Karanlık mı, aydınlık mı? Cesur mu, korkak mı?

Hadi, sırtındaki yüklerden nasıl sıyrılman gerektiğini öğren.
Hadi, sırtındaki yüklerden nasıl sıyrılman gerektiğini öğren.

Bütün önyargılarını kapıda bırak, istersen havuza at.Kapıyı arala ve kendini okumaya başla.Aydınlık mı, karanlık mı?

Ne yapman mı lazım?

Gece ne yapar?

Her şeyi kapatır değil mi, bir örtü gibi.

Peki, neleri örter?

Tüm çirkinlikleri…

Lakin gece aynı zamanda acıların da olduğu yerdir.

Gündüz her şey ortadadır.

Neden insan daha ziyade geceleri ağlar?

Çünkü insanın acılarını en çok düşündüğü zaman gecedir.

Gece zulmün perdesi…

Gece her şeyi kapatır değil mi, bir örtü gibi.nn
Gece her şeyi kapatır değil mi, bir örtü gibi.nn

Peki, bu zulümden çıkmak için nereye girmen lazım?

Aydınlığa…

Bunun için bir kapıdan geçmek gerekir.

“Ne yapmalıyım?” diye soruyorsun ya…

Zaten yapmaya başladın.

Esasında en başında başladı.

“Ben onu dilemiştim. Ona verdiklerimi geri aldım, beni bulsun diye.”

İçinde duyacağın ilahi ses için vakit vardı.

Sana bir hatırlatıcı lazımdı.

“O da kitap…”

Hadi, zamanın geldi. Eski kitapları at. Yük olan ne varsa kapıda bırak. Çünkü bundan sonra içeride seni tutsak eden yük yok. Sen, ben yokuz.

Hadi, zamanın geldi. Eski kitapları at.

Yük olan ne varsa kapıda bırak.

Çünkü bundan sonra içeride seni tutsak eden yük yok.

Sen, ben yokuz.

Aklındaki o temiz sayfa ile yola çıkmış olan yolcusun sen artık.

Kendini kendinde bulabilmen için, en büyük engelleri kaldırılman gerekiyor. Putların yok edilmesi gerekiyor.

Kişi tutkular üzerine yazılıdır.

Yani kişi, kendisine yüklenen tutkularla yaşar.

Bundan sonra sen, sana ihtiyaç duyacak sana, kâmil bir adam olmak için oku.

Çıkış noktan yine sen olacaksın.

Senin kurtuluşunun anahtarı sende unutma.

Sen, anahtarın başka yerlerde olduğuna inanmıştın, oysa artık anahtarın aslında gönlünde olduğunu biliyorsun.

Aslında sen kendindeki kendini bulmak için çok uzaklara gittin.

Çünkü bulacağın şeyin dışarıda olduğunu zannediyordun.

Yaşadıkların seni kapatmıştı.

Sen hayatının sekme taşını kendinde bul.

Sen bu sekme taşını dışarıda arama.

Ama biliyor musun? Şems, önce Mevlâna’yı mütalaadan, kitaplarından sıyırmıştı.

  • Hadi, sırtındaki yüklerden nasıl sıyrılman gerektiğini öğren.
  • Sıyıracak olan başkası değil. Herkes Şems beklerse…
  • Kitap insanda kapıyı aralar. Unutma senin Şems’in Kitap.

Derler ki, Şems bir gün medresedeki havuzun başına oturmuş, Mevlâna’nın kitaplarını birer birer suya atmaya başlamış. Bu sırada Mevlâna içeri girivermiş.

Bakmış ki yıllarca göz nuru döktüğü kitapları birer birer havuza atılmış, havuz mürekkep deryası hâline gelmiş. Bu kitapların arasında Belh’ten göçtükleri sırada Nişabur’da Feridüddin Attar’ın hediye ettiği Esrarnâme adlı eseri de varmış.

Sultanü’l-Ulema Bahaeddin Veled, beraberinde henüz çocuk yaşında olan oğlu Mevlâna Celâleddin ve ailesiyle Belh’ten göçerken Nişabur’da konaklamışlar, burada devrin büyük mutasavvıflarından Feridüddin Attar’la görüşmüşler. Feriddüddin Attar küçük Mevlâna’nın zekâ ve bilgisine hayran olmuş, ona Esrarnâme adlı eserinden bir nüsha hediye etmiş. Mevlâna bu eseri defalarca okumuş.

Şems’in onu da suya atmasına gönlü razı olmamış. Şems bunu hisseder hissetmez, elini havuza daldırmış, “Al, istediğin kitap bu kitap değil mi?” diye

Esrarnâme’yi Mevlâna’ya uzatmış. Hayret, Esrarnâme tozuyla duruyormuş. Sanki suyun içinden değil de kütüphane rafından alınmış gibi.Esrarname

Şems, “Aşk ilmi medresede öğrenilmez,” demiş.

Mevlâna’yı okumaktan men etmiş. Hatta babası Bahaeddin Veled’in Maârif’ini bile okumasına müsaade etmemiş.

Bütün önyargılarını kapıda bırak, istersen havuza at.

Kapıyı arala ve kendini okumaya başla.

Aydınlık mı, karanlık mı?

Cesur mu? Korkak mı?