Kıbrıs Türktür ya da Ayşe tatile çıksın
Türk siyaset hayatı, çeşitli ortaklıklara, farklı partilerin koalisyonuna sıklıkla sahne olmuş bir serencama sahip. Bunlardan biri de MSP ile CHP koalisyonuyla kurulan 37. Türkiye Hükûmeti. Bu hükûmet, Bülent Ecevit ile Necmettin Erbakan’ın ortaklığıyla kurulmuştu. On ay süren bu ortaklık siyasi tarihimiz içerisinde oldukça hareketli bir süreç olarak hafızalara kazındı üstelik…
Necmettin Erbakan – Bülent Ecevit koalisyonu iktidara geldiğinde, Kıbrıs’ın iç karışıklığı tavan yapmıştı. Ama bu gerginlik, kısa sürede oluşmuş bir gerginlik değildi, Osmanlı’nın son dönemlerine uzanan bir başlangıcı vardı. 18.yy’ın sonu ile 19.yy’ın başları arasında, adadaki Müslüman nüfusun Rumlara oranlara fazlalığı belgelerle sabitti. Gelgelelim, bu nüfus çoğunluğu, adadaki Rumların etnik-milliyetçilikle Yunanistan’a bağlanmak istemesinin önünde bir engel teşkil etmiyordu. Rumların 1921 yılında, Güzelyurt’ta yaptıkları halkoylamasıyla Yunanistan’a bağlanmayı istemesini İngilizler kabul etmedi. Ama Rumlar Enosis (bir ülkenin sınırlarına dahil olma) hayalinin peşini bırakmadı. İngiltere’nin kontrolünde olan adada Rumlar İngilizlere karşı sık sık ayaklandı. Türkler taksim isteğinde bulunurken Rumlar Enosis arzularından vazgeçmiyordu. Bu da Rumların ve Türklerin arasındaki büyük çatışmaların fitilini ateşlemişti.
1931 yılında, adadaki Rumlar, Enosis isteğiyle, Birleşik Krallık’a karşı büyük bir ayaklanma gerçekleştirdi. Birleşik Krallık adadaki Rumları bastırmak için yoğun güç sarf ediyordu. Kıbrıslı Rumların çatışmaları, ayaklanmaları, Türklere saldırmaları öyle bir noktaya gelmişti ki, İngilizler Türklere ve Rumlara ait hemen her sembolü bayrak kullanımını, ulusal kahramanların anılmasını yasaklamışlardı. Bu ayaklanmalara karşı Türkler de 1940’lı yıllarda KATAK’ı (Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu) kurmuştu. Fakat adadaki Rumların tacizi her geçen gün şiddetlenerek artıyordu. 1955 yılında Rumlar tarafından kurulan EOKA adlı silahlı terör örgütü, doğrudan Kıbrıs Türklerini hedef alan saldırılar gerçekleştiriyordu.
1960 yılına gelindiğinde, Garantör devletler İngiltere, Türkiye ve Yunanistan gözetiminde bir Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştu. Fakat buna rağmen adadaki Türklerin hakları gün geçtikçe kısıtlanmıştı. Kıbrıs Rum tarafınınCumhurbaşkanı III. Makarios, 1963’te 13 maddeden oluşan anayasa değişikliği önerilerini sundu. Bunların arasında Kıbrıs Türk’ü olan Başkan Yardımcısının veto hakkının ortadan kaldırılması, Temsilciler Meclisinde ayrı çoğunluklar ilkesinin ortadan kaldırılarak kararların basit çoğunlukla alınması, ayrı belediyelerin ortadan kaldırılması gibi birtakım maddeler de bulunmaktaydı.
1974 tarihinde, adadaki Rumlar ile Türkler arasındaki gerilim had safhaya çıkmıştı. Bu esnada Türkiye’de MSP-CHP koalisyonu iktidardaydı ve Kıbrıs’ta yaşanan gelişmeler yöneticiler tarafından yakından takip ediliyordu. 1974’ün 15 Temmuz’unda, Kıbrıslı Rumların Cumhurbaşkanı Makarios’a Yunanistan destekli bir darbe yapıldı. Bu darbeyle Türk karşıtı olduğu da bilinen, Kıbrıs’taki Türkleri yok edecek bir isim olan Nikos Sampson’un adanın yeni cumhurbaşkanı olduğu ilan edildi. Bunun üzerine dönemin başbakanı Bülent Ecevit, garantör devlet olan İngilizlerle görüştü. Necmettin Erbakan, Ecevit’in görüşmeleri esnasında dönemin genelkurmay başkanıyla yaptığı görüşmede, Kıbrıs’taki durumun hayati olduğunu, Türklerin yaşamlarının ve geleceklerinin tehlikede olduğunu anlayınca harekât emri verdi. Dönemin başbakanı Ecevit, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı ateşkes kararına uyulması için Erbakan’ı ikna etmeye çalıştı. Erbakan ise Ecevit’e, “Neden uymak zorunda olalım, şu beğenemediğimiz İsrail, Birleşmiş Milletlerin 100’e yakın kararına rest çekti de ne oldu? Biz o kadar yok muyuz? Kesinlikle böyle bir şey olmaz. Harekât devam edecektir.” Demişti. Gelgelelim 20 Temmuz’dan 22 Temmuz’a kadar süren, karadan ve havadan gerçekleşen bu taarruz, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun tekrar araya girmesiyle -Erbakan’ın diretmesine rağmen-, uluslararası anlaşmalar gereğince ateşkesle durduruldu. Necmettin Erbakan, Birleşmiş Milletler toplantılarını ve Cenevre’deki Rum-Türk halklarının uzlaşması için yapılan görüşmeleri tamamen vakit kaybı olarak görüyordu. Nihayetinde, Bülent Ecevit de bu görüşmelerden bir sonuç alınamayacağı kanaatine varmıştı. Çünkü Birleşmiş Milletlerin yaptığı toplantıda, Türklerin ve Rumların bir türlü uzlaşamaması ve Rumların ateşkesi çiğneyerek tacizlerine kaldığı yerden devam etmeye başlaması, bu görüşmelerin gereksiz olduğu düşüncesine ulaşıyordu. 8 Ağustos’ta başlayan bu görüşmelerden bir sonuç çıkmayınca, dönemin dışişleri bakanı Turan Güneş’in Ecevit’i arayarak “Ayşe tatile çıksın” parolasını vermesiyle, 13 Ağustos 1974 tarihinde adada İkinci Kıbrıs Barış Harekâtı resmen başlamış oldu. Adaya barış ve huzur getiren, Kıbrıs Türklerinin Rum tacizleri ve saldırılarından kurtulmasına vesile olan Barış Harekâtı, ayrıca Kıbrıs’ta bir Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasını da sağladı.