Kayıp kardeş fikri
Kayıp kardeş fikrinde kulağa hoş gelen bir şey var diyen şair haklı. Sizce de öyle değil mi kıymetli okurlarımız? Kayıp kardeşlerimiz? Birbirimizi bulmaya hangi kelimelerden başlayacağız sorusu ile aramızda duran büyük sözlükten sizin için bir madde seçtik; Umut: İsim. Ummaktan doğan duygu, ümit.
“Umutla beklenti arasında büyük fark var. İlk başta süreyle ilgili olduğunu düşünmüştüm, umudun daha uzaktaki bir şeyi beklemek olduğunu. Yanılmışım. Beklenti bedene ait, umutsa ruha. Fark bu.” Böyle söylüyor büyük usta John Berger A’dan X’e adlı kitabında. Umutla beklenti arasındaki fark; aşk ile arzu, ideal ile ihtiras, dirayet ile inat arasındaki farkları da bize açıklıyor. O vakit şunu söylemekte bir beis görmüyoruz; toprak olup değersizleşecek her şeyden ayrılabilmenin bütün mümkünlerinde aradığımız bir şeydir umut.
Cins bu sayısını zarif direnişlerin, soylu mahpuslukların, klas duruşların o unutulmaz liderine yani Aliya İzetbegoviç’e adıyor.
Kaybedildiğinde geride kalan her şeyi değersizleştiren, sahip olunduğunda uzakta olan her şeyi yakın eden umudumuz bizi her ay dergi çıkarmaya, sizi her ay bu dergiyi almaya ve sonra birbirimizi anlamaya çağırıyor. Birbirimizi okumaya… Birbirimizi bulmaya…
Kayıp kardeş fikrinde kulağa hoş gelen bir şey var diyen şair haklı. Sizce de öyle değil mi kıymetli okurlarımız? Kayıp kardeşlerimiz? Birbirimizi bulmaya hangi kelimelerden başlayacağız sorusu ile aramızda duran büyük sözlükten sizin için bir madde seçtik; Umut: İsim. Ummaktan doğan duygu, ümit. (TDK)
4 yıl önce yayın hayatına başlarken kendimiz için de sözlükten umut kelimesini seçmiştik. Ekim sayımızla birlikte 5. yılımıza girerken de hâlâ bu umudun bize kol kanat gerdiğini görüyoruz. İlk sayımızı baskıya gönderirken titreyen ellerimizi muhafaza ediyoruz.
- İthaf
- Cins bu sayısını zarif direnişlerin, soylu mahpuslukların, klas duruşların o unutulmaz liderine yani Aliya İzetbegoviç’e adıyor. Böylece aynı zamanda; Üzerine çokça düşünülmüş, uzun yürüyüşlere… Umudun, en son ölen şey olmasına… Önemli olanı hatırlamaya ve bir tarihe sahip olmaya… Düşmanına adaletten başka bir şey borçlu olmamaya… Cefa çekmeye ve tahammül etmeye… Yani Aliya İzetbegoviç’in gökyüzüne uzanan zarif bir anıt gibi hayatından damlayan hikmete adıyoruz bu sayımızı.