kalmış vaziyette. Milyarlarca insanın evinde kalmak zorunda olduğu, küresel politika aktörlerinin, konularının, ulus-devletlerin, uluslararası örgütlerin, sivil toplum kuruluşlarının, çok uluslu şirketlerin değişmesi ya da başkalaşması biçiminde okunan bu süreçle ve sonrasıyla ilgili ciddi bir merak söz konusu. Evet dünya, 1990'dan beri yaşanan pek çok şeyi öngöremedi. Kimse Sovyetlerin çöküşüyle ortaya çıkan tek kutupluluğun dünyayı nereye götüreceğini, 11 Eylül saldırısını ve onunla başlayan/başlatılan "yeni korkular yüzyılının" yaratabileceği felaketleri ve demokrasi ihracının "Arap Baharı" ile birlikte girdiği formatta Suriye gibi insanlık dramı karşısındaki pervasızlığı tahmin edemedi. Aynı biçimde, tüm insanlığı "evlerine döndüren", sanayilerin çarklarını kesen, tüketimin boyutunu farklılaştıran, uluslararası aktörlerin siyaset üretmede ya da çatışma dinamiklerini konsolide etmede kullandıkları bir virüsün böyle bir etkisinin olabileceğini de yine kimse tahmin etmedi.
Covid-19'la birlikte, dünyanın bir değişiklik yaşadığı aşikâr. İnsanların korkuları, en azından virüs ortadan kalkana kadar güzel yaşayamamak, dünyayı gezememek, tüketimin doruklarına varamamak yerine virüse yakalanmamak ve ölmemek üzerine. Devletlerin yapmış oldukları milyar dolarlarca savunma harcamaları onların ve vatandaşlarının güvenliğini sağlayamıyor. Virüse karşı ülkelerin savunmalarını sağlayan güvenlik aygıtları ne füze ne mermi ne tank ne bomba. Su ve sabun güvenliğin değişen boyutunun askerleri. Kolonya yalnızca dedelerin sürdüğü bir geleneksellik biçimi değil artık. Yaşamdan emin olmanın mütemmim cüzü su ve sabunken; sağlık ordusu, sağlık kahramanları, salgınla savaş ve milli seferberlik militarist söylemlerin yeni hali. Koronavirüs salgını dünyanın ekonomik olarak ciddi bir kriz yaşamasına sebep olacak. Ekonomik olarak sıkıntı yaşayan devletlerin içlerine kapanması ve ulus-devletin güçlenmesi beklentisi de uzmanların sıklıkla dilinde.
İnsanlığın ilerleyişinde yeni bir durak olabilir mi post-korona? Yoksa yaşayacaklarımıza dair bir fragman mı?
Güvenlik tanımlamaları askeri ve ekonomik güvenlik boyutlarına ek olarak sağlık güvenliği ya da kendi kendine yeterlilikle de pekiştirilecek. ABD-Çin rekabeti ve dünyanın süper gücü çekişmeleri bir müddet virüsü kimin çıkardığı üzerinden söylem düzeyinde devam etse de ardından giderek sertleşme eğilimi gösterecektir. Turizmin ciddi düzeyde etkilenmesi ile kültür kavramının daha domestik bir unsur haline gelmesi yine olası etkiler olarak görülebilir. Peki modern dünyanın karşılaştığı ve küreyi bu derece etkileyen korona felaketi arzı ne kadar değiştirebilecek? İnsanlığın ilerleyişinde yeni bir durak olabilir mi post-korona? Yoksa yaşayacaklarımıza dair bir fragman mı? Elbette bu felaket başımızdan günün birinde gidecek. Ancak ben yine de koronavirüs sonrasında dünyanın daha iyi bir yer olabileceğine inananlardan değilim. Dünyanın bütününü saran bir felaket olsa bile, virüsün ortaya çıkmasına sebep olan şartların, onu oluşturan zihin yapısının değişmeyecek olması nedeniyle bu karamsarlığım.
Virüsü ortaya çıkaran fiziki şartlar, adına Çin denen ve dünyanın bütününe dair kültürel bir karşılığa sahip olmayan sapkınlık diyarının, canlı hayvan yemekten tutun da insanın söylerken bile midesini kaldırabilen sürüngen ve haşeratı afiyet kifayetine sokmasıyla ilgili olabilir. Ancak Çin'deki insanların bu mide bulandırıcı fiilleri işlerkenki ruh hallerinin göz ardı edilmemesi meselenin özünü oluşturmakta ve bu sadece Çin ile ilgili bir durum değil. Gelişme ve ilerleme ile özdeş kılınan ve onun sonucu olarak okunan modern toplum, insan tekinin haz ve hız peşinde koşar hale dönüşmesine, zevkin ve ferahlamanın formasyonunu da iğdiş etmesine ve insanlığın eşcinsellik başta olmak üzere bilumum sapkınlığın peşinden gitmesine yol açmıştır. Canlı hayvan yemenin nasıl bir tatmin oluşturabileceğini hayal dahi edemeyen bizim zihinlerimiz, çevresel yönlendirmelerin ve o eylemi gerçekleştirenin "iyi" bir şey yaptığı hatta "kahramanlaştırıldığı" bir durumla karşılaşmaktadır.
- İnsan zihinleri, doğrunun ve iyinin yeniden tanımlandırıldığı ve gerçekte faydalı ve manalı olmayan şeylerin meşru kabul ettirildiği bir çevresel koşullanmaya maruz kalmakta. Zihin uyuşukluğunu üzerinden atamadıkça ve ayamadıkça gerçek iyinin doğrunun ne olduğuna uyanmadıkça, modern zihin kalıplarının yönlendirmelerinin gerçekliklerini sanal saymadıkça, öz-ben tanımlarını mana âlemine kaydırmadıkça dünya daha iyi bir yer olamayacak.
Dünya, virüs sonrası daha iyi bir yer olamayacak ya da insanlar yaşadıklarından ders almayacaklardır. Zira virüs günlerinde özlemini duydukları şeyler bunun böyle olmayacağının kanıtıdır. Evine dönen insan biran evvel virüsten sonra kendini sokaklara atmanın peşinde. Tatil yerlerine kaçmanın, kafelere düşmenin, canı çektiği restorana konmanın, tüm bunları sosyal medyada herkesleştirmenin özleminde. Bir yenilenme ve öze dönüş olarak evde kalmayı lehine döndürmeyi tercih edemediği için değişmeyecek dünya.
Bu fikre sıcak olmayı bile bırakın, ev fikrine tahammül edemediği için, düşüncesini/nomosunu oluşturamadığı için ısınamadığı doğallığı görmezden geldiği için aynı kalacak düzen. Kültür denen mefhumun küresel sermayenin hizmetine sunmaktan farklı bir anlama haiz olduğunu bilmedikçe sabit kalacak her şey. Güçlü madde âlemi tahakkümüne devam edecek. Her birimizin gerçek özgürlüğünün aslında evlerimizde olduğu, mahrem denilen olgunun bırakın boyutunu, mahiyetinin kaybolduğu günümüzde, özel hayat denen şeyin tüm çıplaklığıyla evlerimizde yaşanabildiği, insanın tüm toplumsal rollerinden sıyrıldığı ve dinginleşebildiği evlerimizde kalmanın hafakanlar bastırdığı korona günleri ümitvar olmaya mâni değil mi?
Aile ile geçirilen zamanın en makbul zaman olduğu söyleyen bir peygamberi ahlak varken; evde sıkılmak yerine, bu evde kalma fırsatını aileyi tekrardan imar etmek için kullanmamak, beraber kitaplar okuyup, sohbetler etmek, zaman darlığından her zaman dert yandığımız ve onlardan özürler dilediğimiz çocuklarımızla oyunlar oynayıp tadına varmak onların kahkahalarında yenilenmek daha evla değil mi? Evde olmayı öze dönebilmek için imkân olarak göremediğimiz için bu distopik hal. İnsan insanın güvenli limanı olabilecekken; insanı insanın kurdu yapan ve insan tekinin güvenlik hissini ötekiyle yaşamak yerine onu yok saymaya devam eden bir dünyada değişimden bahsetmek zor. Sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde, insanların kendilerini marketlere, tekel bayilerine, benzin istasyonlarına atmaları ve hayatlarını devam ettirebilmeleri için ihtiyaçları olmasa bile satın aldıkları şeylerin gerekliliğine inanmaları ve bu sebeple kendilerini ve diğer insanları tehlikeye atmaları yaşanılan güvensizliğin açık göstergesidir.
Tahakküm edilen kalıplarla, medeniyetimizin insan tanımını, mekân tasavvurunu, zaman idrakini göremeyip, "yabancınınkini" makbul sayıp, onun kalıplarına şartsız teslimiyet dünyamızın daha iyi bir olmasını engelleyecek. Kısacası koronavirüs sonrasında, korona günlerini zihni bir güncellemeye tabi tutamadığı için dünya daha iyi bir yer olmayacak. Kültürü, tüketimi, ekonomiyi, siyaseti, Türkiye'yi alışılagelmiş kalıplar dışında algılama ve tanımlama çabası içinde olmadığından değişmeyecek. Özlemini duyduğu şeyin, aslında evine kapanmasına sebep olan melanet olduğunu ayamadığı için…