Khaldi ve kahve

Khaldi ve kahve
Khaldi ve kahve

Derler ki top gibi dünyanın doğu kanadında yıllar yılı süren bir âdet varmış. Kahvesini içen kişi, fincanın dibinde kalan son damlayı toprağa döker ve “Çoban Khaldi’nin ruhu şad olsun.” dermiş.

Bir zamanlar top gibi yumru dünyanın tam ortasında nefti yeşil ağaçlar ve süt mavisi dağlarla çevrili bir ülke varmış. Bu diyarda Khaldi isminde bir delikanlı yaşarmış. Biraz tembel ama işini iyi yapan bir çobanmış. Her sabah keçileriyle birlikte yola çıkar ve onları yüksek yeşili bol tepelere sürermiş.

Keçiler; ağaçları, yaprakları kemirirken Çoban Khaldi de bir ağaç gölgesine kurulup şekerleme yaparak güneşin ve uykunun tadını çıkarırmış. Günün birinde Habeşistan diyarında kuraklık olmuş. Çoban Khaldi’nin keçilerini otlatmak için daha yüksek tepelerdeki otlara ulaşması gerekiyormuş. Bu işe canı çok sıkılmış. Zira daha fazla yükseklik demek daha çok yokuş çıkmak anlamına geliyormuş. Yine de keçilerini çok sevdiğinden ötürü canını dişine takıp keçilerini önüne katarak tırmanmış da tırmanmış.

Vardıkları yer, koyu yeşil otlar ve ağaçlarla kaplı güzel kokulu bir tepeymiş. Keçiler, iştahla gür yapraklı ağaçlara doğru koştururlarken Çoban Khaldi de onların bu sevinci karşısında keyiflenerek bir köşeye çekilmiş. Ellerini ensesinde birleştirerek tatlı mı tatlı bir uykuya bırakmış kendisini.

Aradan az bir zaman geçmiş ki Çoban Khaldi, keçilerin can yakıcı sesleriyle uyanmış. Gözlerini ovuşturarak keçilerine baktığında ödü patlamış. Zira o uslu keçiler, yerlerinde zıplayarak bağırıyorlar bazıları ise sivri boynuzlarını ağaçların gövdelerine geçirmeye çalışıyorlarmış. Çoban Khaldi bir müddet daha önce başına gelmeyen bu sahneyi ağzı açık şekilde izledikten sonra harekete geçmiş. Keçilerinden birini yakalayıp muayene etmiş. Hayvanın gözlerine, ağzına, kulaklarına bakmış.

Her şey olağan görünüyormuş. Akabinde diğer keçileri incelemiş tek tek. Üstlerinde böcek, ayaklarında yılan ısırığı aramış boş yere.

Zaman geçtikçe keçilerin durumu daha vahimleşmiş. Çoban Khaldi çaresiz şekilde ağlamaya başlamış. Çünkü keçilerin tamamının zehirlendiğinden eminmiş. Yine de kendini toparlamayı bilmiş ve keçilerin hareketlerini daha yakından izlediğinde bazı keçilerin ağzında kırmızı yemek artıklarını fark etmiş. Civardaki ağaçların etrafında fır dönerek bu kırmızı meyvelerin hangi ağaçlara ait olduğunu anlamaya çalışmış. Sol taraftaki ağaçların dallarında bu yemişleri görünce hemen onları koparıp ağzına atmış. Tadı acı ve kavrukmuş. Çoban Khaldi daha önce hiç görmediği bu yemiş hakkında düşüncelere dalarken keçilerini o ağaçlardan uzak tutarak öteye sürmüş.

Birkaç saat sonra keçilerin delişmen hareketlerinin yavaş yavaş yatıştığını görünce mutluluktan havalara uçmuş. Gün batarken ise keçiler, her zamanki hallerine dönmüşler. Fakat keçilerden bazıları, o kırmızı topçuk şeklindeki meyvelerle dolu ağaçlara gitmek istiyorlarmış. Çoban Khaldi birkaç keçinin oraya gitmesine müsaade etmiş ve aradan az bir zaman geçtikten sonra kırmızı meyveleri yiyen keçilerin yine dellenmeye başladıklarını görünce ağzı açık kalmış.

Bu ağaçların sihirli olduklarına karar vermiş. Hemen bodur ağaçların arasına dalıp kırmızı meyveleri toplamaya girişmiş Khaldi. Heybesini ağzına kadar kırmızı meyvelerle doldurduktan sonra keçilerini önüne katarak evinin yolunu tutmuş.

Çoban Khaldi, keçilerini ahıra kattıktan sonra bir ateş yakıp başına oturmuş. Heybesindeki kırmızı topçukları çıkarıp iyice incelemiş. Keçileri o hale getiren bu şeyin ne olduğu hakkındaki merakını dizginleyemez hale gelmiş. Uzun uzun düşündükten sonra bu kırmızı topçuklarından birkaç tanesini ağzına atıp iyice çiğneyerek yutmuş. Akabinde de yatağının yolunu tutmuş. Her gece aynı saatte girdiği ve hemen uykuya daldığı yatağında duramamaya başlamış. Uykusunun gelmesi bir yana, kendisini acayip biçimde zinde hissediyor ve duygudan duyguya savrulduğunu fark ediyormuş. Sabaha doğru ancak uykuya geçen Khaldi, uyanır uyanmaz şehrindeki meşhur bir âlimin yanına gitmeye karar vermiş. Âlimin huzuruna varınca dün keçilerinin ve kendisinin yaşadığı durumları anlatmış.

Âlim, kırmızı topçuk şeklindeki meyveleri uzun uzadıya inceledikten sonra bunun zararlı bir şey olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu söyleyerek Khaldi’nin getirdiği tüm topçukları ateşe atıvermiş. İşte ne olduysa o an olmuş… Ateşe atılan o yemişlerden öyle büyüleyici öyle bir enfes koku yayılmış ki etrafa âlim ile Çoban Khaldi mest olmuşlar.

Aradan birkaç gün geçtikten sonra bu yemişler su ile demlenmeye başlamış. İnsanlar kokusuna müptela oldukları bu yemişin tadına da tutulmuşlar. Kısa süre içinde içecek haline gelen bu yemiş evlere, dükkânlara girmeye başlamış. Adına “Kaffa” demişler…

Derler ki top gibi dünyanın doğu kanadında yıllar yılı süren bir âdet varmış. Kahvesini içen kişi, fincanın dibinde kalan son damlayı toprağa döker ve “Çoban Khaldi’nin ruhu şad olsun.” dermiş. Ahd-ı vefa gereği tekrar edelim öyleyse: “Khaldi’nin ruhu şad olsun.”

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım