Kalp ancak içeriden kırılabilir

Kalp ancak içeriden kırılabilir.
Kalp ancak içeriden kırılabilir.

Gönlümüzde yeri olmayan biri, gönlümüzü kıramaz; bu mümkün değildir. Kalbimize girememiş olan hiç kimse, kalbimizi incitemez. Çünkü kalp dışarıdan değil ancak içeriden kırılabilir. Harici saldırıların kalbin muhkem surlarını aşıp içeri girmesi imkânsız denecek kadar zordur.

Evet, gönlümüze giremeyen, gönlümüzü yaralayamaz. Çünkü gönlün etrafında setler vardır. Gönlün engin dünyasına girebilmek o setleri aşmak ile yani birçok zorlu badireyi atlamak, birçok aşaması olan imtihanları başarıyla geçmekle mümkündür. Kalbin kendine mahsus sarp yokuşları vardır, öyle her elini kolunu sallayanın ona ulaşması mümkün değildir. Onu kastetmek ve hedeflemek gerekir, ciddiyetle ona yönelmek gerekir. Dolayısıyla uzaktaki birinin gönlümüze ulaşması kolay değildir; hatta denilebilir ki bu mümkün bile değildir. Dışarıdaki birisi en fazla fiziksel bir acı ya da maddi bir zarar verebilir bize. Tıpkı bir doğal afetin ya da maddi bir kazanın verdiği acı gibi.

Bununla beraber gönlümüzde yer verdiklerimize karşı hiçbir savunma mekanizmamız yoktur. Zira onlar en mahrem alanımıza ulaşmışlardır artık. Bu yüzden, onların en küçük bir fiske vuruşu, bir somurtuşları bile ruhumuza büyük ıstıraplar verebilir. Yoksa neden dostun küçük bir sitemi, manidar bir bakışı, düşmanın kurşunundan daha çok acı versin ki?

Hallac-ı Mansur’a atfedilen bir menkıbe vardır: Bazı sözleri bahane edilerek zahire mahkûm kalmış bir güruh tarafından taşlanırken bir dostunun da onlarla beraber hareket ettiğini görür. Dostu kendisini linç edenlerle birliktedir ama canını yakmamak için Hallac’a taş değil gül atmaktadır. Bunun üzerine büyük arifin “Düşmanın attığı taş değil dostun attığı gül yaraladı beni.” dediği rivayet edilir. Değil mi ki onlarla birlikte ve değil mi ki atmaktadır. Dostun gülü düşmanın taşından ağır gelmiştir. Tam olarak bu. Yani, asıl can yakıcı olan şey, darbenin şiddeti veya büyüklüğü değil, onun kaynağıdır. Darbeyi vuranın kalbimizdeki yeri acımızın artmasına sebep olur. Öbür türlü, en fazla ten acır ama can dipdiri kalır.

Tıpkı yalnızca içeriden kırılabildiği gibi, kalp yalnızca içeriden onarılabilir. Dışarıdan gelen hiçbir temas, kalbimize merhem olamaz. Çünkü kalp narindir, naziktir; dışarıdan hiçbir müdahaleyi kabul etmez. Onurludur, boyun eğmez. Tesellisini de ilacını da içinde taşır. Kırılgandır evet, ama bir o kadar da asildir. Tahakküm altına alınamaz, boyun eğdirilemez. Bu yüzden de yalnızca içeriden gelen dokunuşlara ve temaslara açıktır. Cümle âlemin saldırısına maruz kalsa da bir dostun tebessümü ile sükûn bulması bundan.

Bu yüzden, kalbimize kimleri alacağımızı büyük bir dikkatle seçmeliyiz. Ve bu yüzden gönlümüze aldığımız kalpleri özenle korumalıyız, onların üzerine titremeliyiz. Onları kolay kolay harcamamalıyız.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım